Deniz
Markete girdiğimizde Ece ve Michael doğrudan saç boyalarının dizili olduğu raflara yönelmişlerdi. Ece ellerini beline koymuş, kıstığı gözlerle boyaları incelerken Michael'a ne renk aradıklarını soruyordu.
"Bilmem."
"Ne demek, bilmem? Saçlarını ne renge boyayacağını hiç düşünmedin mi?"
"Çok fazla renk var. Seç birini işte." dedi Michael gözlerini devirerek. Ece de eğildiği raflardan doğrularak ona baktı.
"Çok fazla renk var."
İkisi tekrar raflara döndüğünde arkalarından onlara göz devirdim. Calum rafların arasından çıkarak kolumu çekiştirdiğinde ona döndüm.
"Bu markalardan hangisi daha iyidir?" diye iki elini öne doğru uzatınca, bir avuç dolusu farklı marka siyah ojeyle göz göze gelmiştim. Ona kıkırdadığımda bana burun deliklerini genişleterek baktı ve gitmeye yeltendi.
"Bu." dedim elinden bir tanesini kaparak. "Ben bunu kullanıyorum en azından."
Bana bir süre kıstığı gözleriyle baktıktan sonra omuz silkerek ojeyi elimden kaptı."Hoşuma gidiyor." dediğinde ise tekrar rafların arasında kaybolmuştu.
"Karar verir misin artık!?"
"Senin saçın. Senin karar vermen gerekmez mi!?"
"Ama senin moralin düzelsin diye boyuyoruz."
"Ben senden böyle bir şey istemedim ki!"
"Kırmızı!" diye bağırdığımda ikisi de bana döndüler. "Kırmızıya boyuyoruz. Hadi alın da çıkalım artık."
"Mavi mi yapsaydık?" diye sordu Ece gözlerini kısarak ve ona gözlerimi devirerek arkasındaki rafa uzandım ve kırmızı bir boya alarak kasaya yürüdüm.
"Saçlarımı zaten boyatacaktım." diye mırıldandığını duydum Michael'ın Ece'ye. Dün gece onu hiç uyutmadığı için, Ece'nin kötü geçen sınavından kendisini sorumlu tutuyor gibi görünüyordu. Bu durumu düzeltmek için de saçını boyamamıza izin veriyordu ama dediği gibi, saçlarını eninde sonunda boyatacaktı. Yine de öyle bile olsa, saçlarını bize boyattırmayacağından emindim.
Bizim eve vardığımızda ben boyayı, Ece de Michael'ı ayarlamak için koşuşturuyorduk. Ve itiraf etmeliydim ki benim işim Ece'ninkinden çok daha kolaydı. Çünkü Michael oturması gereken yerde sabit durmuyor, biz ne zaman başından ayrılsak küçük bir köpek yavrusu gibi bizim peşimize takılıyordu.
Calum MJ'in peşinden koştururken Ashton da benim ensemde dikilip boyayı nasıl karıştırdığımla ilgili sorular soruyordu.
"Yerine oturmazsan yemin ederim tüm saçlarını yakıp eline vereceğim!" diye çıkıştım, tekrar mutfağa girmeye çalışan Michael'a en sonunda. Dudaklarını sarkıttığında Ece de onu tekrar kolundan tutup sandalyeye doğru sürüklemişti.
Ashton salona dönüp MJ'i mıncıklamakta olan Calum'un yanına bağdaş kurarken ben de boyayı hazırlama işini bitirmiştim.
Ece Michael'ın omzuna bir havlu yerleştirip kendi eline de eldiven geçirdiğinde ben de boyayı alıp yanlarına geldim. Ece'yle ikimiz, sandalyede oturan Michael'ın başına, iki yanına dikilmiştik.
Fırçanın ucuna bir miktar boya alıp Michael'a uzandığım sırada Ece'nin "Abi." demesiyle durmuştum.
"Ya bir şey olursa saçına?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds Of College
FanfictionBu hikayedeki Calum kötü çocuk olmaktan uzak, Luke piçliğin kenarından bile geçmiyor. Ashton mı? Kıkırtılarıyla neşe saçıyor ve küfrederken pizza yemek Michael'ın tek özelliği değil. Biz sadece 5 Seconds of Summer'ın tüm bunlardan çok daha fazlası...