Deniz
Uçak yolculuğu muhabbetini ve hafta sonu okuduğum röportajı birbirlerine bağladığım dakikadan sonra geçen tüm konuşmaları, dışarıdan görünmez bir izleyiciymişçesine dinler gibi bulmuştum kendimi. Her şeyi tam olarak idrak edebildiğim saniye ise, o ortamdan ayrılmak için yakaladığım ilk fırsatı kullanmıştım.
Hiç kimseye bir açıkla yapmadan masadan ayrıldığımda, adımlarımı okul dışına yönlendirenin ben olduğumdan bile emin değildim.
Kendime gelip her şeyi daha net görebilmeye başladığım an ise, dolmuş beklemek için sonunda durduğum zaman olmuştu.
Luke'un Kapadokya gezisi hakkında ağzından hiçbir kelime çıkmamış olduğunu fark etmiştim önce. Bize o geziye gidiyor olduğuna dair hiçbir şey söylememişti.
Daha sonra da, yaklaşık bir hafta boyunca neredeyse hiç aralıksız mesajlaşmış olmamıza rağmen, bu "gezi" boyunca bana hiç mesaj atmamış olduğunu hatırladım.
Aklımın kıyısında dolanan -ve üç gündür düşünmekten deli gibi kaçındığım- o röportajı ise gömdüğüm karanlık yerlerden çıkarmak istemiyordum. Çünkü biliyordum ki bu puzzlea mükemmel bir şekilde oturacak ve Luke'un az önce yakınmakta olduğu jet lagiyle de birleşince tüm resim bir anlam kazanacaktı.
Bu yüzden, Ece'nin koluma dokunup beni bu düşünceden uzaklaştırmasına minnettar olmuştum. Hiçbir şey demeden yüzümü süzdükten sonra, bu konu hakkında şu an için konuşmak istemeyeceğimi tahmin ederek sadece koluma dolandı ve sessizce başını omzuma yasladı.
Az önce tam aynı yerde Luke'un başının olduğu düşüncesininse beni tekrar sarsmasına engel olamamıştım.
Dolmuşa binip eve gittiğimiz süre boyunca ikimiz de sessiz kalmıştık ama sadece duruşundan bile Ece'nin de benim gibi o bağlantıyı kurduğunu anlamıştım.
Her şey o kadar açık bir şekilde önümde duruyordu ki, bu konu hakkında konuşmak bile gereksizdi. En iyisi sessiz kalıp bunu hiç düşünmemekti. Belki unutmak.
Yani... zaten yaşamadığım bir şeyi unutmakta zorlanmazdım, öyle değil mi?
Eve geldiğimizde odama girip üstümü başımı değiştirdiğimde üzerimdeki uyuşukluk hala geçmiş değildi.
Masamın üzerinde duran telefonumu gördüğümde kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. Telefon kabını verdiği gece kafamın güzel olduğunu biliyordum ama pis içmediğim için bilincim hala yerindeydi. Söylediği şey onun sesiyle kulağımda canlandığında tüylerimin diken diken olmasını engelleyemedim.
"Tabii ki... Ben olmadığım zamanlarda o yanında olacak."
Ece'nin içeri geldiğini fark ettiğimde plastik kabı telefonumdan çıkarmış ve kalemliğimdeki makasa uzanmıştım. Sanırım artık O'nun yanımda olmasına ihtiyacım yoktu.
Makas kesmekte biraz zorlansa da bir iki hareketten sonra plastik kapta kesikler oluşturmayı başarmıştı. Makası yerine koyduğumda kesiklerin olduğu yerden kabı birkaç parçaya ayırdım.
Ece'nin hareketlerimi izlediğini bildiğimden ona doğru döndüğümde göz göze geldik. Özellikle bir açıklamaya ihtiyacı olduğunu düşünmüyordum ama konuşma ihtiyacı hissettim.
"Sinirli değilim..." dedim sakin bir tonda. Gerçekten de ona sinirli değildim, belki kendime biraz...
"Ama bunu yanımda olmadığı zamanlarda beni koruması için vermişti. Sanırım o başkalarının yanındayken buna ihtiyacım yok."
Kendimi belli bir tavrın içine sokup beni kandırdığını ya da kullandığını falan düşünüp ona sinirlenemiyordum da. Biz sadece iyi zaman geçirmiştik o kadar. İşin kötüsü bunun tamamen kendi duygularımı törpüleyecek olmasıydı, büyük ihtimalle görünmez kalkanımı kuşanıp ona karşı bütün hislerimi yok etmeye çalışacaktım.
Bunun en kısa yolu da muhtemelen onu bir süre görmemekti.
Ve belki diğerlerini de.
mikey_is_a_princess 5SOS Kitap Önerileri kitabında hikayemize yer verdi. Eğer oraya yorum yapıp bize destek olursanız çok seviniriz ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...