Ay hello nasılsınız? Bu bölüm bayağı acıklı haberiniz olsun. Hatta önümüzdeki birkaç bölüm bayağı acıklı olacak ona göre peçeteleri hazırlayın.
Ha bir de bol bol tepkilerini snapchatten bekliyorum.
Yorum ve oyları söylemiyorum bile :)
Seviliyorsunuz
-M
🎈
Bazen ailem olmadan da yaşayabileceğime inanırdım. Bazen bile değil çoğu zaman öyle düşünürdüm. Kendi işimi kendim görüyorum, para kazanıyorum, bu hayatta tek başıma da kalabilirim onlar olmasa da olur diyebiliyordum. Çevremdeki insanların çoğu ailelerinden bir şeyler aldıkları için etrafında tuttuğuna inanırdım. Ne bileyim bedavadan yaşıyordun. Birileri sana yemek hazırlıyordu, faturaları ödüyordu, çamaşırlarını yıkıyordu, seninle konuşuyordu. Ben kendi kiramı ve faturalarımı ödeyebileceğime, yemeğimi hazırlayıp, çamaşırlarımı yıkayabileceğime inandım. Konuşmak? Psikoloğa para verirdim beni saatlerce dinlerdi. Hep böyle düşünürdüm. Yokluklarının koymayacağını düşünürdüm.
Ne kadar itiraf etmesem de bir yerde babam haklıydı.
Elim para tutuyor diye onları işe yaramaz görüyordum. Tepeme yük bindiren borçtan başka bir şeyleri olmayan kişiler olarak görüyordum. İçten içe kızıyordum onlara. Alt katımda yaşayan Can'ın ailesiyle ilişkisini gördükçe hep kıskanıyordum. Sonra odamdan çıkıp salonda yere oturmuş toka yapan aile bakıyordum. Önce nefret ediyordum. İkisi de suratsız bir şekilde nefretle tokaları takıyorlardı. O zamanlar o tokalardan nefret ettiğimi bile bilmiyorlardı. Söyleniyorlardı ve sonunda kavga ederek odalarına çekiliyorlardı. Arkalarından kalan o yarım tokaları birinin tamamlaması gerekiyordu çünkü sabah şirkete teslim edilmesi gerekiyordu. Gecelerde ağlayarak tokaları takarken aşağıdan Can ve annesinin neşeli kahkaha seslerini dinlemiştim.
Şimdi o seslerin yerini yakarışlar almıştı. Neşenin yerini hüzün alırken etrafta tokalar yerine kanlar vardı.
Çok fazla kan vardı millet.
Banyo bildiğin kana bulanmıştı. Duvarlar, yerler, eşyalar ve Can'ın üstü. Can her yeri annesinin kanıyla kaplıydı. Can kollarında bembeyaza dönmüş bir suratla yatan annesine seslenirken bir yandan da ağlıyordu. Ağlamaktan bazen tıkanırken yüzü kıpkırmızı olmuştu. Gerçi yüzünün her yeri kanla kaplı olduğu için bunu anlayamıyordunuz.
"Anne gitme," dedi çocuklar gibi hıçkırarak. Sesi öyle masum çıktı ki gözyaşlarıma engel olamadım. Kendi anneme baktım. Üzgünce Can'a bakıyordu.
"Gitme," dedi Can bir kez daha yakarışla. "N'olur gitme. Çok erken. Gitme. Anne gitme."
Gözyaşlarım daha da çoğalırken bu sahneye daha fazla bakamayacağımı düşündüm. Ona arkamı dönerek gözyaşlarımı silerken dudaklarım titredi. Hıçkırmak istiyordum ama Can'ın acısının yanında benimki o kadar küçük kalıyordu ki bunu yapmak istemiyordum.
"Can." Ahmet'in sesini duyarken hafif yan dönerek onlara baktım. Ahmet, Can'ın yanına yavaşça yaklaşıp onun hizasına geldi. Can'ın yüzündeki masumiyet beni mahvetmişti.
"Ahmet," dedi titreyen sesiyle. "Annem gidiyor Ahmet. Bu sefer geç kaldım. Ben galiba bu sefer başaramadım Ahmet. Annem gitmesin."
"Can." Ahmet onu kendine çekmeye çalışırken Can izin vermeyip annesine sarıldı.
Bu sefer geç kaldım demişti. Yani annesini daha önce de bu halde bulmuştu. Aşağıda attıkları kahkahaları kıskanırken attıkları çığlıkları duymadığımı şimdi fark ediyor gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLMUŞ MÜREKKEP
Teen FictionNazlı, Can, Ahmet ve Devrim. Her şey Nazlı'nın Snapchat'te Naz adında fake bir hesap açmasıyla başlamıştı. Aslında onun tek derdi platoniği ile st atmakken kendini 1 Milyon skoru olan bir çocukla konuşurken buldu. Üstünde bir de sakladığı sırrı ort...