48 - Long Way Home

585 42 58
                                    

Luke

Bugün vize haftasının ilk günü olmasına ve benim ilk sınavım yarın olmasına rağmen son derece stresli hissediyordum. Ece ve Deniz sınav saatlerinin geç olmasından yakındıklarında, bunu neden bu kadar sorun ettiklerini başta anlamamıştım ama bugün Deniz'i sınav öncesinde gördüğümde her şey netleşmişti.

Bugünkü sınavıyla ilgili her şeyi bildiğini düşünmesine rağmen başka hiçbir şeye odaklanamamıştı ve aynı notların üzerinden beş kere geçip, üç kere de not çıkarmıştı. Ertesi gün başka bir sınavı olmasına karşın ona çalışmayı bile göze alamamıştı ve sınav saati gelene kadar oldukça bunalmıştı.

Onu rahatlatmak için bir şeyler yapmak istiyordum ama benimle hala mesafeliydi. Zaten şu İngiliz sürekli etrafında dolaşıp ilgiyi üstüne çekiyordu. Bu yüzden de Deniz'in gerginliğini uzaktan izlemekten başka bir şey yapamamıştım. Sadece birkaç kez göze geldiğimizde ona gülümseyebilmiştim ve sınava giderken de başarılar dilemiştim.

Deniz sınavdan çıktığında birlikte yemeğe gideceğimizi kararlaştırmıştık ama ben çoktan acıkmıştım. Calum da bizimle yemek için okula geldiğinde onu kaçırıp kantine, atıştırmalık bir şeyler yemeye götürmüştüm.

Pizzamın son lokmasını ağzıma teperken ayaklandım.

"Hadi, bitir artık şunu." dedim tepsimi geri götürürken Calum'a. Deniz her an sınavdan çıkabilirdi ve çıktığında orada olmak istiyordum. "Hadi!"

"On saattir tıkınan sensin." dediğinde yine de masadan kalkıp kolasını eline aldı.

Kantinden çıktığımız sırada Ashton da bana kütüphaneden çıktıklarını mesaj atmıştı. Biz binanın önüne gelip Deniz'in çıkmasını beklerken Ashton, Michael ve Ece de yanımıza gelmişlerdi.

Ama bir kişi eksiklerdi.

"Nerede o fırsatçı?" diye sordum Ece'ye gidip.

"Tim mi? O bizden önce çıktı." dedi heyecanlı heyecanlı konuşarak.

Fırsatçı işte!

Ben elimde olan bir fırsatı tam bir aptal gibi kaçırmıştım, tamam. Ama başka birinin bu hatam üzerine konmasına izin vermeyecektim.

Son bir haftadır Deniz okula tekrar gelmeye başlamıştı. Ama o bizim yanımızda bile çalışmıyor, o boktan İngiliz'in yanına gidiyordu. Yanımıza geldiğinde onunla konuşmaya çalışıyordum, benimle konuşuyor sorduğum şeyleri anlatıyordu. Ama hala benim yanıma oturmuyor ya da benimle yalnız kalmıyordu. 

Zaman istediğini söylemişti ama bu adil değildi. 

Bunu nasıl düzelteceğimi bilmiyordum, ben daha önce bir şeyleri düzeltmeyi hiç istememiştim. 

"Ay, cidden fırsatçı ya!" dedi Ece birden kıstığı gözleriyle ve ardından beni binaya doğru itmeye başladı. "Yürü yürü! Çabuk sınıfın kapısına git, Deniz ilk seni görsün."

Hırsa gelip arkamı döndüm ve uzun adımlarla binaya yürümeye başladım.

Michael sik kafalının teki olduğum için Deniz'i yine üzeceğime emin olduğunu söylüyordu. En başında Avusturalya'ya gitmeyi ben istememiştim bile bunun onu üzeceğini bilemezdim ki. Gerçi röportaj ve fotoğraf bütün her şeyi boka bulamıştı.

Siktiğimin şansı. 

Ama yine de şu sik kafalıya fırsat vermemeliydim. Belki yoluma çıkarsa suratına bir yumruk çakardım.

Artık hak etmişti çünkü.

Binaya ulaşmama çok az kalmışken kapılar açıldı ve içeriden Deniz çıktı.

5 Seconds Of CollegeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin