Bölüm 49 - Perikızı.

5.5K 233 50
                                    

"Dur." Tam yatağın üstünde ellerimizin birleştiği noktada böyle birşey demem garip kaçmıştı tabiki.
Anlamamış gözlerle bana bakarken nefes nefese geri çekildim ve altından sıyrılıp ayağa kalktım.
"Şimdi değil..." Yutkunduktan sonra kendine geldi ve yatağa oturdu.
"Gerçekleri öğrenmeden, yani herşeyi tam olarak kafamda oturtmadan yapamam, özür dilerim." Süt dökmüş kedi gibi, dokunsalar ağlayacak pozisyonda vereceği tepkiyi bekledim. Beni şaşırtarak hafif bir tebessüm yerleştirdi yüzüne ve ayağa kalkıp sarıldı bana. Başımı göğsüne yaslarken deriiiin bir nefes aldım.
"Asıl ben özür dilerim." dedi ve saçlarıma minik bir öpücük kondurdu.
Gözlerimi yavaşça açarken aşağıda bana söyledikleri geldi aklıma ve geri çekilip gözlerine baktım.
"Aşağıda söylediklerin..."
"Hepsi gerçekti." İstemsiz bir şekilde yüzümde bir gülümseme oluşurken gözlerimi kırpıştırdım ve yaşanan herşeyin gerçek olup olmadığını sorguladım kendi içimde. Herşey gerçek olamayacak kadar güzeldi.
"Biz şimdi neyiz ?" Sesim alçak bir tonda ve biraz da endişeli çıkmıştı, bu soruyu sormamı ben bile beklemiyordum sanırım.
"Bilmem, ne olalım istersin ?" dedi ve ellerimden tutup az önce çok farklı bir pozisyonda bulunduğumuz yatağa oturttu beni.
"Ama şimdi siz, ay aman sen böyle sorunca..."
"Ben herşeyi anlattım, ne hissediyorsam söyledim, bide senden duysak fena olmaz." Dilimle dudaklarımı ıslattım ve elini daha sıkı tuttum.
"Kabul ediyorum bende de var birşeyler, hemde ilk günden beri. Yani işe ilk başladığım günden beri. Ya şey gibi böyle, yeni bir his değilmiş gibi. Sanki öncesi varmış da ben devam ettiriyormuşum gibi." Bi süre tepkisiz kaldı ve sadece gözlerimiz konuştu.
"Hafızandaki tüm boşluklar dolduğunda dahi yanında olacağım, sakın unutma bunu tamam mı ?"
"Tamam." dedim içten bir gülümsemeyle ve bana sarılmasına izin verdim. Hep böyle anları mahveden şeyler olmak zorunda değil mi, BU SEFER DE TELEFON !
"Pardon..." dedi Ömer, ayyy resmen Ömer, düz Ömer... Alıştım ben buna ha... ve kalkıp telefonu açtı.
"Efendim kardeşim ?"
"Ha yok uyumuyodum."
"Aynen, eve kız attım." dedi ve bana dönüp göz kırptı. Hık diye kalakalırken hâlime güldü ve konuşmaya devam etti.
"Tam benlik işler bilirsin, ee meydanı da boş bıraktık bayadır..."
"Aynen, İplikçi is back." Adam az daha konuşursa şuraya bayılabilirim gerçekten ! Lan bide ciddi ciddi konuşuyor, ay acaba gerçek mi ??!!?!?!!!!????!
"Neyse hayırdır sen bu saatte aramazdın ?"
"Ne haberi ne haberiiii ?"
"Sinan bunu şimdi mi söylüyorsun ?! Bide oturduk geyik yapıyoruz !"
"Kabul etmiyorum."
"Aması falan yok Sinan, kabul etmiyorum !" O kadar şiddetli bağırmıştı ki irkildim ve nefessiz kaldım. Sinirle telefonu yatağın üstüne fırlattı ve sert bir şekilde kafasını kaşıdı.
"Ömer ?" dedim titrek sesimle ona doğru bakarken ama yanıt alamadım.
"Ömer noldu ?" Sonunda kendime gelip ayağa kalkarken sinirinden dudaklarını kemirmeye başladı.
"Ömer sana diyorum." Karşına geçip çenesini tuttum ve bana bakmasını sağladım. Resmen rolleri değişmiştik...
"Defne gelme üstüme !" Gayet nazik davranmama rağmen böyle şiddetli bir tepki alınca irkildim, yine ve yine gözlerim dolmuştu. Karşımdaki insan kim olursa olsun bana bağırınca direk olarak gözlerim doluyor, yıllardır değişmeyen huylarımdan.
"Ömer anlat bana." Herşeye rağmen pes etmedim ve birkaç damla gözyaşı da aksa ellerini tutup yine karşısında dikildim. Gözlerini yumup derin bir nefes alınca artık sabrımın taşmaya başladığını farkettim.
"Yürü dışarı çıkıyoruz." Bu otoriter tavrıma şaşırmış olacak ki elinden tutup onu bahçeye sürüklerken çok bi tepki veremedi. Bahçedeki sandalyelere önce onu otutturup sonra da kendim oturduktan sonra gözlerinin içine baktım ve tekrar konuştum.
"Anlatacak mısın artık ?" Sonunda bakışlarını bana çevirdi ve birkaç saniye öyle kaldı. Saniyeler sonra verdiği ilk tepki yanağıma süzülen gözyaşlarını silmekti.
"Özür dilerim, sana bağırmamalıydım."
"Ya boşver sen onu, noldu anlat hadi." Anlatması üzerinde ısrarcı olduğumu anlayınca daha fazla zorlamadı ve kollarını masaya koyup bakışlarını benden başka yöne çevirdi.
"Deniz Tramba defile için sponsorluk teklif etmiş." Dediklerinden birşey anlamadığım için kaşlarımı çattım ve bir süre idrak etmeye çalıştım. Bunun nesi kötü ki ?
"Ee sorun bunun neresinde ?"
"Tramba Şirketi bizim yıllardır piyasadaki en büyük rakibimiz Defne. Normalde şirketin başında Denizin babası vardı ama o vefat edince yerine Deniz geçti. Ne Deniz beni sever, ne de ben Denizi. Bizi, yani Passionis'i düşürmek için elinden geleni yaptı zamanında."
"Belki de yaptıklarını anlamıştır, size bir zeytin dalı uzatıyordur ?"
"Bu öyle birşey değil Defne, ya ben bu adama güvenmiyorum. Bana, bize bu kadar kötü şeyler yapan bi adamı asla ama asla affetmem. İyi niyetli olmadığımı da adım gibi biliyorum zaten." Bu konudaki düşüncelerinin çok sert ve kesin olduğunu anlayınca üstüne gitmemeye karar verdim, sakinleşince konuşuruz nasıl olsa...
"E Sinan Bey ne diyor peki ?"
"Kabul mu etsek ki, iyi bir fikir mi ki birsürü birşey zırvaladı işte. Anlamıyorum insanlar bu kadar şeyi nasıl unutabiliyor böyle kolay ya ?"
"Ömer sana birşey söyleyeceğim ama bana kızma tamam mı ?"
"Tamam." dedi tereddütle ve pür dikkat beni dinledi.
"Söylediğine göre zamanında bizde çok kötü şeyler yaşamışız, ama sen bana bunları unutturacağına söz verdin, pişmanım, aklım başıma geldi falan dedin. Durumlar sanki benziyor gibi, çok kesin hükümlü davranmasan mı ?"
"Onunla bu aynı şey değil Defne, ben hiçbir zaman sana bilerek kötülük yapmadım, bilerek üzmedim seni ve asla öyle şeyler yapmam da zaten. Ben kendimi de seni de tanıyorum, ama o adamı tanımıyorum. Tanımadığım insanlara da güvenmem, hele ki daha tanımadan bana bunca şey yapan insana hiç mi hiç güvenmem. Kendimce doğrularım, sınırlarım var ve bunların ötesine geçemem ben Defne. Yıllardır böyle bu, benim için değişmez kurallar var. Ya bak şöyle söyleyim sana, cayır cayır yanıyor olsam ve elinde su olan tek insan Deniz olsa, yanarak ölmeyi tercih ederim." Söyledikleri karşısında kanım dondu, ama bir o kadar da şaşırdım. Bu adam ne yapmış olabilirdi ki bu kadar ?
"Ne yaptı bu adam bu kadar ?"
"Şirketi açtığımız gibi geri kapattırdı, hem de hilelerle oyunlarla falan. Gözünü kırpmadan onca emek harcanan şirketi daha 1 ay geçmeden kapattı ve anahtarını elimize teslim etti. O gün söz verdim kendime ölecek durumda bile olsan bu adama asla güvenmeyeceksin diye. Sadece bununla da yetinmedi, şirketteki çalışanları sürekli tehdit ediyordu, millet işe gelmeye korkar olmuştu. Hele ki şirketin başına geçince daha bi şeytan oldu, kendi emeklerimizle kazandığımız ihaleyi allem etti kallem etti kendine çekti. Bunların hiçbirini es geçemem ben Defne, asla olmaz." Dinledikçe Ömere -ayyy hala Ömer diyince içim bi hoş oluyo ayol xjjxhsbzsjdjffkg- hak vermiştim, ben olsam bende asla böyle birşeyi kabul etmezdim.
"Haklısın, hemde çok haklısın, bak anlıyorum seni ama lütfen en azından Sinan Beye karşı sakin ol. Karşılıklı oturun konuşun sakince ben eminim o seni anlayacaktır, sen de onu. Yeter ki sen sakinliğini, ve tabi bide mantığını koru." Söylediklerimi dikkate aldığını gözlerime bakışından anlamıştım. Ne cevap vereceğini bilemeyip öylece bana bakarken gülümsedim ve masada duran elinin üstüne elimi koyup avuçladım sıkıca.
"Ben yanındayım." Şaşırmış bir vaziyette ellerimize bakarken güldü ve ayağa kalkıp beni de kaldırdıktan sonra sıkıca sarıldı.

Mucize (Kiralık Aşk) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin