Deniz
Sınıfın kapısını yavaşça kapattığım sırada derin bir nefes vermiş ve son vizeden çıkmış olmanın stresini üzerimden atmıştım.
Son bir hafta nasıl geçmişti hiçbir fikrim yoktu, kaç kere küfretmiş; fakülteyi bırakmak istemiştim ya da kaç sınava nasıl bir ruh halinde girmiştim hiçbirini bilmiyordum. Yani teknik olarak aldığım ders kadar vizeye girmiştim ama bir süre sonra bu kadar arka arkaya sınava girmek beynimin büyük bir kısmını uyuşturduğu için temel şeyleri algılayamamaya başlamıştım.
Gerçi... Bunun etkisinin vizelerden kaynaklandığına ne kadar eminsem de ilk sınavımdan sonra paralel evrendeki başka bir Deniz'in hayatını yaşadığım konusunda ciddi bir şüpheye düşmüştüm. Yani zaten ilk sınavımın o kadar iyi geçmesinin de başka bir açıklaması da olamazdı, öyle değil mi?
Luke'un beni öpmesini bir süre algılayamayan beyin hücrelerim bir süre tamamen işlevsiz kalmış ve Ece'nin yardımıyla hayata tutunmuşlardı. Çünkü hele o gece uyuyamadığımda walkie talkielerden Ece'ye bunu yarım saatte bir doğrulatıp durmuştum. En son beni, bir daha sorarsam, kolumdan tutup gece yarısı olmasına aldırmadan karşı evdeki Luke'a götüreceğiyle tehdit ettiğinde sormaya son vermiştim. Buna itirazım olacağından değil ama sadece, kalbimin henüz bunu atlatmadan başka bir felakete daha sürüklenmesini engellemem gerektiğini düşünmüştüm.
Sonraki günlerde tabi ki pembe bulutlar üzerinde yürüdüğümüz bir ilişki içine girmemiştik ama artık Luke'un yanından kaçmaya son vermiştim. Kütüphanede onlarla olduğumdan ortak derslerimizi beraber çalışıyorduk ve bu konuda Ashton ve Luke'un neredeyse parlak bir öğrenci olduğunu söyleyebilirdim.
Michael ise çoğu zaman bizimle olsa da uzanıp notlarımıza göz atıp sonra çalışmak namına en ufak bir harekette bulunmuyordu. Tabi ki telefonuna yüklediği dil uygulamasıyla Türkçe öğrenme çabası kesinlikle takdire şayandı.
Calum ise kötü bir öğrenci olmasının karşısında mükemmel bir destekleyiciydi. Bir süre boyunca yaptığı şey bizim farkındalığımıza çarpmamış olsa da... Biz kütüphanede notlara gömülmüşken elinde bir poşetle çıkıp geliyor, şirin gülümsemesiyle günümüzü aydınlatıyor ve gidiyordu.
Poşette ne mi vardı?
Ne ararsanız.
Yani biz Ece'yle jelibonların bizim için çalışırken gerekli bir besin olduğunu söylediğimizde bunun çocuklar için de bir alışkanlık haline dönüşeceğini bilmiyorduk. Tabi onlara, özellikle Luke'a bir paket yeterli olmadığı için Calum bize paketlerce jelibon ve çikolata getirmeyi görev edinmişti. Ondan sonra ise genelde Görkemler'le maç yapmaya gittiğini ya da eve döndüğünü söylüyordu. Ama çalışmak adına bir harekette bulunmaması da bana derslerin üstesinden nasıl geleceğini dair en ufak bir umut vermiyordu.
"Bittiiğ!"
Elimdeki kalemleri masaya attığımda herkes bana döndü. Şirin bir gülümseme göndermeye çalıştığımda ise onların kötü bakışlarına maruz kalmıştım.
Tamam, onlar daha son vizesine girmemiş olabilirlerdi ama benimkiler bitmişti işte.
O sırada Ece'yle göz göze geldiğimde ise gözlerimin şokla açılmasına engel olamamıştım. Yüzü oldukça solgun görünüyordu ve gözlerinin altı çökmüştü. Yani en azından normal haline baya hakim olduğum için çok da kötü olmayan bu hali benim için oldukça şaşırtıcıydı.
Dün Michael'a ders çalıştırmaya gittiğini biliyordum ama sabah ben onun uyuduğunu düşündüğümden ve sınavının geç olduğunu bildiğimden odasına bile girip rahatsız etmek istememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...