Bölüm 9 - Seni Seviyorum.

14.4K 507 60
                                    

Kaynar sular başımdan aşağı hızla dökülürken titremeye başladım ve geri çekildim.
"S-siz ne diyorsun-uz ?!"
"Defne, ne olursun sakin ol. Herşeyi anlatacağım sana kızı-"
"Sakın ! Sakın ! Ben senin kızın falan değilim !" Sesim gitgide yükselirken kapıdan çıkan abime yöneldi gözlerim. Başta gülümseyerek bana doğru ilerledi fakat yanımdaki kadını görünce yüzündeki gülümseme anında silindi ve kanı çekilmiş bir vaziyette donakaldı.
"Serdar..."
"Ne işin var senin burada ?!" Abim tüm gücüyle bağırıp koruma amaçlı önüme geçerken nefes alışverişlerimi kontrol edememeye başladım.
"Oğlum, yapma böyle nolursun. Sana geleceğimi söylemiştim, bak, geldim işte." Kadının gözlerinden birkaç damla yaş süzülürken gözlerimin dolmasına engel olamadım ve abime döndüm.
"Sen-sen bu ka-kadınla konuşuyor muy-dun ?!"
"Defne sakin ol abicim, sana herşeyi anlatacağım."
"Ya neyi anlatacaksın Serdar !" Bağırmaktan boğazlarım yanarken ona sadece kızgınken ismiyle hitap ettiğimi hatırlayıp yutkundu. Karşımızda ağlamaya devam eden kadına tüm nefretimle döndüm ve ateş saçan gözlerle konuştum.
"Defol git buradan !"
"Defne lütfen..."
"Sana git dedim ! Git ! Yıllar önce nasıl gittiysen öyle git !" Ağlaması şiddetlenirken ellerimle arabasına doğru ittirdim onu. Abim arkamdan beni tutmaya çalışırken gözümden akan birkaç damla yaşla ittirebildiğim kadar ittirdim onu.
"Nefret ediyorum senden, nefret ediyorum !"
"Git artık !" Abimin kesin bir tonla bağırmasıyla son cümlelerini kurdu.
"Tamam, tamam gidiyorum, ama geleceğim, söz veriyorum." Hızla arabasına yönelirken bağırarak yere çöktüm.
"Nefret ediyorum senden, nefret !" Abim beni sakinleştirmek istercesine yanıma çöküp başımı göğsüne yaslarken titreyen ellerimle hıçkırarak ağlamaya başladım.
"Defne nolursun sakin ol bak korkuyorum..."
"Nefret ediyorum..." diye fısıldadım ve titrememi durduramayınca yerde gözüme çarpan cam parçasını alıp elime batırdım. Abim çığlıklar arasında camı çıkarmaya çalışırken acımı çıkarırmışcasına derine batırdım. Hiçbir acı hissetmiyordum şuan, hiçbir acı.
"Defne !" Abimin olmadığını fark ettiğim ses dikkatimi oraya yöneltmemi sağlarken elimdeki cam parçasını düşürdüm.
"Defne napıyorsun ?!" Buğulu görsem de Ömer Bey olduğunu anlamıştım. Tiremem tekrar başlarken bağırdım.
"Lanet olsun !" Cam parçasına tekrar yönelirken yediğim tokatla duraksadım. Abim şoka girmiş bir vaziyette Ömer Beye bakarken direnmeyi bıraktım ve gözlerimi yumdum.
"Defne, Defne ses ver !" Abim korkuyla bana bakarken gözlerimi açtım.
"Serdardı değil mi ?" Abim Ömer Beye 'evet' anlamında kafa sallarken Ömer Bey elini kalkmam için uzattı.
"Serdar, pencerede anneanneni gördüm, hiç iyi görünmüyordu. Defne bana emanet, söz veriyorum iyi bir şekilde geri getireceğim." Ömer Beyin uzattığı eli tutarken yerdeki kanlara bakmamaya özen gösterdim.
"Serdar, söz veriyorum." Abim bana bakarken 'tamam' anlamında kafamı salladım ve saçlarımı öpüp gitmesine izin verdim. Ömer Bey hızla beni arabaya götürüp bindirdikten sonra bagajdaki yedek t-shirtlerinden birini yırttı ve elime sardı. Acı yavaş yavaş kendini belli ederken gözlerimden akan yaşlara engel olamadım.
"Hemen gidiyoruz, birşey olmayacak sakin ol." Hızla sürücü koltuğuna geçtikten sonra bana baktı ve arabayı çalıştırdı. Tam sürat hastaneye ilerlerken sarılı olmayan elimi tuttu ve öptü.
"Ah be Defne..."
Hastaneye giriş yaparken beynim uyuşmaya başlamıştı. Zar zor Ömer Beye tutunurken bana ilerleyen doktorlarla birlikte kendimi karanlığa teslim ettim.

Odadaki ışığın etkisiyle gözlerimi birkaç defa kırpıştırdıktan sonra elimdeki sızıyla yüzümü buruşturdum.
"Defne ?" Sesin sahibine dönerken sarılı olmayan elimi hâlâ tutuyor olduğunu farkettim.
"İyi misin, ağrın var mı ?"
"Biraz..." dedim fısıltıyla ve gözlerimi tavana kilitledim. Yaşadığım hiçbir şey rüya değildi, gerçek olamama ihtimali yoktu. Gözlerimi birkaç saniye kapalı tuttuktan sonra derin bir nefes aldım. Ciddi anlamda kendi akıl sağlığımdan şüphe ediyordum. Ömer Bey elimi tutarken içeri doktor girdi.
"Defne Hanım, uyanmışsınız. Öncelikle geçmiş olsun."
"Teşekkürler..."
"Çok kan kaybettiğinizden dolayı bir baygınlık geçirdiniz fakat iyi oldu bile denebilir. Yapılan tetkitler sonucu kansızlığınızın arttığını, kalp hastalıklarınızın ise ilerlediğini tespit ettik. Ömer Beye gerekli ilaçları verdim, lütfen taburcu olur olmaz kullanmaya başlayın."
"Ne zaman çıkabilirim ?"
"Ne zaman isterseniz. Tekrar geçmiş olsun." Doktor kapıdan çıkarken nazikçe elimi çektim ve Ömer Beye döndüm.
"Gitmek istiyorum."
"Tamam, nasıl istersen." Kalkmama yardımcı olduktan sonra koluma girdi ve arabaya kadar da bırakmadı. Rahat olduğumdan emin olana kadar başımda bekledi ve kapıyı kapattıktan sonra sürücü koltuğuna geçti. Sargısız elimle çantamdan telefonumu çıkarırken Ömer Bey arabayı çalıştırdı ve nereye gittiğimizi anlamaya çalışırken hızla ilerledi.
"Alo Defne ? Nasılsın, nasıl oldun ?"
"İyiyim, birkaç dikiş atıldı birşey yok. Anneannem nasıl ?"
"Perişan durumda, Nihan geldi az önce onunla zor sakinleştirdik."
"Geleyim mi ben ?"
"Hayır, seni görürse daha kötü olur. İyi olana kadar gelmemen en güzeli..."
"Tamam."
"Defne ?"
"Efendim ?"
"Seni çok seviyorum abicim." Derin bir nefesten sonra yutkundum ve cevap verdim.
"Bende seni abi." Telefonu kulağımdan uzaklaştırırken göz ucuyla Ömer Beye baktım.
"Sıkıntı olacaksa eve geçeyim ben."
"İyileşene kadar benimlesin." Gözlerini birkaç saniyeliğine yoldan ayırıp bana baktıktan sonra tekrar yola odaklandı. Anlaşıldığı üzere Ömer Beyin evin gidiyorduk.
Arabadan inerken yanılmadığımı anladım. Ömer Bey önden ilerleyip kapıyı açtıktan sonra geçmem için müsade etti ve kapıyı kapattıktan sonra salona geçtik.
"İstediğin birşey var mı ?" dedi koltuklara otururken. Zoraki bir tebessüm yerleştirdim yüzüme.
"Hayır, teşekkürler. Yani herşey için, gerçekten çok teşekkür ederim."
"Her zaman..." Etrafa göz gezdirirken elimi tutmasıyla irkildim.
"Çok canın yanıyor mu ?"
"Biraz."
"Senin canın yanıyorken birşey yapamamak beni mahvediyor." Şaşırmış bir vaziyette gözlerimi açarken zar zor konuştum.
"Anlamadım ?"
"Defne, özür dilerim." Yeni bir şok daha yaşarken kalbimin ağzımda attığını hissediyordum.
"Herşey için özür dilerim." Gözlerini gözlerime kenetlerken boğazımı temizledim.
"Sorun yok Ömer Bey."
"Seni seviyorum." Cidden kalbim şu an dışarı fırlayıp halay çekecek durumdaydı. Duyduğum şeyin gerçekliğini sorgularken dudaklarımdaki sıcaklıkla kendime geldim. İster istemez öpücüğüne karşılık verirken kendimi engelledim ve geri çekildim.
"Şimdi değil..." dedim fısıltıyla.
"Şimdi sırası değil." Mahçup bir şekilde kafasını eğerken elimi yanağına koydum ve kafasını kaldırıp bana bakmasını sağladım.
"Bende seni seviyorum." Yüzüne bir tebessüm yayılırken bende aynı şekilde karşılık verdim. Sonunda dedim kendi kendime, sonunda labirentin sonundaki ışığı görebilmiştim. Ama ışığa ilerlemeden önce halletmem gereken birkaç engel vardı. Onları halletmeden, çıkışa ulaşamazdım.
"Ne zaman istiyorsan, o zaman olsun."
"Teşekkür ederim."
"Ben teşekkür ederim." dedikten sonra gülümsedik ve birkaç dakika öylece birbirimize baktık.
"Yorgunsan yat."
"İyi olur aslında..." dedim ayaklanırken. Elimden tutup beni peşinden sürüklemesine izin verdim. Odasına girip bana kendi şort ve t-shirtlerinden birini verdikten sonra gülümsedi ve çıktı. Kıyafetlerimi giydikten sonra yatağa gömüldüm ve düşüncelerimle boğuşmaya başladım.
Ne olacaktı şimdi ?
Asıl soru buydu ama daha birsürü soru vardı. Niye geldiği, niye şimdi geldiği, başta niye gittiği... Hepsini sormak istiyordum, deli gibi merak ediyordum ama yapmayacaktım. Çok kırgındım ona. Kırgın ve kızgın.
Küçükken herkes annesiyle babasını göğsünü gere gere anlatırken ben hep susmuştum. Kimseye diyememiştim babam öldü, annemse beni bıraktı gitti diye. Sizin sizi canınızdan çok seven bir anne babanız varken benim yok diyememiştim.
Yıllarca eksik yaşadım. Yıllar boyunca ağlayarak uyandım geceleri, yıllar boyunca tuvaletlere kaçıp kimse hıçkırıklarımı duymasın diye nefessiz kaldım. Yıllarca içime attım herşeyi...
Herkesin hayalleri evlilik, meslek üzerineyken benimki anneme hesap sormaktı. Çok istedim geri dönmesini, ondan hesap sorup bağırıp çağırmayı, sonra bana mantıklı bir neden sunmasıyla onu affetmemi.
23 yaşındaydım ve şimdi gelmişti. 16 yıldır olmayan kadın, hayatımı mahveden kadın geri dönmüştü. Hayallerimi gerçekleştirmek için bir fırsattı ama istemiyordum. Ne onu görmeyi, ne konuşmayı, ne dinlemeyi... Yüzleşmekten korkuyordum belki de, kaçabildiğim kadar kaçacaktım gerçeklerden.
Sinirle yatakta doğrulurken Ömer'e seslendim. Hızla odaya girdikten sonra telaşla bana baktı.
"Yanıma gelsene." Sorar gözlerle bana bakarken boş taraftaki yorganı kaldırdım ve gülümsedim. Yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirirken yanıma geldi ve yüzü yüzüme dönük şekilde yattı. Bir anlık cesaretle göğsüne yatarken koluyla beni sardı ve saçlarımı öptü.
"Burada böylece günler boyunca uyusam."
"Sen iste, ömer boyu bile kalırız."
"Kimseyi görmek istemiyorum. Özellikle o kadını."
"O kadın, annen miydi ?"
"Evet." dedim fısıltıyla, gerçeği inkar etmek istedim ama yapamadım. Eliyle saçlarımı okşarken üstelememek amaçlı daha fazla soru sormadı.
"Niye bilmiyorum ama onunla yüzleşmek istemiyorum."
"Hazır değilsin de ondan."
"Ya, merak ediyorum, niye gitti, madem gitti şimdi niye geldi..."
"Bu sorunun cevaplarını sadece onda bulabilirsin güzelim. Ne zaman hazır hissedersen bir saniye dahi bekleme."
"Kafam çok karışık..."
"Ben yanındayım." dedi ve tekrar saçlarımı öptü.
"Defne, nasıl oldu bilmiyorum ama beni öyle bir etkiledin ki, kendime gelemiyorum."
"Sende beni..." dedim ve gülümsedim.
"Herşeyinle aşık ettirdin beni kendine." diyerek devam ettim sözlerime. Tekrar ve tekrar saçlarımı öperken derin bir nefes aldı.
"Ne zaman hazır olursan, ben buradayım."
"Biliyorum." dedim ve iyice sokulduktan sonra gözlerimi kapattım.
Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi aralarken yanımda Ömeri bulamamanın hayal kırıklığıyla kalktım. Ağır adamlarla aşağı inerken duyduğum bağırma sesleriyle mutfağın önünde durdum.
"İz ne bileyim ben annen nerede !" Sinirle gözlerini yumduktan sonra dişlerinin arasından 'tamam' dedi ve telefonu kapatıp derin bir nefes aldı. Beni görmesiyle duraksadı ve yanıma gelip yanağıma küçük bir öpücük kondurdu.
"Günaydın."
"Günaydın..." dedim ve hazır olan kahvaltı masasına kalktım.
"Gel oturalım." Ben otururken masaya çayları koydu ve o da oturdu.
"Çay ?" dedim şaşkınlıkla gülümserken.
"Çok kahve içtiğime bakma, çaya da bayılırım." Gülümsedikten sonra ağzıma bir parça peynir attım ve aklımdaki soruyu yönelttim.
"İz Hanım mı aradı ?"
"Evet, annesine ulaşamıyormuş, rica etti bir sorup soruşturur musun diye."
"E tabi çevre geniş olunca..." 'Aynen' anlamında göz kırptıktan sonra bu sefer o bana bir soru yöneltti.
"Napalım bugün ?"
"Ben eve geçsem aslında güzel olur..."
"Önce bi yerlere gidelim, sonra yine gidersin."
"Peki..." dedim ve kahvaltıma devam ettim.
Birlikte sofrayı kaldırırken zilin çalmasıyla duraksadık. Ömer bulaşıkları yerleştirdiği için 'ben açarım' dedim ve hızla kapıya yöneldim. Kapıyı açmamla gördüğüm kişi tüm moralimi yerle bir ederken uzun bir süre beni süzdü ve histerik bir kahkaha attı.
"Vay vay vay, beklentilerimi boşa çıkarmadın." Sinirle elimi sıkarken Ömerin gelmesiyle sustu.
"İz, ne işin var burada ?"
"Ömer konuşmamız lazım."
"Söyle ne söyleyeceksen." Güldükten sonra bakışlarını bana yöneltti.
"Asistanının yanındayken olmaz."

Bombeler ekşınlar maceralar fiçu fiçuuu emdkskff Söz verdiğim gibiii, geldi bölüüüm :* Bir sonraki yeni bölüm cuma günü bebekler, bekleyin beni :)
Okuyan herkese kocamaaannn teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Damla

Mucize (Kiralık Aşk) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin