Bölüm 26 - Gitmeseydin...

7.4K 306 105
                                    

Ellerim titremeye başlarken korkuyla arama tuşuna bastım.
"İz ?!"
"Defne Hanım, İz Hanımın nesi oluyorsunuz ?"
"K-kardeşiyim ben..."
"İz Hanım fenalaşması sonucunda hastanemize kaldırıldı, durumu iyi değil..." Gözlerim dolmaya başlarken 'hangi hastane' diye bağırdım ve istediğim cevabı alırken Sude içeri girdi. Telaşla telefonu kapattıktan sonra çantamı aldım ve Sudeye cevap verdim.
"Defne noldu ?!"
"İz, İzi hastaneye kaldırmışlar Sude gitmem lazım !" Koşarak şirketten çıkarken asansörün cehennemin dibinde olduğunu fark edip hızla merdivenlerden indim. Nefes nefese dışarı çıkarken arkamdan Ömerin seslenmesiyle durdum.
"Defne iyi misin ?"
"Değilim Ömer, değilim, İzi hastaneye kaldırmışlar !"
"Atla." dedi ve elinde anahtarla arabanın kapısını açtıktan sonra hızla bindik ve Ömerin gaza basmasıyla hastaneyi söyledim. Bütün yol boyunca yüreğim ağzımdan çıkacak gibi hissetmiştim ve gözümden akan birkaç damla yaşı da durduramamıştım. Ömer arabayı park ettikten sonra koşarak indim ve danışmaya gidip İz'in nerede olduğunu sordum. Kadın bana yeri tarif ettikten sonra koşmaya devam ettim ve söylediği yere gelince etrafıma bakındım. Ömer de sonunda geldiğinde odadan çıkan doktorun yanına ilerledim.
"Noldu İze ?"
"Siz nesi oluyorsunuz ?"
"Kardeşiyim ben, Defne."
"Defne Hanım, İz Hanımın hastalığı giderek ilerlemiş durumda..."
"Ne hastalığı ?!" Sesim gereğinden yüksek çıkarken elimi anlıma götürdüm ve titreyen ellerimi durdurmaya çalıştım.
"Siz bilmiyor muydunuz, İz Hanım kanser. İlik kanseri." Kelimeler bir bir beynimde yankılanırken sendeledim ve Ömerin beni tutmasıyla gözlerimi yumdum.
"Çok mu kötü durumu ?" Ömer benim yerime gerekli soruları sorarken doktor bizi odasına aldı.
"Kötü ve daha da kötüye gidiyor. Uygun iliği hâlâ bulamadık, bana kardeşinin olmadığını söylemişti." Sinirle dudaklarımı kemirirken gözlerimi kırpıştırdım.
"Benden de örnek alın."
"Tamamdır, gerekli işlemleri başlatıyorum."
"Kardeşimi görebilir miyim ?"
"Tabi, geçmiş olsun." Hızla odadan çıkarken gözyaşlarımı sildim ve derin bir nefes alarak İz'in odasına girdim.
"Defne..." Gözlerinden yorgunluk akarken bembeyaz teniyle kıpırdandı beni görünce ama o kadar hâlsizdi ki, başaramadı. Hızlı adımlarla yanına gidip oturdum ve birkaç saniye bekledikten sonra sarıldım. Gözümden birkaç damla yaş süzülürken hayatımın en iğrenç günlerinden birine döndüm...

FLASHBACK -DEFNENİN ANNESİ MELEKİN CENAZESİ SONRASI-

Ağlamaktan hissetmediğim gözlerim ve zaten beyaz olup son günlerde iyice beyazlaşan tenim ve titrek ellerimle mezar taşına baktım.
Melek Deniz.
Ölüm.
Annemin ölümü...
Varlığına alışamadan, geldiğine alışamadan tekrar gitmişti. Ne kadar kabullenemesem de bir annem vardı ve yıllar sonra sadece ölürken anne dediğimi duymuştu.
Paramparça olan tek şey kalbim değildi, hayallerim de vardı. Sesli dile getiremesem de mutluydum aslında. Tamam demiştim, artık benim de annem yanımda, geçti herşey bitti. Meğerse biten tek şey, herşeymiş.
Nasıl sindireceğim ben tüm bunları ? Nasıl atlatacağım bu kadar şeyi ? Yarım kalan hayalleri nasıl tamamlayacağım ?
Herkes yavaşça dağılırken ben bir saniye bile kıpırdamadım. Sonunda etrafta kimse kalmadığında mezarın başına oturdum, ve konuştum annemle.
"Özledim ama ben seni daha şimdiden. Çok özledim anne..." Toprakta elimi gezdirirken gözümden akan yaşları durdurmak için bir çafa sarf etmedim ve içimden geçen herşeyi ilk kez döktüm anneme.
"Çok erken gittin anne. Yine gittin. İkinci kez yaptın aynı şeyi ama ikincisi daha ağır oldu. Bu yaptığının dönüşü yok ama anne..." Ağlamaktan ciğerlerim sökülürken azimle konuşmaya devam ettim.
"Daha yapacağımız çok şey vardı. Affetmiştim ben seni, ama tam anlamıyla affedecektim. Gitmeseydin... Yemin ederim ki affedecektim seni anne. Doya doya anne diyecektim sana ama, gitmeseydin..." Hıçkırıklara boğulurken birkaç dakika öylece ağladım ve sonrasında konuşmaya devam ettim.
"Ne varlığına ne yokluğuna alışmama izin vermedin ki sen. Çok ihtiyacım var benim sana annecim, nolursun geri gel..." Mezarın başında bağırmaya başlarken Ömer geldi ve kaldırdı beni. Ciğerlerimin söküldüğünü hissederken sıkı sıkı sarıldım ve bayılana kadar ağlamaya devam ettim...

FLASHBACK SON

"Niye söylemedin ?" diye fısıldadım kulağına. Derin bir nefes aldı ve cevap verdi.
"Söyleyemedim işte..."
"Seni de kaybedemem İz, sende gitme nolursun." Ağlamam şiddetlenirken o da ağlamaya başladı ve bir süre öylece sarılıp ağladık. Ömer bizi yanlız bırakmak amaçlı odadan dakikalar önce çıkmıştı ve döndüğünde İz'in göğsünde ağlamaktan kızarmış gözlerimle yatıyordum.
"İşlemleri hallettik, kan vermen lazım Defne."
"Geliyorum hemen..." dedim ve doğruldum. Ömer odadan çıktıktan sonra İze döndüm ve ellerini tutup öptükten sonra gözlerinin içine bakıp gülümsedim.
"Ben varım artık yanında, korkma tamam mı ?"
"İyiki varsın Defne..." Gözleri dolarken fısıldadım : 'şş, ağlamak yok'.
"Yaşayacaksın, benimle, bizimle kalacaksın, bunun için ne gerekiyorsa yapacağım. Ne gerekiyorsa..." Dolu gözlerle bana gülümsedikten sonra o da ellerimi öptü ve saçlarına bir öpücük kondurduktan sonra odadan çıktım.
Tahlil sonuçları ertesi gün çıkacaktı ve İz'in de burada kalmasının bir anlamı olmadığını söyledi doktor, dolayısıyla İzi kaptığım gibi eve getirdim. Ömer bizi eve bıraktıktan sonra Meleği alıp getirdi ve bizde o sırada İz için oda hazırladık. Çalan zile büyük bir sevinç ve istekle İz koştu ve bende gülümseyip arkasından ilerledim.
"Hoşgeldiniiiz." İz Meleğe büyülenmiş bir şekilde bakarken Melek bir bana bir İze baktı.
"Anne bu kim ?"
"Teyzen annecim, benim kardeşim."
"Teyze ?" dedi ve gözlerini kısıp bir süre idrak etmeye çalıştı. Hepimiz Meleğin bu hâline gülerken İz Meleğin önüne çöktü ve tüm güleryüzlülüğüyle elini uzattı.
"İz ben."
"Bende Melek." Melek uzattığı eli sıkarken içeri geçmelerini söyledim fakat Ömer geri çekildi, İzle Melek içeri ilerledi sadece.
"Yarın tekrar geleceğim, Nihanla da konuştum olayları anlattım onu bi arasan iyi olur, sabah erkenden gelecek, hastaneye sizi ben götürücem."
"Ömer, gerçekten ne desem az ben çok teşekkür ederim..."
"Saçmalama Defne ne teşekkürü, lafı mı olur böyle birşeyin."
"Olsun sağol sen yine de."
"Sen, iyi misin ?" İç çektin ve zoraki bir şekilde gülümsedim.
"Değilim."
"Ben yanındayım." dedi ve gözlerimin içine baktı birkaç saniye. Bunu duymak o kadar değerliydi ki benim için, sırası değildi buna sevinmenin belki ama başka zaman olsa sevinçten yere yığılabilirdim...
"İyiki varsın."
"Üzme kendini, görüşürüz yarın." dedi ve saçlarıma bir öpücük kondurduktan sonra çıktı evden. İşte benim aşık olduğum Ömer İplikçi buydu...
Sabahın ilk ışıklarına gözlerimi aralarken yataktan kalkmak istemediğimi fark ettim. Zaten saate de baktığımda daha çok vaktim vardı.
Bütün gece bir sağa bir sola dönmüş, sürekli çözüm yolları bulmaya çalışmıştım. En iyi doktorları aramış, en iyi hastanelerden randevular almıştım. İz benim kardeşimdi, Serdar kadar o da benim canımdan bir parçaydı, annemin son kalan hatıralarıydı belki de...
Onu kaybetmemek için herşeyi yapacaktım tabiki, elimden geleni değil, daha daha daha daha ve daha fazlasını.
Yarım saati biraz geçkin bir süre kadar öylece yattıktan sonra zorla kalktım ve banyoya gidip elimi yüzümü yıkayarak kendime gelmeye çalıştım. Güçlü durmak zorundaydım, bu görevi artık ben üstleniyordum.
Kafamdaki kaygıları ve soru işaretlerini silip gülümseyerek İz'in odasına girdim fakat gördüğüm manzara o gülümsemenin saniyeler içinde yok olmasına sebep oldu.
Hayır İz, yapma bunu nolursun !


Bir an yetişmeyecek diye korktum ama yetişti şükür ki, bu saate kadar beklettiğim için özür dilerim canlarım. Hayatımın en iğrenç günlerini yaşıyorum sanki, rabbim sabır ver diye dua etmekten ciğerlerim soludu. Dua edin bana nolursunuz, şu günleri bi atlatayım artık, çünkü gerçekten çok yoruldum...
Okuyan herkese kocaman teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Damla

Mucize (Kiralık Aşk) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin