Deniz
"Bir dakika, bir dakika!" dedi heyecanla, "Sence de bana anlatman gereken bir şey yok mu?"
Hafifçe sırıttım.
"Ne gibi?"
"YA!"
"Bizi yalnız bırakarak evden çıktığınızda Michael'ın, YİYİŞİN ARTIK, diye bağırmasından sonra mı..." dedim gözlerimi devirerek.
Ece kıkırtısını tutamayarak gözlerini kaçırdığında ona arkamdaki pelüşlerden birini attım.
"Umarım bunun intikamını alırsın, zira Luke'un karşısında oldukça domates gibi görünüyordum."
"Merak etme." dedi bana göz kırparak, "Ee sonra ne oldu ki? Anlat hadi!"
"Luke'a döndüğümde bana bıyık altından gülüyordu, o kadar gerildim ki abi sizin yüzünüzden... Michael'ın söylediği şeyi duymamış gibi yapacağız, dedim böyle sakince. O da sonrasında neyden bahsettiğini bilmiyorum, dedi."
Ece yeniden kahkaha attı, "Çocuğun mizah zekasını geliştiriyorsun resmen!"
Luke'un bu cevabına karşılık ben de aynı şeyi düşünmüştüm. Ama Ece'ye kötü bakışlar attığımda masumca sırıtıp ağzına fermuar çekerek sustu.
"Sonra bir süre boyunca birbirimize bakıp gözlerimizi kaçırmaya devam ettik. Kucağımda bir penguen vardı ve bunu ona vermem gerekiyordu! Böyle konularda öküzlüğümü bilirsin... hediye vermek pek bana göre değil. O yüzden de, bak bunu sana aldım, diyerek kucağına attım pengueni."
Ece'nin gözleri şaşkınlıkla büyüdü.
"Tamam, kabul ediyorum mükemmel romantik bir an falan olmadı ama napayım! Sonra hediye alırken düşündüklerimi söylemenin bu öküzlüğümü yatıştıracağını düşündüm. Hani onun penguenli kabının beni koruduğunu, o yüzden benim de yanında olmasını istediğim bir şey aldığımı... İkisinin bir aile olabileceğini ve o yüzden yan yana bulunmaları gerektiğini söyledim.
Abi bunların hepsini nefes almadan konuştuğum için bir anlığına aşırı saçmalamaktan öleceğimi falan düşündüm. Bu fazlasıyla ölümcüldü."
Bağdaş kurup çenesinin altına, uslu bir çocuk gibi dinleyen Ece'yi fark ettiğimde kıkırdadım. Yani sonuçta beni tanıdığı için dehşet içinde dinlemektense ortaya koyduğu tüm sevgisiyle dinlemeye çalışıyor gibiydi, bu saçmalamalarımla dalga bile geçmemişti. Yine de... onun bu kadar tatlı olmasına dayanamadığımı fark ederek biraz eğlenmeye karar verdim.
"Sonra..." dedim derin bir nefes alarak. Onun da benim bu hevesli halime gözleri büyümüştü. "SONRA ÜZERİME ATLADI VE DELİ GİBİ ÖPÜŞMEYE BAŞLADIK."
"NE!?"
"NEEE?"
Artık kahkahalar atarak gülen bendim.
"Ya aptal! Kandırmasana!"
"Aa!" dedim gücenmiş gibi, "Bana inanmıyor musun?"
Hala sırıtıyordum ve o da az önce benim ona attığım pelüşü kafama atmıştı.
"Tamam, tamam. " dedim gülmeme son vermeye çalışarak, "devam ediyorum."
"Ben bu kadar saçmaladıktan sonra teşekkür edip gideceğini falan düşünmüştüm ama o penguenle birlikte kollarını açtığında bana uzanmış ve sarılmamızı sağlamıştı. Yani daha fazla konuşmamam için yaptığına da oldukça emin bile olabilirdim ama... hani sanki haddinden fazla o halde kalmıştık.
Ayrıldığımızda düzgün düşünme yetilerime kavuştum sanıyordum..." dedim iç çekerek, "Ama hiç de düşündüğüm gibi olmadı."
"Pengueni gerçekten sevdiğini söylediğinde, ben de her şeyin kafamda kurarken daha tatlı olduğunu ama sözlü olarak dile getirmeseydim daha iyi olacağını açıklamak zorunda kaldım. O an böyle biz göz göze gelince sırıttı bana... Böyle ben de kendimi tutamayıp dedim ki, direk senden hoşlandığımı söylesem her şey daha kolay olurdu."
"HAA SİKTİİİR."
Ece gerçekten iç sesimdi.
"Evet... kesinlikle ben de sonrasında öyle mırıldandım."
"Bunu dedin mi? Baya baya? Hoşlanıyom mu dedin?"
Hala bana gözlerini kocaman açmış halde bakarken dudaklarımı sarkıtarak onu onayladım.
"Bir ara benim için Harry'den, Potter olandan, görünmezlik pelerinini istemene ihtiyacım var. Bu aralar oldukça lazım oluyor."
"E sana bir şey demedi mi!?"
"Bir şey söylemesin izin vermeden ellerimi yüzüme kapadım ve koltuk kenarlarından birine çarpana kadar geriledim. Hani... içimde bir şeyler tutamadığım tamam da, keşke Luke'a karşı bunu yapmasaydım. Abi.. kalbim resmen ağzımda atıyordu ve bir süre boyunca nefesimi kontrol altına alamadım. O cevap vermedikçe o sessizlik daha da ağırlaştı. Sonra..."
Duraksadığımda Ece hala aynı meraklı bir tavırla beni dinliyordu. Ona hafifçe gülümsedim.
"Sonra kolumu bir şey dürtmeye başladı. Sürekli dokunmaya devam ediyor ve ellerimle yüzüm arasına girmeye çalışıyordu. Ellerimi yüzümden açtığımda penguenimizle karşı karşıya gelmiştim ve inanır mısın penguen konuşmaya başladı."
Kıkırdadım.
"Kafası sağa sola sallanan bir penguen benimle konuşuyordu ve ben de kendi utancımda kaybolmadan onu dinlemeye başlamıştım. 'Luke hediyenden gerçekten hoşlanmış.' dediğinde kıkırdadım. Çünkü Luke onu konuştururken sesini inceltmişti ve bu acayip tatlıydı. Sonra göz göze geldik, sesi hala aynı tondaydı ama, 'Yine de senden hoşlandığım kadar değil.' dedi."
"AAAAAAAY!"
Ece'nin tepkisiyle gülmeye başlamıştım.
"AAAAİİİİYY!"
Bir yandan bağırırken bir yandan da yatağımdaki bütün pelüşlere ulaşıp hepsini bana doğru atıyordu.
"HOŞLANIYOOR!"
"ECE-"
"AAAAYY."
Bir omzuma.
"YA-"
"AİİİY!"
Bir tane kafama.
"DUR Bİ-"
"O DA HOŞLANIYOO!"
YİNE KAFAMA.
Onu durdurmam mümkün olmayacaktı değil mi? En iyisi onun bu sevinç gösterisine katılmalı ve onu mıncıklarken öldürmeliydim.
Hah.
May the force be with me!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...