Deniz
Dışarı çıkmak için hazırlandığımız sırada Ece de benim suratsızlığımdan yakınıyordu. Çünkü o, çocuklarla ilk defa okul dışında buluşacağımızdan, aşırı hevesliydi. Evin içinde oradan oraya minik adımlarla ilerliyor, bir yandan da şarkılar mırıldanıyordu. Bu yüzden de benim bu durgun halime anlam vermekte zorlanıyordu işte.
Bense kafamın içinde birbiriyle çelişen düşüncelerimle çıldırıyordum. Çocukların buraya gelmesi zaten başından beri benim için ağır olmuştu ve buna alışmak oldukça zordu. Hala bile arada bir farkındalığa uğrayıp etrafıma şaşkın şaşkın bakıyordum.
Bir de bütün bunların üstüne Luke'un davranışları neyin nesiydi? Şimdi de kendi hayal gücümün içinde boğulmaya mı karar vermiştim?
Özellikle Çatı'daki gün yakın davranması... Konuşurken bana bakışları, gözlerini kısarak gülüşü hayal edebileceğimden bile güzeldi. Ve sorun da buydu işte!
Bana hissettirdikleri doğru olamazdı. Her şeyi ayrı ayrı düşündüğümde gerçekten bana ilgi duyuyormuş gibi geliyordu ama sanki tüm bunları yüksek sesle söylesem beni direkt tımarhaneye kaldıracaklarmış gibi hissediyordum.
Hadi ama biz bir hayran kurgunun içinde değildik ve tüm bunlar çok saçmaydı.
Onunla konuşurken gerçekten eğlendiğimi inkar ediyor değildim, zira bu hepsi için geçerliydi. Ben ona bir şey anlatırken sandalyesinde yan dönüp bana doğru eğilmesini, diğerleri bağırarak küfür ederken bana bakıp gülümsemesini hatırladığımda mutluluktan çığlıklar atmak istiyordum. Ama sonra onun Luke Hemmings olduğu aklıma geliyordu ve bunu kendime konduramıyordum bir türlü. Tüm hevesim kursağımda kalıyordu ve bu kadar yüksekten uçtuğum için de gerçekliğe doğru düşüşe geçtiğimde canım daha da çok yanıyordu.
Peki Michael bana erkek arkadaşım olup olmadığı konusunda baskı yapıp öyle bir şey olmadığına emin olduktan sonra resmen Luke'a dönüp göz kırparken ne düşünüyordu?
Onun tipi olmadığım bile oldukça açıktı. Geçen senelerde birlikte görüntülendiği o cadıyı hatırladığımda sinir kat sayım birden tavan yaptı ve kafamı sallayıp bütün bu düşüncelerden kurtulmak istedim.
Bizi eve bırakmak istediği zaman belki de bu yüzden ona biraz çıkışmıştım. Ece benim o sırada şaşkınlıktan düşünemediğimi sanmıştı ama ben gerçekten de böyle bir şey yapmalarını istememiştim çünkü öteki türlü olsa, eve döndüğümde düşünecek daha çok şeyim olacaktı.
Onlarla zaman geçir Deniz, eğlen ama kapılma. Zaten bu sene ilgilenmen gereken daha ciddi işlerin var, en başta mezun olmak gibi.
"Sen hala hasta mısın?" diye sordu Ece, benden hala bir reaksiyon alamayınca.
Dün ona kendimi iyi hissetmediğimi söyleyip okulu ekmiştim. Ama asıl sebep Luke'u görmeye hazır olmamamdı. Aslında bunu Ece'ye söyleyebilirdim de. Sadece beni anlamayacağını düşünüyordum.
"Eh, işte." diye cevapladım onu.
"Neyse, çocukları görünce kendine gelirsin biraz." dedi sırıtarak. Ama durum aslında tam tersiydi. Luke'u görmeye, aptal esprilerini ve kahkahasını duymaya hala hazır değildim. Sıkıntıyla inlediğim sırada Ece de bir yandan bir şeyler atıştırıyor, bir yandan da telefonuyla uğraşıyordu.
"Ben gelmesem?" dedim dişlerimi sıkarak.
"Olmaz!" dedi gözlerini kocaman açarak Ece. "Beni onlarla yalnız bırakamazsın. Kalp krizi geçirmemi mi istiyorsun!?"
Sonra suratında kocaman bir sırıtışla seke seke yanıma geldi. "Şuna nasıl hayır dersin? Şuna?"
Suratıma tuttuğu telefonda Michael muz yiyip en şapşal haliyle "Bonana." diyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...