Ece
Kahvelerimizi almış derse giderken düne göre herkes biraz daha ayık görünüyordu. Zira dünkü ders neredeyse sabahın köründe olduğu için bugün öğlene doğru olan dersimiz bizim için gerçekten mutluluk sebebi olmuştu.
Gerçi Deniz sabahtan okula gelip dersine girmişti, şu an onun dersi yoktu ama mesaj atıp dersinin erken bittiğini söyleyince, ben de onun bizim derse girmesini teklif etmiştim. Ve o da başta mırın kırın etse de sonunda gelmeyi kabul etmişti.
Çocuklar ısrarla dersin hocasının nasıl biri olduğunu sormaya devam ederken onlara bunu tasvir etmek için yeterli olmadığımı anlatmaya çalışıyordum. Deniz de benimle aynı fikirde olduğu için sorularına sadece gülüp geçmekle meşguldük.
Hepimiz altı kişilik sıralara yerleştiğimizde bunun gerçekten büyük bir başarı olduğunu düşünerek kıkırdamıştım. Michael'ın yanında yerimi aldığımda diğer tarafımda Ashton vardı, Calum ve Luke ise Deniz'i aralarına almışlardı.
Hocamız her zamanki geç gelme ritüelini bozmadığı için çocuklar bir süre sonra dersin yeniden iptal olup olmayacağını sormaya başlamışlardı. Bunun cevabını da o anda etrafına topladığı grupla sınıfa giren hoca net bir şekilde vermişti. Bölümümüzün dekanı olduğu için çoğu zaman işlerini zamanında halledemez, ettiği muhabbeti yarım bırakamazdı. Hatta çoğu zaman kafası o kadar dağınık olurdu ki İngilizce başladığı ders, çoğunlukla Türkçe devam ederdi.
"Çocuklar kusura bakmayın yav..."
Sınıfta hocanın özrüne karşılık verenler, halini hatrını sormaya başlayanları duyduğumda eğilip Deniz'e doğru bakmıştım. Çocuklar bütün bu karmaşa içinde güme gidecekti, muhtemelen onları hocayla tanıştırmamız gerekiyordu. Yani aslında onun bunu tamamen farkında olması gerekse de...
Michael bu sırada beni dürtüp neler olduğunu sorsa da biz Deniz'le bakışarak hangimizin bu konuyu üstleneceğine dair olan sözsüz diyaloğumuza devam ediyorduk.
"Ooo sınıfımızdaki misafirlerimizi unutmuşum ben."
Hocanın cümlesiyle sınıftaki herkesin kafası bize doğru döndüğünde garip bir gülümseme takınmıştım. Çünkü hoca Türkçe konuşuyordu ve çocuklar anlamasalar da şu an onlardan bahsedildiğini oldukça farkındalardı bence.
"Nereliydi arkadaşlarınız, tanıştınız mı onlarla?"
Çocukların arasında biraz kısa kalıyor olabilirdik ama hocanın bunca senelik öğrencilerini onlardan ayıramaması da biraz komik bir durumdu sanki. Deniz'le yeniden göz göze geldiğimizde gülmemizi zor kontrol ediyorduk.
"Avusturalyalılar hocaam."
Önlerde oturan sarı kafalardan biri çığırıp hocanın dikkatini çektikten sonra saçlarını savurarak çocuklara bakmaya dönmüştü. Ah, bu geçen Michael'ın saçlarını karıştıranlardan biriydi.
"Orospu."
Bu sesin Luke'a ait olması yüzde kaç ihtimaldi? Oturduğum yerde öne doğru eğilip ona baktığımda yüzünde onay bekleyen bir ifadeyle Deniz'e bakıyordu.
Ve Deniz'in suratının kırmızılığına bakılırsa, Luke'un onu tekrarlamış olma ihtimali, bu kelimeyi kendi kendine keşfetmiş olması ihtimalinden daha fazlaydı.
Herkesin bize bakışlarını fark ettiğimde bu sefer sınıftaki gürültü de kesilmişti. Ben kafamı sıraya doğru dayadığımda bunun gerçekten duyulmaması gerektiğini düşünüyordum. En azından Luke'tan duyulmaması gerekiyordu...
Hocanın bakışları üzerimizde gezinmişti ve hafif bir öksürükle durumu toparlamaya çalıştığını duyduğumda kıkırtılarıma zor hakim oluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...