34 - Ikea

501 47 8
                                    

Ece

"Hey onlar benim patateslerim!" diye haykırdım.

Luke uzattığı elini çekmeden önce iki tane daha patatesimi hemen ağzına götürürken bana masum bir sırıtış gönderdi.

"Evet Lucas, onlar Ece'nin patatesleri."

Ben Luke'a kötü bakışlar atmaya çalışırken, aniden Michael'a döndüğümde onun da ağzına attığı patatesimin son parçası bana el sallıyordu.

"Ya." diye mızmızlansam bile çoktan ağzıma kadar doymuştum, zaten daha fazla yiyemeyecektim.

"Ee," dedi Deniz bizim atışmamızı bölerek, "evde neye ihtiyacınız var? Neler alıyoruz?"

"Michael ve Luke'a yatak gerekiyor." dedi Ashton çoktan hazır bir alışveriş listesi varmış gibi.

Luke, "Ben kıyafetlerimi artık bavuldan çıkarıp giymek istemiyorum." diye yakındığında giysi dolabını da listeye eklemiştik.

"Tamam o zaman," dedim, "az çok belli alacaklarınız. Hadi kalkalım."

İlk olarak dolap kısmına girdiğimizde bu işi o kdar hızlı halletmiştik ki yataktan başka bir şey olmadığı için işimizin çabuk biteceğini düşünmüştüm.

Tabi girdiğimiz her minyatür evde bu kadar oyalanacağımızı kesinlikle tahmin edememiştim.

Birbirlerine açılan yatak odaları kısmına geldiğimizde, ben bile ihtiyacım olmayan bir makyaj konsolunun küçük çekmecelerini karıştırmaya başlamıştım. Arkamdan gelen Deniz'in bağırma sesiyle ona döndüm.

"AİİYY!"

Sonrasında ise birden gülmeye başlamasını anlamlandıramadığımfan bu sefer baktığı yere doğru döndüm.

Üstlerindeki örtüyü birden kaldıran Calum ve Ashton şokla bir bana bir Deniz'e bakarken gördüğümde ben de kıkırdamaya başladım. Calum basılmış tolünü başarıyla canlandırken göğüslerini eliyle kapatmış; Ashton ise açıklayabilirim ifadesi takınmıştı.

Deniz'in kahkahalari hepimize ulaştığında hepimiz sesli şekilde gülmeye başlamıştık. Sonra odayı yeniden basan Luke, ciddi bir tavırla Deniz'i bu ortamda bırakmak istemediğini söyleyerek onu odadan çıkardı. Bende Calum'un bana göz kırpıp cilveli bakışlar atmasına karşılık yeniden gülmeye başlamıştım.

İkea'nın muhteşem labirentine girmemizden yaklaşık BEŞ SAAT sonra kasaya geldiğimizde derin bir nefes almıştım.

Alacakları hiçte az çok belli falan değilmiş.

Bu sırada Deniz çok yorulduğundan, Luke acıktığından, Ashton aldıkları eşyaların fazlalığından yakınıyor ve Michael ise bizim kasa sırasını girmemizi engelleyerek biraz daha beklememiz gerektiğini söylüyordu.

Calum ve ben mi? Arkadaşlarının bütün şikayetlerini dinlemekle yükümlü zavallılardık işte. Calum'un arkamızda bir koltuğa yayıldığını gördüğümde, Michael'la daha fazla muhattap olmamak adına ben de omuz silkip kendimi koltuğa atmıştım.

Michael bir süre daha etrafa bakınmaya devam ederken birden sevinç sesleri çıkardığında, baktığı yere döndüm.

Köşeyi dönen DOLU bir sepet ağır çekimdeymiş gibi bize doğru gelirken, Michael'ın beklediği şeyin bu olmamasını ümit etmiştim.

"İşte," dedi ellerini birbirine çarparak, "bunlar da benimkiler."

Sepetin kalabalığından neredeyse görünmeyen görevli sepeti getirdiğinde yerimden kalkmış ve görevliye teşekkür etmiştim. Muhtemelen o da birkaç saattir fazlasıyla Michael'a maruz kalmıştı.

Sepeti incelemeye başladığımda ise şoktan şoka giriyormuşum gibi hissediyordum. Ağzımın bir süre kapanamadığından oldukça emindim. Ashton'un ciddi bir tavırlı, kalın sesini duyduğumda ise gözlerim onu buldu.

"Hayır," dedi Michael'a doğru, "bunları alamazsın. Listemizde bile değiller."

Senin aldığın kokulu mumlar o listenin neresindeydi acaba, diye düşündüğümde, gözlerimi devirip tartışmalarını dinlemeye devam ettim.

"Siktir git Ashton. Hepsini özenle seçtim ve evimize yerleştireceğim."

Ashton ona bir şey demeden benim gibi sepete incelemeye başladığında bir yandan da kıkırdamaya başlamıştım. Çünkü sepet yastıklar, pelüşler, lambalar, boş renkli kutular, paspaslar, mutfakta kullanılacağa benzeyen araç gereç takımları... ve daha nicesini barındırıyordu.

En kenara sıkışmış süzgüyü çekerek çıkardığımda Michael'a doğru kaldırdım ve bunu ne amaçla aldığını sordum.

"Yemek yaparım. Başkalarını aksine..." dedi bilmiş bir tavırla. İçimden bir ses bunun geçenlerdeki yemek 'yapamama' muhabbetine gönderme olduğunu söylüyordu.

Ben ona yeniden gözlerimi devirdiğimde Ashton sepetin diğer tarafından çıkardığı 3 paket mandalın hesabını sordu.

Michael şirin bir ifade takındı."Renkleri hoşuma gitti... Evimizi renklendirsinler diye aldım."

"Çiçekleri de mi o yüzden aldın?" dedi Ashton bu sefer. Kutuların en üstünde duran menekşeleri görmek için başımı kaldırdığımda gülmeye başlamıştım.

"EVİMİZİN RENKSİZ OLDUĞUNU SÖYLEYEN LUKE'TU." dediğinde bu sefer Deniz de bana gülerek katıldı. Yani haksız sayılmazdı ama mandal ve çiçeklerle evi renklendirme çabası... kesinlikle takdire şayandı.

"Bakalım çiçekler üç gün sonra bakımsızlıktan öldüklerinde de onlar hakkında aynı şeyi düşünecek misin?" diye ona takıldığımda bana cevap vermedi.

Ashton gözlerini büyüterek benden Michael'a döndüğünde kesin bir sesle tavrını koydu. "Çiçekler kalıyor." 

"Hayır." diye mızıklandı Michael. 

"O zaman mandallar."

"Tamam."

Michael küçük bir çocuk gibi başını eğdiğinde biz hala kıkırdamaya devam ediyorduk. Ashton ise ona daha fazla eşya bıraktıramayacağını bildiğinden sepeti kasaya doğru itmişti.

Burada da geçirdiğimiz yarım saatten sonra nihayet paketleme işlemleri tamamlanmış ve hepimiz derin bir nefes almıştık. Deniz ile bunların hepsinin eve gönderilmesi konusunda görevliyle anlaşma da yaptığımızda nihayet buradan çıkabileceğimizi düşündüm.

Deniz'in beni dürtüklemesiyle ona döndüğümde, "Baksana..." demişti. Gözlerim söylediği şeyi bulduğunda sırıtmaya başladım. O henüz bir şey söylemeden, "Ben çocukları oyalarım." deyip Deniz'den ayrıldığımda Calum ve Luke'un koluna girerek neşeyle haykırdım.

"Kim dondurma yemek ister!?"

Luke'un dikkati zaten direk olarak yemeğe kaydığından, Deniz'i yanında aramamıştı. Michael da benim soruma cevap verirken hepimiz çıkış kapısına doğru ilerleyip hotdog ve dondurma tezgahına yürüdük.

Birkaç dakika sonra Deniz de bize katılmış, ağzı dolu olan Luke'un ona hotdog almayı teklif etmesini kıkırdayarak reddetmişti.

Luke'un yanına geldiğimde, "Deniz hotdog sevmez..." dedim fısıltıyla, taktik veriyormuşum gibi. Gözlerimle de dondurma tezgahını işaret ettiğimde Luke ilk defa zorlanmadan mesajı almış görünüyordu. Elindeki son lokmayı ağzına tıkıştırdığında, Deniz'i elinden tutup dondurma tezgahına doğru çekiştirmişti. Onları izlerken kendi kendime gururla gülümsedim.

Hep beraber dondurmalarımızı da aldığımızda nihayet eve doğru yürümeye başlamıştık.


5 Seconds Of CollegeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin