Ece
Ayaklarımı balkon demirine uzatmış güneşin batışını izlerken soğuk havanın beni kendime getirmesine izin verdim.
Kendimi oradan oraya atarak, ağlayarak, bağırarak yıpratmayacaktım, ben o aşamayı çoktan geçmiştim. Ama bazı şeyler, ne kadar derine gömerseniz gömün, tekrar yüzeye çıkmaya mahkumdu.
Ve bazen de o yüzeye çıkan şeyler, aradan ne kadar zaman geçmiş olursa olsun hala canınızı yakabiliyordu.
Sırtıma yerleştirilen şalla düşüncelerimden sıyrıldığımda başımı kaldırarak Ashton'la göz göze geldim.
"Selam." dedim o karşıma geçip demirlere yaslandığında. "Geldiğini duymamışım."
"Şimdi geldim." diyerek kibarca gülümsediği sırada beni dikkatlice izliyordu. "Deniz de MJ'i yürüyüşe çıkardı az önce."
Beni evde yalnız bırakmak istemediği için Ashton'ı çağırmıştı yani.
Ashton'a başımı sallayarak bakışlarımı avuçlarıma diktim.
"Nasılsın?"
Buraya durumumu yoklamak için geldiği açıktı ve beni önemsediği için mutlu olmalıydım aslında. Ama sadece, olaylar kafamın içinde bile bu kadar karışıkken bir de bunları dillendirsem neler olacaktı bilmiyordum.
Bu yüzden de Ashton'a cevap olarak "Biraz hava almaya çıkmıştım." dedim sadece.
"Bunun için yanlış bir hava seçmişsin sanki." dediği ana kadar ise soğuktan ellerimin buz kestiğini fark etmemiştim bile. Ashton'a başımı sallayarak hiçbir şey demeden, otomatik hareketlerle ayaklandım ve bana getirdiği şala iyice sarınarak içeriye geçtim.
Ayaklarımı sürüyerek koltuğa ulaştığımda, bacaklarımı karnıma çekerek oturdum. Ashton yanıma yerleştiğinde ise ona doğru dönmüştüm.
Salonun ışığı altında iyice yeşil görünen gözleri hala tedirgince beni süzüyordu. Kendim istemediğim sürece, bana neler olduğunu sormayacak kadar kibar olduğunu biliyordum. Ona anlatmayı tercih etmeyeceğimden değildi ama sadece, şu an kendimde o gücü bulabilir miydim, emin olamıyordum.
"Eğer konuşursam, ağlayacakmış gibi hissediyorum." diye fısıldadım ve sonra gülümseyerek başımı iki yana salladım. "Şu an ağlamak istemiyorum."
"Konuşmak zorunda değiliz." dedi Ashton alt dudağını sarkıtıp omuz silkerek. "Sadece iyi olduğundan emin olmak istiyorum."
Söylediği şeyin tatlılığına gülümseyerek başımı koltuğa yasladığımda bana dişlerini gösteren bir sırıtışla karşılık vermişti. Ona kıkırdadığımda ise yüzünde, görevini başarıyla tamamlamış gibi bir ifade vardı.
"Sanırım amacıma ulaşmam için karnını doyurmam gerek." dediğinde ise ona kaşlarımı çatarak bakmıştım. Bu tabi ki beni mutlu etmek için güzel bir yoldu ama şimdi işe yarar mıydı bilmiyordum. "Deniz henüz yemek yemediğini söyledi."
"Pek aç hissetmiyorum."
Ashton ise beni hiç umursamadan ayağa kalkmıştı bile. "Ben yine de bir şeyler hazırlayayım."
Onun peşinden mutfağa giderek dolabı karıştırıp bir şeyler çıkarmasını izledim. Yağ, salam ve kaşarı çıkardığında ekmek aranmaya başlamıştı.
"Sence bir tane yeter mi?" dediğinde iki dilim ekmeği suratının ortasına kadar kaldırmış inceliyordu. Ona gülümseyerek bakmaya devam ettiğimde omuz silkerek ekmekleri önüne koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...