Deniz
Dün Calum'un bize gelmesinden sonra artık evden çıkabileceğime karar vermiştim. Sonuçta kendi yalnızlığımda boğulmama gerek yoktu, çevremdeki insanları reddederek bir yere varamazdım.
Yine de derse girmek istemediğim için geç uyanmış ve evden öyle çıkmıştım. Ece'ye mesaj attığımda bana kütüphanede çalışmaya başladıklarını ama şimdi kahve arasına çıktıklarını söylemişti. Tabi bunun üzerine Michael ve kütüphane ilişkisini kafamı meşgul etmiş olsa da bunun üzerine çok düşünmemeye karar verdim. Sonuçta belki ders çalışmayı seviyor olabilirdi, yani belki?
Pier'e yöneldiğimde yayıldıkları geniş masa hemen dikkatimi çekti. Ece ve Luke, beni görecek şekilde otururken çocuklar da onların karşısına dizilmişti.
Calum'un yanına vardığımda elini omzuna koydum ve çocukları selamladım. "Heey."
Hepsi karşılık verirken nedense göz teması kurmaktan kaçınmıştım. Calum bana doğru dönerek gözlerini kısan sevimli gülümsemelerinden birini verdiğinde elimle saçlarını karıştırma içgüdüsüne karşı koyamamıştım.
Ashton nasıl olduğumu sorduğumda ise ona yaklaşan vize döneminin benim için oldukça stres dolu olduğunu söyleyerek umutsuz bir ifade göndermiştim.
Elimdeki poşeti masaya koyduğumda Ashton ve Michael'ın arkasından geçerek Ece'nin yanına vardım. Bu sırada Luke ayaklanmış ve Ece'yle aralarına benim için bir sandalye yerleştirmişti.
Fazlasıyla kibar.
Onun hareketlerini görsem de özellikle ona bakmadığım için hala göz göze gelmiş değildik ama Ece yerinden kalkıp onun çektiği sandalyeye oturduğunda bozulduğunu hissedebilmiştim. Ece'nin ise bunu özellikle rahatsız edici olmak adına yapmadığını biliyordum, o yüzden oturduğumuzda ona fısıltılı bir teşekkür gönderdim.
"Hey, bunlar bana mı?" diye haykırdı Michael masaya koyduğum jelibon ve çikolataları gördüğünde.
Ece sakin bir tavırla ona döndüğünde, "Bana." diyerek düzeltti onu.
Michael ona göz devirdiğinde ben de kıkırdayıp bunların bizim için kütüphanede çalışmamız için oldukça gerekli olduğunu söylemiştim.
Ashton, Michael'ın poşetten çıkardığı jelibonlardan birini eline alıp bize doğru kaldırdığında, "Bu," diye sorguladı. "Gerçekten gerekli enerjiyi sağlıyor mu?"
"Bu bizim vazgeçilmezimiz," diye kızdım ona. "Hem denemeden bilemezsin."
Bu sırada Ece bir paketi açmış olan Michael'ın elinden onları almaya çalışırken, Michael birkaç tanesini daha ağzına tıkmıştı bile, çünkü aralarında ben vardım ve bu oldukça zorlu bir savaştı.
Sonrasında Ashton'un Michael'a karşı jelibonların gereksizliğini savunduğu bir tartışmaya girmesiyle Calum'un da Luke'la konuştuğunu görmüştüm. Ece'ye pıstladığımda bana doğru döndü.
"Bak bana bu sabah kim yazdı?" dedim ona doğru eğilip telefonunu gösterirken. Ece mesajları gördüğünde kıkırdadı ve göz göze geldik.
"Bana imalı bakmayı keser misin?" dedim ona fısıldarken. "Tim'in öyle düşünmediğini söylemiştim. Kaç yıldır arkadaşız sonuçta."
Tim benim ikinci sınıfta tanıştığım Erasmus öğrencilerinden biriydi. Onlar için okulda yardımcı öğrenci birliğinde çalışırken tanışmıştık ve o zamandan beri muhabbetimiz oldukça ilerlemişti. Ama sonrasında onun İzmir'e yerleşmesi ve bölümünü burada bitirmek istemesi kesinlikle benimle ilgili değildi, bundan emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...