Bölüm 45 - Senle Ben Gibi.

4.5K 248 62
                                    

"Defne tam olarak neyi hatırladın ?"
"Ömer Bey iyi misiniz efendim ?" Öndeki ayna vasıtasıyla Şükrüye baktım ve hızla cevap verdim, Defnenin söyleyeceği hiçbir kelimeyi kaçırmak istemiyordum.
"Birşey yok Şükrü devam et sen."
"Ma-masaya geldim, konuştum, teklifim var dedim, gidelim dedim..." Gözleri o kadar garip bakıyordu ki, korkmaya başlamıştım, ama bir türlü net cevap alamadıkça da elim ayağıma dolanıyordu.
"Tamam, tamam sakin ol. Bu kadar mı hatırlıyorsun ?"
"Evet." dedi gözlerini sabitlediği o noktadan ayırmadan. Kendini zorluyordu ama sadece bu kadardı, ne azı, ne fazlası canlanmıyordu zihninde. Simay haklıydı, hâlâ yaşananları kabullenemediği için hatırlayamıyordu da.
"Tamam, şş, sakin ol Defne, sakin ol."
"Defne kızım iyi misin, sağa çekeyim mi arabayı ?"
"Yok Şükrü abi, iyiyim ben, sağol." Defne kendine gelmeye çalışsa da hatırladıklarının etkisinde kalmıştı fazlasıyla. Bense gerçekten telaş yapmıştım ve ne tepki vereceğimi de bilmiyordum. Birkaç saniye sonrasında kendime gelince öylece duran Defneyi göğsüme yasladım ve sakinleşmesini sağladım.
Yavaş yavaş nefes alışverişleri düzenli bir hâle gelirken şirkete geldiğimizi farketsem de inmedim arabadan.
"Şükrü sen odadaki tüm çalışma malzemelerini falan topla getir sana zahmet, benim eve geçelim."
"Peki Ömer Bey." Şükrü arabadan inince Defne de derin bir nefes aldı ve camı açtıktan sonra göğsümden kalktı.
"Ömer Bey, ben gerçekten teşekkür ederim. Yani beni sakinleştirdiniz, destek oldunuz..."
"Gerçekten gerek yok Defne, iyi misin sen peki şu an ?"
"İyi gibiyim, en azından kendime gelebildim." Her zamanki gibi güven veren o gülümsemesini yerleştirdi yüzüne. Herkese ve herşeye rağmen gülümsemesini asla soldurmuyordu, Defnenin hayran olunası huyları listesindeydi bu...
Eve girdiğimiz saniyeden itibaren ortamın havası değişti, güzel bir gece bizi bekliyordu anlaşılan.
ŞŞŞ FESATLAŞMAK YOK ! ;)
BURADAN SONRASINI
''MURAT DALKILIÇ - LEYLA''
İLE OKUMANIZ ŞİDDETLE TAVSİYE EDİLİR...
"Defne istersen benim kıyafetlerimden veriyim sana, gece böyle yatamazsın sonuçta."
"Gece ?" dedi ve Defne birkaç saniyelik duraksamadan sonra olayı anlayıp hızla konuşmaya başladı.
"Haaa şey, Ömer Bey siz hiç şey yapmasaydınız yani çalışırız sonra ben taksiye atlar giderim düzeninizden olmayın..."
"Sakin Defne, sakin..." dedim ve merdivenleri çıkmaya başlarken ne yapacağına karar verememiş Defneye döndüm.
"İşimizi bitirene kadar geç olur ve ben o saatte gitmene asla izin vermem boşuna bekleme. Hazırlıyorum ben kıyafetlerini." dedim ve odama çıkıp en uygun kıyafetleri seçtim, Defne sonuçta kürdan gibi kızdı, hiçbiri olmazdı bunların ama en makul olanı da bunlardı, napalım artık...
"Teşekkür ederim." dedi ve gülümsedi Defne kıyafetleri ben onun eline verirken. Cevap vermek yerine mimiklerimle 'rica ederim' demeyi tercih ettim ve kendi kıyafetlerimi de alıp banyoya geçtim.
20 dakika içinde salonda buluşabilmiştik sonunda. Defne inene kadar hem giyinmiş hem de malzemeleri arabadan getirmiştim.
"Ya Defne ne diycem, aç mısın ?" Son basamağı indikten sonra sırıtarak bana bakan Defneyle karşı karşıyaydım. Ya bu hâliyle bile çok tatlıydı.
"Ya Ömer Bey gülmesenize..." Defne şikayet etmeye çalışsa da kendi bile hâline gülmüştü. Dizine kadar uzanan tişörtüm ve hemen altında biten şortumla tam bir moda ikonuydu.
"Tam bir moda ikonu olmuşsun Defne tebrik ediyorum seni." Uzun zamandır bu kadar gülmediğimi farkederken Defnenin de keyfinin yerine gelmesi güzel olmuştu, müthiş işler çıkaracaktık.
"Yaa ama..." Artık o da gülmekten cevap veremezken ben kendimi durdurdabildim ve sırıtmalarım arasında sorumu tekrarladım.
"Aç mısın diyordum en son ?"
"Yaaaani birazcık olabilir."
"E bi sandviç iyi gider o zaman."
"Süper olur süpeeer." Önden ben olmak üzere mutfağa ilerledik, ben tam sırıtmayı bırakıcam yine Defneyi görüyorum ve gülme geliyor. O şen şakrak tavırları, hiç bitmeyen neşesi falan o kadar güzel ki, resmen eve renk gelmişti.
"Ömer Bey birşey sorucam."
"Sor bakalım." Salamları doğrarken bir yandan da gözucuyla tezgaha oturan Defneye bakıyordum. Dikkatle etrafı süzdükten sonra beni izlemeye devam etti, tezgahın üstüne oturduğundan beri yaptığı gibi.
"Evinizde neden hiç çiçek yok ?"
"Bilmem, yani hiç düşünmedim. E zaten vaktimde yok."
"Yaa olur mu öyle, çiçeksiz ev mi olur ? Bizim mesela evin önü hep böyle saksı saksı renkli çiçeklerle dolu, insanın gördükçe kokladıkça içi açılıyo böyle bi neşe geliyo falan."
"Senin parfümün çiçek kokulu falan mı ?"
"Aa evet, nerden bildiniz ?" Defne saçlarına doğru koklamaya çalışırken şaşırmış bir surat ifadesiyle bana döndü.
"Hani dedin ya insana çiçek görünce koklayınca neşe geliyor diye, bu neşenin kaynağı ordan o zaman." Söylediklerime şaşırmış olacak ki istemsizce gülümsediğini bile fark etmemişti bence. Saçlarını geriye attı ve gözlerimin içine bakarak diliyle dudaklarını ıslatı. E ama böyle yaparsan ben............... (anladınız siz bence zeki okuyucularım bitanelerim canlarım jsnnjdjjkskxkf)
"Yani hiç o yönden düşünmedim ama onun da etkisi vardı herhalde. Daha çok olduğum ortama göre değişiyor neşem." Gözlerinin içine baktığım saniye cesareti görmüştüm, ve birden gelen özgüveni de tabi.
"E burada olmaktan dolayı mutlusun o zaman. Duymaya alışık olmadığım şeylerden..." Hafif sırıttıktan sonra sallandırdığı bacaklarını durdurdu ve doğruldu yavaşça.
"Siz aslında sanılanın aksine gayet eğlenceli ve kibar bir insansınız Ömer Bey, hiç öyle söylenilen gibi egonuz da yok bence. Ki egonun ve özgüvenin de azı karar, çoğu zarar yani." İlk kez hakkımdaki düşüncelerini bu kadar net ifade ederken bölmedim onu, ve yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirirken tezgaha yaslanıp keyifle dinlemeye devam ettim.
"Yani mesela ben gözlerinize baktığımda, mutlu bir Ömer Bey görüyorum çoğu zaman. İnsanların size davranışlarına ve hareketlerine göre duvarlarınızı koyuyorsunuz önünüze. Aslına bakarsanız bu hayran olunası birşey, öyle olabilmeyi isterdim, ama o kadar katılık da biraz şey sanki... Fazla. Herkes size karşı seviyeyi koruyabiliyor, çizdiğiniz sınırlarınız var ve onların ilerisine asla geçmiyorsunuz, kimseyi de geçirmiyorsunuz hâliyle. Şöyle bir gerçek de var ama, hepimiz insanız, ömrünüz boyunca bu böyle gitmez ki. Mesela bir gün birisi çıkar karşısına, aşık olursunuz, hemde hayatınızda hiç olmadığınız kadar, göremediğiniz zaman kalbiniz duracakmış gibi olacak kadar. O kişi o sınırları esnetmek isteyecektir, sonuçta zor bir insansınız ve kimse buna kolay kolay ayak uyduramaz. İşte o zaman bir bakarsınız tersine dönmüş tüm işler..." Defne geleceği görürmüşcesine analizlerini sıralarken gerçekten içinden gelenleri söylediği belli oluyordu. Bir dostuna destek olurmuşcasına, ona tavsiye veriyor gibi anlattı herşeyi. Bense ilk kez hakkımdaki bir görüşü bu kadar beğenmiştim ve benimsemiştim. Söylediği herşey tamı tamına doğru geliyordu kulağa. Bu kadar kısa zaman geçmesine rağmen beni yıllardır güya tanıyan bir insandan daha iyi tanımıştı.
"Gayet doğru tanımladın herşeyi, gerçekten tebrik ediyorum, hakkımda yapılan bir eleştiriyi ilk kez bu kadar beğendim." Defne boğazını temizleyip kendine gelirken mahçup olmuş gibi baktı yüzüme.
"Ya eleştiri falan ne haddime Ömer Bey, kusura bakmayın nolur ben öyle şeetmek istemedim."
"Eleştiri illa kötü olmak zorunda değil ki Defne, bu daha çok bir tavsiye gibiydi. Dikkate alacağım." dedim göz kırparken. Şirin bir ifadeyle gülümsedi ve elimdeki tabakları masaya yerleştirince o da geldi ve yanımdaki sandalyeye oturdu.
"Ya çok güzel görünüyor bunlar, ellerinize sağlık."
"Ne demek efendim, beğendiyseniz ne mutlu bana."
Acayip keyifli ve eğlenceli bir yemeğin ardından hızla çizimlerin başına geçtik, e sonuçta altın kural ; iş beklemez. Ama ne yaparsak yapalım bir türlü konsantre olamıyorduk, sürekli o ofluyor, ben kalemi oraya buraya oynatıyorum, o saçlarını dağıtıyor-tekrar dağıtıyor-tekrar topluyor, ben çizik bile atamadığım bazı kağıtları uçak yapıyordum.
"Olmuyor valla olmuyor kafayı yiycem ben şimdi ya !" Defne artık dayanamayıp kalemi fırlatarak ayağa kalkarken kendimi tutamadım ve bir kahkaha patlattım, ve kısa bir süre sonra Defne de gülmeye başladı. Gerçekten deli gibiydik, ikimizin de sinirleri aşırı bozuktu ve elimiz ayağımıza dolanmıştı. Birşeyin ne kadar üstüne gidersek olmuyordu sanki.
Kucağımdaki malzemeleri koltuğun yan tarafına koydum ve gülmeyi kestikten sonra derin bir nefes aldım. Ben, Ömer İplikçi, işine konsantre olamıyordu ! Resmen hayatımda bir ilki yaşıyordum.
"Defne çık sen bi hava al hadi." Tavsiyem mantıklı gelmiş olacak ki ayaklandı ve saçlarını geriye attı.
"Aa evet, mantıklı..." dedi dışarı doğru hızla ilerlerken. İkimiz de yarım saat birbirimize öylece bakmış ve birşeyler karalamaya çalışırken birsürü kağıt harcamıştık. Ellerimi saçlarımda gezdirdikten sonra boynumu kütlettim ve derin bir nefes alıp kalemimle çizim kağıdımı masanın üstüne koyup odaklanmaya çalıştım. Ama imkanı yok, katiyen olmuyordu ! Ne zaman tam odaklanıp çizmeye başlasam zihnimde Defnenin söyledikleri canlanıyordu, daha doğrusu direk olarak Defne canlanıyordu. Çiçeklerle ilgili olan konuşma ve hakkımda yaptığı analiz, yok katiyen çıkaramıyordum aklımdan ! Artık gerçekten sinirlenmeye başlarken sert çizikler attım kağıda ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
"Durun, sakın kıpırdamayın !" Defnenin panik hâliyle içeri girdiğini görünce fazlasıyla telaş yapmıştım, elim ayağıma girdi.
"Ne oldu Defne, iyi misin sen ?"
"Elinizdekini bana verin !"
"Ne ?!" Ne döndüğünü anlayamadan Defne çizikler attığım kağıdı aldı ve gözlerini yumup derin bir nefes aldıktan sonra hızla açtı gözlerini. Hâlâ ne olduğunu anlayamamıştım ve korkmaya da başlamıştım aslında...
Dikkatle Defneyi izlerken kağıttaki çizime devam ettiğini fark ettim. Gözünü bir saniye kağıttan ayırmadan, attığım çiziklerin aksine çok nazik hareketlerle devam ettiriyordu çizimi. Yaklaşık 10-15 dakikanın ardından gülümseyerek bana döndü Defne.
"Oldu bence." Çizimi havaya kaldırıp bana da gösterirken büyülenmiş gözlerle bakakaldım, ve az önce yaptığı hareketi de anlamış oldum. Gerçekten aklında muazzam tilkiler dolaşıyordu, çiçek tacı takan utangaç tilkiler...
"Bu, bu gerçekten harika." Çizimi daha detaylı incelemek amacıyla elime alırken Defne de aynı hızla yenisini çizmeye başladı.
Ayakkabının bir kısmı fazlasıyla sert, geriye kalan kısmı ise fazlasıyla yumuşaktı, ve ikisi birleşince ortaya muazzam bir görüntü çıkmıştı.
Defneyle beni yansıtıyordu bu çizim, ben ne kadar sertsem o benim aksime o kadar yumuşaktı.
Gülümseyerek kağıdı masaya koyduktan sonra Defneye döndüm. Çok güzel başlasa da devamını getirememişe benziyordu. Çizime odaklanırken beynimde şimşeklerin çakmasıyla Defnenin elinden kalemi kaptım.
"Bana bırak." Şaşkınlıkla bana baktığını hissetsem de şuan yakaladığım o ilham perilerini kaçıramazdım. Bir 10-15 dakika sonra bende gülümseyerek kaldırdım çizimi.
"Sanki bu da oldu gibi, ne dersin ?" Defne benim az önceki çizime baktığım gibi hayranlıkla bakıyordu elimdekine.
"Bu... Harika ötesi ! Şey gibi..." dedi, gülümserken yutkundu ve gözlerimin içine baktı. Ne demek istediğini o kadar iyi anlamıştım ki, çizerken aynıları bizzat benim de aklımdan geçmişti. Gülümsemekten ve şoktan tamamlayamadığı cümleyi en içten gülümsememle gözlerine bakarken ben tamamladım keyifle.
"Yağmurdan sonraki gökkuşağı gibi. Senle ben gibi."



Veeee uzun zamandır yazdığım en romens dolu ve en uzun bölümün de sonuna geldiiiik, umuyorum ki beğenmişsinizdirrrr :)))
Bir sonraki bölüm söz verdiğim gibi Cuma günü, bölümden kesitleri de yarın paylaşacağım... Bu hafta bizim haftamız bitanecik okuyucularııım :*
Kiralık Aşk'ın yeni bölümünü ölesiye merak ediyorum, valla çat diye ortadan ikiye yarılıcam meraktan ya ! İnşallah sürün Ömer, Defnesizlikten sürün Ömer !!! Sizin düşünceleriniz neler bu konuda ? Ömeri haklı bulan var mı peki ? Veee sizce o Haziran 2016 diye gösterdikleri düğün kimin düğünü ? Birazcık da KA Gıybeti yapalım nsjxjsjcjjdf
Amaaa tabiki o arada bölüm değerlendirmelerinizi de isterim ;) Yorumlarınızı ve görüşlerinizi çooook merak ediyorum ^_^
Okuyan herkese kocamaaaan teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Damla

Mucize (Kiralık Aşk) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin