Bölüm 14 - Konuşma.

10.2K 401 84
                                    

Hayır, dedim kendi kendime. Bu kadarı da olamazdı.
"İz ?" dedi Ömer ayağa kalkarken. Melek'in eli ayağına dolaşmış, şaşkınlıktan rengi bembeyaz olmuştu. Öylece suratına bakarken bana döndü ve gülümsedi İz.
"Sende burdasın demek, şaşırmadım." Yutkunup gözlerimin dolmasını engellemeye çalışırken herkes bana bakıyordu. Herşeyi öylece bırakıp bir saniye bile arkama bakmadan dışarı koştum.
Herşey tamamdı, herşey, ama bu kadarı olamazdı. Bu imkansızdı !
Benim canıma kasteden, beni öldürmekten beter eden bu kadın, benim...
Hayır, aramızda kanbağı olması hiçbir şey değiştirmez.
Benim bir tek kardeşim var, o da abim Serdar. Başka yok. Olamaz.
Asansörü beklemeyip merdivenlerden hızla inerken elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Neye ağladığımı bile bilmiyordum.
Ömer biliyordu...
Cümle beynimde yankılanırken dışarı ulaştım.
Evet, Ömer biliyordu. Biliyordu ve benden saklıyordu.
Sude de biliyordu. O da saklıyordu. Gerçekten müthiş, yıllık herkese olan güvenimin boşa çıkması kotamı da doldurmuştum.
Şirketin önündeki banklardan birine otururken dirseklerimi bacağıma yasladım ve kafamı ellerimin arasına yerleştirdim. Birkaç dakika gözlerimi kapatıp öylece nefes alırken yanıma birinin oturmasıyla doğruldum.
Ömerdi.
"Konuşma." Ani çıkışım karşısında sakin kaldı ve başını öne eğdi.
"Özür dilerim."
"Dileme Ömer, dileme ! Hepiniz sakladınız benden ya, hepiniz ! Nefret ediyorum hepinizden !" Sinirden kudurur vaziyette sahile doğru koştum. Bir yandan ağlayıp bir yandan koşarken banklardan birine oturdum ve bir süre kendimi tutmayıp ağladım.
Sonunda geriye sadece hıçkırıklarım kaldığında ellerimi göğsümde çapraz birleştirmiş, denizi izliyordum.
Çok karmaşık bir hayatım vardı, bundan birkaç ay öncesiyle şimdiki zaman arasında 20 sayfalık film senaryosu konusu vardı.
Ağlamaktan şişen gözlerimle etrafı izledim. Herkesin farklı bir derdi, uğraşması gereken farklı farklı sorunları vardı. Herkesin derdi kendine göre büyüktü. Çok da abartmasam mı, diye düşündüm bir an vicdanımın etkisiyle. Hayır dedim hemen ardından, bu kadar basit olamazdı. Böyle birşeyi bu şekilde öğrenmemeliydim. En yakınlarımdan öğrenmek varken bu hâlde öğrenemezdim, bu, bu çok saçmaydı.
Hafif bir esinti saçlarımı delip geçerken derin bir nefes aldım. Hiçbir şey yapmak istemiyordum, gücüm de yoktu. Bir an için kendimi Ömerin yerine koydum.
Ben söyler miydim ?
Bu soruya cevap vermek zordu, yaşamadan anlaşılamazdı. Haklıydı belki kendine göre, ama bana göre değildi. Tamam, affedilemeyecek birşey değildi belki ama, Ömeri biraz tanıdıysam vardır bir nedeni. Onu birkaç dakika da olsa dinlemekten zarar gelmezdi.
Peki ya Sude ? Ona ne demeliydi ? İlki kadar ağır olmasa da ikinci bir darbe daha vurmuştu bana. Sude konusunu zamana bırakmak en mantıklısıydı.
Yanıma telefon dahi hiçbir şey almamanın pişmanlığıyla oturmaya devam ettim. Geleli çok zaman geçmiş olmalı ki, hava kararmaya başlamıştı. Dalgaların karaya vuruş seslerinin yerini arabaların kornaları almıştı.
Bir şekilde kendime gelmem lazımdı. Bu şekilde daha fazla devam edemezdim. Herşeyin elbet bir açıklaması vardı, bu fevri davranışlar doğru muydu bilmem ama düzelmem lazımdı.
Bundan sonra ne yapacaktım ? Artık gerçekleri -en azından tahminimce- biliyordum. Başka saklanan birşey olmaması umuduyla karar vermeye çalıştım.
İz'i asla ama asla affetmeyecektim. O kötü biriydi, ve benim gözümde bu asla değişmeyecekti.
Melek'e gelince, mantıklı bir açıklaması olmadığı sürece yüzüne dahi bakmayacaktım. Tam yeni yeni düzelirken bunların yaşanmıştı herşeyi en başa sarmıştı.
Sürekli ileriyi düşünmekten, darbe yemekten, sorumluluk almaktan, karar vermekten yorulmuştum. Bunu çok sık söylüyordum ama artık söylememek için bir faaliyette bulunmalıydım.
Hava iyice kararırken artan esintiyle kollarımı ovuşturdum. Saçlarımı geriye atarken omzuma yerleştirilen ceketle irkildim. Korkuyla arkama dönerken tanıdığım bir yüz görünce rahatladım.
Kurtarıcım gelmişti...
"Ömer..." dedim oturması için yer açarken.
"Defne gerçekten çok özür dilerim." Birkaç saniye gözlerine baktığım sırada pişmanlığını görmüştüm. Tereddüt etmeden kollarımı uzattım ve sarıldım. Saniyesinde karşılık verirken saçlarımdan öptü.
"Bidaha benden birşey saklama Ömer, sakın."
"Söz veriyorum." dedi ve benden ayrılıp gözlerime baktı. Evet, tam romantik ortam havası vardı ama sorulması gereken sorular da vardı.
"İz öğrendi mi beni ?"
"Evet, çıldırdı tabi." Gözlerimi devirdikten sonra ofladım.
"Nasıl anlattınız ?"
"Melek Teyze yıllardır aradığı kızı ve oğlu olduğunu zaten söylemiş. Kızının sen olduğunu söyledi."
"Ömer, ben o kadınla kardeş falan değilim."
"Biliyorum, biliyorum." dedi ve ellerimi tuttu.
"Hayır, gerçekten değilim. O benim teyzemin kızı."
"Ne ?" dedi şaşkınlıktan suratı değişirken.
"Ya öyle işte, yıllar önce teyzem ölmeden İz'i Meleğe emanet etmiş. Melek de kendi kızı gibi bakmış ona, söylememiş gerçekleri tabi."
"Oha be." Ömerden ilk kez böyle bir tepki görmenin verdiği şaşkınlıkla kalakalırken hemen düzeltti kendini.
"Şaka gibi yani."
"Öyle..."
"Melek Teyze seni en kısa zamanda görmeye geleceğini söyledi."
"Umarım sakinleştikten sonra gelir."
"Öyle söyledim zaten, ki İz de kolay kolay sakinleşmez, onunla baya uğraşması lazım."
"O niye ?"
"İz sinir hastası Defne." Belli etmesem de şaşırmıştım.
"Üzüldüm..." dedim boş bir ifadeyle denize doğru bakarken.
"Affettin demi Defne ?"
"Çok kırıldım Ömer." dedim alçak bir ses tonuyla.
"Ama affettim, çünkü seviyorum seni Ömer. Güveniyorum da, inanıyorum da..." Son kelimeleri söylerken yüzümü ona çevirdim. Gitgide yaklaştıktan sonra dudaklarımızın buluşmasına izin verdim.

ERTESİ GÜN

Ömer sağolsun bugün evde dinlenmem için izin vermişti. Normalde olsa asla kabul etmeyeceğim birşeydi ama hiç şirkete gidip binlerce soruya maruz kalacak havada değildim.
Sürüne sürüne yataktan kalktıktan sonra terliklerimi giydim ve dağılmış saçlarımı tekrar tepeden dağınık bir ev topuzu yaptım ve banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra kahvaltıya indim.
"Defne, uyandın mı kızım ?" Anneannem çayları masaya koyduktan sonra bana döndü, bende gidip yanağına bir öpücük kondurdum.
"Uyandım anneannem, abim nerde ?"
"Nihanı almaya gitti birlikte gelirler birazdan."
"Bekleyecek miyiz onları ?"
"Eveeet."
"Çayları doldurmuşsun ama ?"
"Of eşeksıpası of, al çayını tamam."
"Ay yerim seni kıııız." dedim ve bu sefer öpücük attım. Gülüp elini beline koyduktan sonra kendi çayını aldı.
"Gel seninle içeride konuşalım biraz." Korkak adımlarla arkasından ilerleyip kanepedeki boş kısma, yani yanına oturdum. Ben çayımdan bir yudum alırken o da bana bakıyordu.
"Seviyor musun sen bu oğlanı ?" Yüzüm binbir şekle girerken salak ayağına yatmaya çalıştım.
"Haa abimi mi, e tabi anneanne insan abisini-"
"Defneee." Ufak çaplı uyarı gelince derin bir nefes aldım.
"Çok seviyorum anneanne ya." dedim ve iç çektim. Birkaç saniyelik gergin bakışmadan sonra güldü.
"Aman amannn bizim Defo büyürmüş de aşık olurmuş."
"Yaa anneanne dalga geçmesene."
"Tamam tamam." dedi ve durdu sonunda. Kafamı kaşıdıktan sonra çekinerek bir soru sordum.
"Kızını özledin mi ?" Sorum üzerine buruk gözlerle bana baktı.
"Benim kızım sensin Defne, evet seni de çok özledim kızım çok çalışıyorsun bu aralar."
"İş işte anneanne napalım..." dedim konuyu uzatmadan. Sessizlik odaya hakim olurken sonunda zil çaldı. 'Ben baktım' dedim ve kalkıp kapıyı açtıktan sonra ikisiyle de selamlaştım. Nihanın yüzünde güller açarken elindeki poşeti uzattı.
"Kız bu ne ?" dedim ve poşeti açıp içindekilere baktım.
"Anaa, davetiyeler !" dedim ve hemen birini açıp inceledim. Gördüğüm en tatlış davetiyeydi, ama bir sorun vardı.
"Siz düğünü erkene mi aldınız ?!" Deli gibi çığırırken abimle Nihan bakıştılar.
"E tabi onca iş arasında sana söyleyemedik Defo ya kusura bakma."
"1 hafta sonra düğününüz var ama ben şimdi öğreniyorum !"
"Amma uzattın be kızım, açız biz aç."
"Defo gelinlik bakmaya çıkacağız bugün."
"E iyi tamam." dedim mecburen ve içeri geçtik.
"Nihan, kıvranma." Biz böyleydik işte Birbirimizin en ufak hareketlerinden anlardık herşeyi.
"Melek Teyze de gelecek." dedi bir çırpıda ve tepkimi bekledi. Şaşırdım, hatta bayaaaaa şaşırdım ama abimle aralarının iyiye gittiğini biliyordum. Bizimki de İz olayına kadar iyiydi aslında...
"Peki." dedim ve sofraya oturdum. Nihan şok olmuş bir vaziyette bana bakmaya devam etti.
"Emin misin ?"
"Eveeet, hadi kahvaltıya, çaylar soğumasın."
Bütün kahvaltı boyunca düşünmüştüm. İz'i ya şimdi anlatacaktım, ya da sonsuza kadar susacaktım.
"Benim size birşey söylemem lazım." Herkes pürdikkat beni dinlerken boğazımı temizleyip tam konuşmaya hazırladım ki, çalan zille birlikte gözlerimi devirip kapıyı açmaya gittim. Kim olduğunu tahmin ettiğimde kapıyı çoktan açmıştım.
"Defne, merhaba kızım."
"Hoşgeldin, geç." dedim ve kapının önünden çekildim ki, kafamı kaldırmamla şok geçirmem bir oldu.
"Bana da izin var mı Defne ?"



Beklettiğim için inanın çooook üzgünüm ama telefonu müdür yardımcısına kaptırdım, 2 gündür ondaydı ne yazık ki, bilgisayardan ancak yorumlarınıza cevap yazabildim, affedin lütfen.
Okuyan herkese kocamaaan teşekkürler, uzun yorumlar bekliyorum :)
-Damla

Mucize (Kiralık Aşk) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin