Deniz
Pier'e vardığımda, neredeyse tapulu hale gelmiş köşemizde oturan Ece'nin karşısına kendimi attım ve çantamı yana koydum.
Arkadan X Abi'yi, ona öyle diyordum çünkü hafızam belli noktalarda kendini sıfırlayabiliyordu ve ben onunla tanıştığım günü kesinlikle hatırlamıyordum, selamladığımda kendime hemen bir sütlü kahve söyledim. Ardından ise Ece'ye dönüp şaşkın ifadesine aldırmadan bitmek bilmeyen ders hakkında mızmızlanmaya başlamıştım.
"Adam 39 doğumlu olmasına rağmen hala hocalık yapıyor, sence de öğrencilere haksızlık değil mi? Gerçekten hayat enerjimi çalıyor..."
Ben kendi sözlerime kıkırdarken Ece hala bana dönmemiş, kaşlarını çatmış bir ifadeyle kahvesini karıştırıyordu.
"Hey!" dedim elimi yüzünün önünde ileri geri sallarken. "Derse girmek istemediğin için gelmedin sanıyordum ama sen hala uyuyorsun."
"O olamaz bence..."
"Efendim?"
"Hiç."
Aramızdaki anlamsız konuşmanın öznesi kimdi bilmiyorum ama ona vermem gereken haberi kesinlikle ertelememe sebep oluyordu.
"İnanmadım..."
Bir süre sonra sonra kaşığı kenara koyup bana baktığında, "Evde yeterince hayran kurgulara gömülmüşken okulda da onları gördüğümü düşünmem çok normal değil, değil mi?"
Ups.
"Uhm..." dedim düşünüyormuş gibi, "Kimden bahsediyorsun ki?"
"Her sarışın, mavi gözlüyü o sanamam ya, çok saçma...."
Ah mükemmel, demek Luke buralarda bir yerdeydi. Az önce aralarından sadece Ashton ile beraber olduğumdan, diğerlerinin nerede olduğunu bilmiyordum. Ama ben gördüğümün o olup olmadığı yanılgısına düşme şansı bile bulamamıştım, o yüzden şu an onun durumu biraz komikti.
Hatta ben on dakika önceki ruh halime göre nasıl sakinleşmiştim hiçbir fikrim yoktu ama kendimi bir şekilde kontrol altında tutabiliyordum, sanırım. O yüzden de sırıtmama engel olmaya çalışırken onu bu sanrılarından kurtarsam mı, kurtarmasam mı emin olamadım.
Yani hadi ama! Ece şu an okuldaki tek arkadaşımdı, kesinlikle art niyet beslemiyordum. Onun kendi içindeki hesaplaşmayı dinlemeye koyuldum ve sesimi çıkarmadan getirilen kahvemi karıştırmaya başladım.
"Luke ve Michael'ın bebeklerinin olduğu bir kurgu bile okumuşluğum var ama Türkiye'ye geldiklerini anlatan bir tanesine hiç rastlamadım." dediğinde ufak bir kahkaha atmıştı.
"Belki de kurgu değildir..." diye mırıldandım onun gülüşüne karşılık.
"Hım?"
"Ihm... Şey şeker uzatabilir misin arkandan acaba, bunun sütü çok az olmuş."
Ece önce uzanmaya çalışıp yetişemeyince sandalyesini ittirip ayağa kalktı ve arkasını döndüğü anda biriyle çarpışması bir oldu.
"Siktir!"
"Siktir." dedim Ece'nin tepkisini taklit ederek.
"Ah, pardon."
Mükemmel. Muhtemelen ikimizden de kibar olması bugüne kadar bildiğimiz bir şeydi.
Calum, dengesini bozmamak için onu tuttuğunda Ece'nin nefes almadığına baya yüklü bir para yatırabilirdim.
Yaklaşık otuz saniye sonra Calum suyunu alıp kafeden çıkmıştı ama Ece hala onun bıraktığı yerde duruyordu. Ve maalesef ki ona seslenme çabalarım sonuç vermiyordu.
"Ece!"
Ağır çekimde bana döndüğünde kısık bir tonda çıkan Calum'u işaret etti. "O gerçek miydi?" diye sordu gözlerini kocaman açmış bir halde. Ağır çekimde kafamı sallayıp onu onayladığımda gözleri daha da açılabilirmiş gibi daha da pörtledi
"NASIL!?" diye haykırdığında pislikçe sırıttım.
"Şekerimi verirsen anlatacağım..."
Bana gözlerini devirerek şekerliğe döndü ve eline gelen bir tomarını üzerime attı. Ben gülmeye başlasam da o hızlıca karşımdaki yerini aldı ve gözlerini bana dikti. Ona daha fazla acı çektirmek istemediğim için son yarım saattir yaşadığım her şeyi ona kısa bir özet geçtim.
"Oha! Gerçekten öncelikle Türkiye'yi, sonra İzmir'i, sonra da okulumuzu seçmeleri mükemmel bir tercih olmuş."
"İzmir ve bizim okul konusunu tam bilmiyorum ama Ashton, şartların uygunluğu konusunda Türkiye'nin iyi bir seçenek olduğunu söyledi."
"Başka bir şey konuştunuz mu?"
Ashton'dan bahsederken bile gözlerinin ışıldamasını fark ettiğimde ona konuşmadığımızı söyledim. "Bana yardım edersin değil mi?"
"Şaka mı yapıyorsun!"
"Evet!"
İkimiz de gülmeye başladığımızda X Abi konuşmamıza dalarak neşemizi neye borçlu olduğumuzu sormuştu. Ece'yle göz göze geldiğimizde yeniden gülmeye başlamıştık. Şu an buna mantıklı bir cevap verebilecek kadar düzgün düşünmediğimize emindim.
Ne diyecektik; neredeyse çıktıklarından beri yedi gün yirmi dört saat takip ettiğimiz, hatta fotoğrafları telefonumuzun büyük bir çoğunluğunu kaplayan, haklarında hayran kurgular yazdığımız grubun elemanları okulumuza değişim öğrencileri olarak gelmiş, mi?
Hah. Aslına bakarsanız güzel bir özet oldu. Ama yine de anlatmayı seçeceğimizi sanmıyordum.
Asıl sorun ise bunu anlatmaktan çok, bundan sonra bizim ne yapacağımıza ilişkindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...