Ece
Calum yanımdan geçip mutfağa girdiğinde ben yerde, Deniz'in dizine doğru kafamı koyup oturmuş ve Michael'a bir sonraki şarkıda benim istediğimi açmasını söylüyordum. Deniz'in bir elini tutarken, her ne kadar bunu farkında olmadığını düşünsem de, elimi çekmeme izin vermiyordu. Zira bir yandan Luke'a kıkırdamakla oldukça meşguldü ama onun üzerinde biranın etkisi daha çok sessizlik olduğu için çoğu zaman ya kafasını koltuğa ya da Luke'a dayayıp amaçsızca etrafı seyrediyordu.
Kaç saattir bu haldeydik bilmiyorum ama muhabbet edip ara ara şarkılara daldığımız birkaç saatten sonra bile kimse bu durumdan sıkılmış gibi görünmüyordu. Michael ve ben şarkılar üzerine bir tartışmaya girerken, Calum ikimizin görüşünü yenen bir cümle ile olaya son veriyor, Ashton ise bize şarkıların altyapısından konuşmaya başladığında Michael bağırıp onu susturuyordu.
Calum elinde dışı soğuktan buzlanmış şişeyle geri döndüğünde ise içi yanmışçasına büyük bir yudum aldı. Önüne bakmadığı için Deniz'in öne doğru uzattığı ayağını görmediğinde hafifçe sendelemiş ve sessiz bir küfür mırıldanmıştı.
Ben, Deniz'in buna kıkırdamasına gülerken Calum ona gözlerini devirmişti. Deniz onun geçmesine izin vermeyince ise ona kedi bakışları atarak elini yukarı uzattı. Elindeki birayı istediğini anlamayan Calum ona soran bir ifadeyle, "Ne?" diye sorduğunda Deniz kelimelerini kullanmadan hala sevgi dolu bir şekilde bira şişesine bakıyordu.
"Hayır, bu dolaptaki sonuncu." dedi Calum huysuzca. Diğer taraftan Luke da onu ayağıyla dürttüğünde Calum bir yudum daha alarak şişeyi Deniz'e uzatmıştı. Deniz onun bu haline kıkırdarken bir teşekkür bile etmemiş ona 'tatlı bakışlar' göndermeye devam ediyordu.
Calum homurdanarak, "Ona bira fondiplemesinin iyi geleceğini hanginiz düşünmüştü?" dediğinde Deniz'in yeniden kıkırdamasını duymuştum. Calum'un normalde birasını sakınan bir tip olduğunu düşünmüyordum ama az önce mutfaktan çıkarken çocuksu bir neşe ile 'dolaptaki son birayı aldım' ifadesini ben bile bu halimle fark etmiştim.
Ashton oynadığı telefonundan gözlerini ayırarak "En azından şu an geldiğimize göre daha iyi durumda." demişti.
"Balkonda bir kutu daha olacaktı, bana yardım edersen birlikte alabiliriz." dedim ve Calum bu haberle yeniden sırıtmaya başladı. Diğer elimi ona uzattığımda kalkmama yardım etmişti ama ben hala Deniz'i bırakmamış olduğumdan uzaklaşamamıştım. Ayağa kalktığımda gitmeme izin vereceğini sandıysam da parmakları elime daha da sarıldı.
Ona döndüğüm sırada bana az önce Calum'a gönderdiği muzip bakışlarından daha gerçekçi bir tonda baktığını gördüm.
"Ya. Gitme." diye mırıldandığında birden içimde bir ağırlık hissetmiştim.
"Geleceğim ki hemen." dedim ona doğru eğildiğimde. Elimi yavaşça bırakarak kafasını yeniden Luke'un omzuna düşürdüğünde bana itiraz etmeyeceğini anladım.
Kilitli kapıyı açıp balkona çıktığımda yüzüme vuran temiz havayı hissettim. Derin bir nefes almaya çalıştığımda içimdeki ağırlık yerine iyice yerleşmişti.
Keşke, diye düşündüm, keşke Deniz'i yalnız bırakmasaydım. Şimdi böyle tek başına bunun artçılarıyla uğraşmak durumunda kalmazdı, en azından birlikte korkardık...
"Sanırım şuradalar." dedi Calum balkonun sonundaki dolaba ilerlediğinde.
Böyle şeyleri aramızda konuştuğumuzda hep neler yapacağımıza gülüp eğlenirdik ama durumun gerçek olmasına ihtimal vermezdim ki.
"Buraya mı yetişemedin yani?"
Ya o hergele Deniz'e bir zarar verseydi? Ya çığlık attığında kaçmasaydı?
"Hey! Neden ağlıyorsun?"
Ağlıyor muydum?
"Sana kısa demek istemedim! Ona mı alındın yoksa?" dediğinde ise Calum'un deminden beri bana söylediklerini yeni duymuştum.
"Bolmoyorom..."
Ah, kesinlikle, konuşurken kelimeleri yuttuğuma göre ağlamaya başlamıştım. Ama bütün bunlar resmen canımı acıtıyordu. Az önce bile ben yanından ayrılmayayım diye elimi bile bırakmak istememişti, oysa ben onu bırakıp dışarı çıkmıştım.
Calum raftan aldığı biraları yere koyduğunda bana dönmüş ve kollarını açarak beni sardığında ağzımdan bir hıçkırık kaçmıştı.
Şimdi her şey yolundaydı ama değil mi? Ona bir şey olmamıştı... Ben yanındaydım... Hatta çocuklar da bizi yalnız bırakmamıştı. İçtiğim biraların da bu suçluluğun etkisinden kurtulmama izin vermeleri gerekiyordu.
Calum ağır hareketlerle sırtımı sıvazlarken derin bir nefes almaya çalıştım.
"Her şey yolunda mı?"
"Hı-hı...."
Calum tepkime hafifçe sırıttı ve ben de nihayet ağlamamı durdurmayı başarabildim. Muhtemelen bu aralar sinirlerim oldukça bozulup düzelmeye çalışırken arıza vermişti ve her seferinde kendilerini ağlama olarak belli etmeleri mükemmeldi.
"Hadi içeri geçelim." dedim bir süre sonra daha etrafa bakınarak balkonda sessizce beklediğimizde. Calum'un neden ağladığıma ilişkin sorular soracak yapıda olmadığını biliyordum, zaten sorsa da bir iki kelimeyi yan yana getirip mantıklı bir açıklama yapabilir miydim, onu bilmiyordum.
Kapıya yöneldiğimde arkamda da olsa sırıttığını görebilmiştim. "Yine de rafa yetişemiyor olman oldukça komik."
Attığım kahkaha ile, "Siktir." diye mırıldanıp içeri geçtiğimde o da mutfağa biraları koymaya gitmişti.
O sırada Calum bir süredir yerinde olmadığı için MJ'nin de rahatı bozulmuş ve salonda amaçsızca dolanması bittiğinden belli ki odasına gitmeye karar vermişti. Michael'ın önünden geçerken Michael onu gözleriyle takip etmişse de şimdilik ona bulaşmamaya karar vermiş görünüyordu.
Parlayan gözleri aniden beni bulduğunda ise, "Adı neydi?!" diye sormuştu.
Ona o kadar çok kısaltmasıyla sesleniyorduk ki bir an asıl adını unutmuşum gibi hissettiğim için kendi kendime kıkırdadım. Yanımda Deniz'in de kıkırdadığını duyduğumda ona doğru döndüm. O ise ayaklarını altında toplamış ve hava soğuk olmamasına rağmen giydiği kapüşonluda kaybolmuş bir halde Michael'a kıkırdıyordu.
"Siz adaşsınız!" diye haykırdı birden kıkırdamasına son verdiğinde.
Bunu elbette daha öncesinde de farkındaydık ama böyle Michael'ın suratına doğru köpeğimizle adaş olmasını haykıran kafası güzel bir Deniz kahkahalarımı içimde tutamamama sebep olmuştu. Deniz de benimle birlikte gülmeye karar verdiğinde göz göze gelmiş ve gülmemize bir anlığına son verip, "ADAŞLAR!" diye haykırıp birbirimizi alkışlamaya başlamıştık.
Hiçbir şekilde gülmeme son veremezken birkaç saniye sonra farkına vardığım şey çocukların da bizimle beraber alkışımıza ortak olup saçma bir tezahürat yaptıklarıydı.
Bundan sonra kesinlikle Deniz'e daha sık içirmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...