Ece
Ertesi gün çocukların evine geldiğimizde onlar için kahvaltılık bir şeyler de getirmiştik. Hepimiz küçük mutfağa sığışmaya çalışırken Michael'ın dün aldığımız çiçekleri özenle mutfak penceresinin önüne yerleştirmiş olduğunu görmüştüm. Anlaşılan, dün ona çiçekleri öldüreceğini söylediğimde durumu oldukça ciddiye alıp işi inada bindirmişti.
Ama inatçı olan bir tek kendisi de değildi tabi.
Bana sürekli yemek yapamadığımla ilgili imalarda bulunması aslında beni güldürüyordu ama ona bunun aksini kanıtlayacaktım. Bugün onlara hazırladığım tostlar da bir başlangıçtı. Küçük bir başlangıç... Luke'un yaptığım tostlara hayranlığını belirtmesinin kaçıncı seferi olduğunu saymadığım son keresinde, Michael tarafından özenli bir küfürle susturulmuştu.
Dün akşamüstü Ikea'dan aldıkları bütün eşyalar gelmişse de yatakları dışında hiçbir şeyle uğraşmamış ve her şeyi üst katın salonuna yaymışlardı. O yüzden bugün diğer her şeyi birlikte yerleştirmeye karar vermiştik.
Hepimiz kahvaltımızı bitirdiğimizde ayaklanan Ashton'la birlikte salona yürüdüm. Calum salonun boş yerindense, koltuklara oturarak önündeki kutuyla uğraşmaya çoktan başlamıştı. Yaptığının ne olduğunu anlamaya çalıştığımda, bunun kendi giysi dolabı olduğunu öyle bir özenle söylemişti ki; çocukların hayatlarının büyük bölümünün otellerle ve bavullarla geçtiğinin gerçekliğini yeniden hissetmiştim. Şimdi kendi evlerinin olması fazlasıyla güzeldi.
Ben de kollarımı sıvayarak işe koyulmaya hazırlandığımda kenarda duran paketlerden birine uzandım.
Daha sonra herkes salona gelip bir şeylerle uğraşmaya başladığında, Michael telefonundan müzik açmıştı. Çocuklar çalan şarkıya eşlik etmeye başladıklarında Deniz'le göz göze gelmiştik. İkimizin de şok ifadesinin altında tamamen bir memnuniyet vardı ve bu tabi ki bizi kıkırdatmıştı. Yani onları 'birinci ağızdan' dinliyor olmak fazlasıyla muhteşemdi.
Deniz tintin adımlarla yanıma geldiğinde, "Ev yerleştirme bedeline konserdeyiz, bence keyfini çıkaralım." diye kıkırdamış ve Michael Türkçe konuştuğumuzu fark etmeden benden uzaklaşmıştı.
Sanırım hayatımızda bundan sonra hiçbir konuda şanslı olmasak bile itirazımız olmazdı.
Bir süre sonra bütün ayaklı lambaları yerleştirip mutfakta kullanılacak şeyleri oraya taşıdığımda salona gelip bir koltuğa yayılmıştım. Salondaki herkesi izlemeye başladığımda ise resmen kendi kendime kıkırdıyordum.
Ashton paketten çıkardığı her şeyi önce özenle önüne koyuyor, sonra da itinayla kullanım talimatını okuyordu. Tabi ki, en doğrusu orada yazıyordu... 4 vidanın nereye gireceğini bulamazmış gibi ciddi bir tavırla bunu yapmaya devam ettiğini gördüğümde, ona karışmamaya karar vererek bakışlarımı başka yere çevirdim.
Luke ve Deniz'i birbirlerinin üzerinden bir şeyler yapmaya çalışırken gördüğümde ise yeniden kıkırdamaya başlamıştım.
Onlar en başında bir süreliğine yastık ve pelüşlerle oynadıkları için şuan Luke'un giysi dolabını yapıyorlardı. Deniz önce Luke'a rafları yerleştirmesi gerektiğini söylese de, Luke kapakları takacağını söyleyip rafların hafif olduğunu ve onun takabileceğini söylemişti. Deniz'in suratındaki karmaşık ifadeyi gördüğümde ne düşündüğünü anlamaya çalıştım. Bir süre daha onları izlemeye koyulduğumda Deniz'in arkasını dönüp kendi kendine derin bir nefes almasıyla her şeyi farkına varmış ve ağzımı kapatarak gülmemi engellemeye çalışmıştım.
Gerçek hayatta random gülmek gibi bir seçeneğimiz yok muydu?
Kucağıma düşen vidayla, gözlerim Michael'ı bulduğunda bana neye güldüğümü sorduğunu fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...