8 - Sabah

791 69 44
                                    

Ece

Alarmımın sesine kalktığımda, dün olanlar sanki bir rüyanın parçasıymış gibi hissettirmişti. Deniz'i rahatsız etmeden kalkıp banyoya gittiğimde ise durumun gerçekliği yüzümün tam ortasına çarpmıştı. Her şey gerçekten olmuştu ve büyük ihtimalle bu daha sadece başlangıçtı.

Okulda çok büyük ihtimalle onlarla karşılaşacak olduğumu düşündüğümde kalbim deli gibi atmaya başladı.

Deniz'in sabahtan dersi olmadığı için evden onsuz çıkmıştım ve ayrılmadan önce onu küçük, tatlı bir not bırakarak hoşça kal dilemiştim.

Okula varıp turnikeleri geçtiğim sırada ise heyecanım tekrar geri gelmişti. Ne yapacağımı bilemez halde girişte dikildikten sonra biraz kendimi toparlamaya karar verdim. Ardından, her zamanki gibi suyumu almak için Pier'e doğru ilerlemeye başladım.

Daha kafeye varmadan onları görmüştüm ve bu pek zor bir şey değildi çünkü gerçekten kocamandılar. Uzun bacakları sandalyelerden taşarak çok yer kaplamalarına sebep oluyordu, üstelik Michael'ın platin saçları metrelerce öteden görülebiliyordu.

Yine dünkü yerlerinde oturmuşlardı ve neşeleri yerinde görünüyordu. Luke tıpkı dünkü gibi hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyordu ve diğerleri ona kahkahalarla gülüyordu. Elimde olmadan, kendimi onların bu haline gülümserken buldum.

Masaya yaklaştığım sırada Ashton beni görüp el sallamıştı.

"Selam."

"Günaydın." dedim yanlarında durarak, o sırada Calum yeni bir sandalye çekiyordu. Luke ve ikisi arasına oturduğumda, Ashton ve Michael karşımda kalmışlardı.

"Bu saatte okula geleceğinizi hiç tahmin etmemiştim." dedim sırıtarak çünkü sabahın sekiz buçuğunda ders dinlemek cidden insanın hiç işine gelmiyordu. Hatta, devam zorunluluğu olmadığı düşünülürse, ben bile neden bu saatte burada olduğumu sorgulamaktaydım.

"Yediden beri uyanığız, Luke sağ olsun." dedi Michael gözlerini devirerek. Bu hareketi üzerine Luke da onun komik bir taklidini yaptı.

"Biz de en azından ilk gerçek dersimize gelelim, dedik." diye devam etti, Luke'a aldırmadan.

"Hangi dersiniz var şimdi?"

"Karşılaştırmalı ceza hukuku." dedi Ashton. Bir filmin çıkış tarihini haber verirmiş gibi bir vurgu yaparak sesini kalınlaştırmıştı.

"Bizim için bir tavsiyen var ?" diye sordu Calum tatlı bir şekilde gülümseyerek. Ben ise hala Ashton'ın az önceki tonlamasına kıkırdıyordum ve içten içe, işaret parmağımla gamzesini dürtmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Şey..." dedim gözlerimi kırpıştırıp Calum'un sorusuna odaklanmaya çalışarak. "Bu derste zorlanacağınızı düşünmüyorum. Farklı sistemleri tartışırken işlerin sizin orada nasıl yürüdüğünden bahsedin, David buna bayılacaktır."

"Ondan niye ilk adıyla bahsediyorsun?" diye sordu Michael söylediklerimi yok sayarak.

"Biz her zaman insanların ilk isimlerini kullanırız. Sadece alışkanlık yani." dedim omuzlarımı silkerek ve ardından kafeye gitmek için ayaklandım. "Ben su almaya gidiyorum. İstediğiniz bir şey var ?"

"Yok."

"Hayır, teşekkürler."

Suyumu alıp geri geldiğimde onlar çoktan yine konuşmaya dalmıştı. Ashton'ın gamzeleri her zamanki yerlerine yerleşmişlerdi ve beni bayılmanın eşiğine getiriyorlardı. Birbirinin hafifçe üzerine binmiş ön dişleri, gülüşünü olduğundan daha da güzel kılıyordu.

"Uyuyana kadar şu garip müziği dinleyip durdu! Kulaklıksız!"

"Niye ona kulaklık takmasını söylemeyi denemedin, Lucas?" diye sordu Calum kıkırdayarak.

"İngilizce bildiğinden bile şüpheliyim." dedi Luke gözlerini devirerek.

"Kimden bahsediyorsunuz?" diye sordum, ortada yardım edebileceğim bir konu olup olmadığını anlamak için.

"Luke'un oda arkadaşı." diye sırıttı Ashton. "Şimdiden en yakın arkadaş oldular bile."

"Oda arkadaşı ? Siz yurtta kalıyorsunuz?"

"İlginç olur diye düşünmüştük." dedi Michael ve o sırada Luke'un bir küfür mırıldandığından emindim.

"Dersleri gece olduğu için odaya geç geldi ve şu tuhaf müziği yüksek sesle dinleyip durdu. Ona sessiz olmasını söylediğimde de Türkçe bir şeyler söyleyip beni yok sayıyor. Üstelik konuşurken bana çok yakın duruyor ve çok fazla dokunuyor."

"Belki de senden hoşlanmıştır." dedi Calum ve diğerleri kahkahayı patlattı.

"Sanmıyorum." dedim yine de gülerek. "Türkler çoğunlukla kişisel sınırları görmezden gelme eğilimindedir ve dokunarak, yakın mesafeden konuşur. Yakında alışırsınız."

"Ah, ben de benden hoşlandığın için böyle yapıyorsun sanmıştım." dedi Calum beni kast ederek ve ben anında kızardım. Yaşadığım ani utançla gözlerim büyürken kendimi nefes almak için zorladım.

Sadece şaka yapıyor.

Ufak, gergin bir kahkaha attım. Elimden gelenin en iyisi buydu.

Diğerleri ise normal tepki vermişlerdi ve gayet doğal bir şekilde gülüyorlardı.

"Eğer oda arkadaşınla sorun yaşarsan Deniz'le bu konuda sana yardımcı olabiliriz." dedim az önceki espriyi geçiştirmeye çalışarak. Çünkü bu konu üzerinde biraz daha düşünürsem kendimi yoldan geçen bir arabanın önüne atma dürtüme engel olamayabilirdim.

Gerçekten ona fazla mı yakın durduğumu düşünüyordu yani!?

Luke başıyla beni onayladığı sırada Ashton ayağa kalkmıştı. "Ders zamanı!"

Saat gerçekten de buçuk olmuştu. Ben de masadan onlarla kalktım ve birlikte binaya doğru yürümeye başladık. Çocuklar ikinci sınıfların amfisine doğru giderken ben de üst kata doğru yöneldim.

"İyi dersler." diye seslendi Calum arkamdan.

"Bir sonraki ders görüşürüz."

5 Seconds Of CollegeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin