65 - ATM

489 44 91
                                    

Ece

Çocuklar buraya geldiğinden beri aklımı- ve gözlerimi- Ashton'dan alamadığımı biliyordum. Ama zaten çok yakın bir zamanda bunun, hayranlıktan öteye girmeyen bir şey olduğunu fark etmiştim. Tüm o yeteneği, müzik zekası, görünüşü ve kişiliğiyle, Ashton gerçekten de hayran olunası biriydi ve aynı zamanda artık arkadaşımdı da.

Michael'da ise durumun bambaşka olduğunu fark etmiştim. Birkaç gündür sürekli aklımda o vardı ve ona karşı hissettiklerim.

Başkasını uzaktan tanıdığın kadarıyla ilgi duymak, tıpkı Ashton'da olduğu gibi, her zaman hayal edildiği gibi sonuçlanmayabiliyordu belli ki. Çünkü Ashton'a başta duyduğum sevgiyle, şimdiki çok daha farklıydı artık. O en yakın arkadaşlarımdan biri haline gelmişti.

Michael'da olduğu gibi, başkasına onu tanıdıkça ilgi duymaya başlamaksa... Eh, onun da umulduğu gibi çıktığını söylemek doğru olmayacaktır tabi.

Zaten ben de bu yüzden birkaç gündür, kafama koca bir taş yemiş gibi sersemlemiş haldeydim.

Michael'dan hoşlandığıma emindim ama bu konuda ne hissetmem gerektiğine henüz karar verebilmiş değildim.

Özellikle Mert'le yaşadıklarımdan sonra, bu tür şeyleri hissetmek için kendime izin vermemem gerekiyormuş gibi geliyordu, sürekli tetikte ya da savunma halindeydim. Michael'ı düşündüğüm zaman da bu güvenlik duvarı sürekli kafamın gerisinde çalışıyor oluyordu.

Onunla yan yana olduğum zamanlardaysa, tüm o şapşal tavırlarıyla, bana kendimi gerçekten ona güvenebilirmişim gibi hissettiriyordu.

Kesinlikle ne yapacağımı bilemez haldeydim.

Bu aralar derslerime odaklanmam gerektiğini biliyordum ama şu anda, kütüphanede çalıştığımız sırada bile Michael etrafımda dolanıyordu ve bu benim için kesinlikle son derece dikkat dağıtıcıydı. Bu yüzden de derse ara vermem için doğan ilk fırsatı değerlendirmiştim.

Kütüphanenin kapısından çıktığımda Michael'ı, bir dirseğini Rosalinda'ya dayamış bir şekilde bulmuştum. Hafifçe büste doğru eğilmişti ve onunla mırıl mırıl bir şeyler konuşuyor gibi görünüyordu.

"Rosalinda'ya mı asılıyorsun sen?" diye sordum muzip bir şekilde tek kaşımı kaldırarak. Benim sonunda geldiğimi fark ettiğinde doğrulup büstten uzaklaşmıştı.

"Yok." dedi ellerini cebine sokarak. "Bir konu danışıyordum."

"Öyle mi?" dedim bilmiş bilmiş. "Nasıl bir konuymuş o?"

"Kız meselesi. Sen anlamazsın." dediğinde ona kıkırdayarak yürümeye başladım. Bana böyle küçük küçük laf dokundurduğu her an, söylediklerini üzerime alındığımdan kalbim pır pır ediyordu. Ama kendimi buna kaptırmayacağıma dair de kendime bir söz vermiştim çünkü en sonunda hayal kırıklığına uğramak istemiyordum.

Çıkışa doğru yöneldiğimde Michael da peşime takılmıştı.

Çocuklar biraz atıştıracak bir şeyler almamız, biraz da Michael'ın hiç durmadan konuşmasından kurtulmak için bizi kütüphaneden yollamışlardı. Şimdi saat geç olduğu için de kantin kapalıydı ve bu yüzden bizim, okulun karşı tarafındaki bakkala gitmemiz gerekiyordu.

"Ders çalışmaktan çok sıkıldım artık!" dedim ağrıyan boynumu tutarak. "Her yerim tutuldu resmen."

"Bu kadar ciddiye alma sen de." diye önden önden ilerledi Michael, beni hiç takmadan. Kafasına taktığı bereyle inanılmaz tatlı görünüyordu. Adımlarımı hızlandırıp ona yetişmeye çalışırken bir yandan cevap vermeyi ihmal etmedim.

5 Seconds Of CollegeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin