30 - Pinky Promise

626 46 52
                                    

Ece

Dün akşam çocukların evde kalması konusunda anlaşmamızın ardından, kiralık ev bakmak için daha fazla beklemememiz gerektiğini düşünmüştük çünkü Luke'un o ruh hastası ile kalmasına hiçbirimizin gönlü daha fazla elvermemişti.

Çocukları alıp yurt yönetimiyle konuşmaya gittikten sonra, her ne kadar Luke'u oradan çıkaramamış da olsak, eşyalarını toparlayıp çocukların odasına götürmüştük. Ona bizim evde kalmasını teklif etmiştik aslında ama birbirimizi henüz çok yeni tanıyor olduğumuzdan, Luke en kibar haliyle teklifimizi reddedince biz de üzerine gitmemiştik.

Onlar yurda geri döndüklerinde ise Deniz'le oturup bugün için ev bakma planları yaptığımızdan şimdiden aklımızda birkaç fikir vardı.

Sabah erkenden evden çıkıp yine okulun önünde çocuklarla buluşacaktık. Ben hiçbir öğünümü atlamamama rağmen, Deniz çoğu zaman evden kahvaltı yapmadan çıkardı. Ama o kahvaltı yapmayınca da benim içim rahat etmiyordu işte.

Bu yüzden şimdi, elimdeki tostun son parçasını da zorla Deniz'in ağzına tıktığımda, Luke yanakları dolu bir Deniz'le göz göze gelip kıkırdamıştı.

"Günaydın." dediğindeyse Deniz ona cevap verebilmek için tostu yutmaya çalışırken boğulma tehlikesi geçirmişti.

"Günaydın!" dedi en sonunda nefes nefese.

"Bugün dehşet biçimde yorulacağız. O yüzden soruyorum, hazır mısınız?" diye hepsine teker teker, ciddi bir şekilde baktım. Çocuklar beni onaylayan sesler çıkararak kafalarını salladıklarında sırıtarak ellerimi birbirine çarptım. "Hadi gidelim o zaman!"

"Michael metroyu sevmediği için dolmuşa bineriz diye düşündük."

"Tanrıya şükür!" diye bağırdı Michael ve bunu o kadar kalpten gelerek söylemişti ki kendimi kahkaha atmaktan alıkoyamamıştım. O henüz bu durumun, deyim yerindeyse, attan inip eşeğe binmek olduğunun farkında değildi tabii.

"O dediğin şey ne peki?" diye sordu Calum, dolmuşu kast ederek ama tam o sırada Deniz elini kaldırıp bir dolmuş durdurmuştu bile.

"Hadi gelin." deyip Luke'u kolundan tuttuğu gibi dolmuşa çekti. Ama ikisinin de fark etmediği şey, Luke'un baya uzun olduğuydu. Basamağa attığı adımla birlikte Luke kafasını oldukça yüksek bir sesle dolmuşun tepesine çarptığında, gerisingeri geldiği yere inmişti.

Luke inlerken korkuyla ellerimi ağzıma kapattım ve iyi olup olmadığını anlamaya çalıştım.

Çocuklar ise arkamda hunharca gülüyorlardı...

Luke'un arkasından gelip gelmediğine bakmaksızın içeri gecen Deniz ise hiçbir şeyden habersiz kafasını ileriye uzatıp bize seslenmişti.

"Hadi! Neye oyalanıyorsunuz?"

Hala kafasını ovuşturan Luke bu sefer dikkatli bir şekilde dolmuşa bindiğinde ben de onun arkasından ilerlemiştim. Şoföre para verdikten sonra yanına oturabilmek için en arkadaki Deniz'e ilerlemiştim ama benden önce Luke, şak diye oraya yerleşmişti. Gözlerimi kısarak ona sitemkar bir şekilde baktığımda bana kocaman sırıttı.

O sırada Ashton onların yanına geçip cam kenarına doğru kaymıştı. Beni kolumdan tutup, Luke'la arasında açtığı boş yere çektiğinde ciğerlerimdeki havanın heyecandan nefes boruma tıkandığını hissetmiştim.

Calum ve Michael, Deniz'in önündeki tekli koltuğu kapmak için yarışırlarken galip gelen kisi Calum olmuştu. Dolmuş hareketlendiğindeyse ayakta, oflayıp poflayan suratsız bir Michael dikiliyordu.

5 Seconds Of CollegeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin