Bölüm 30 - Sevmek Herşeyi Çözmüyormuş.

7.3K 348 116
                                    

"Aaa kurukız, ay senin burda ne işin var ? Ay ben yanlışlıkla sana mı geldim ?" Koray garip mimikleriyle eve baktı ve elindekilerle beni ittire ittire içeri geldi.
"Ömüşşşş kurukız senin evine girmiş hayatım koş koşşş !"
"Koray onu zaten ben çağırdım."
"Hiiiiiii, neeeeeyyy !!! Ay bombelere geeellll !" Kulak zarım delinirken elimle anlımı sıvazladım ve ofladım. Ömer Koraya göz devirdi ve mutfağa geçti tekrar, peşinden Korayla tabiki.
"Buzkız nerde ?"
"Kim nerde kiim ?" Gözlerim açılırken Koray sandalyeye oturdu ve elindekileri masanın üzerine bıraktı. Ya Rabb sabır eyle..
"Ay hayatım sizin şu mankenlere taş çıkartan kızınız yok mu o işte."
"Melek, Koray, adı Melek." dedi Ömer ve elindeki bıçakla son parçayı da kesip Meleğe seslendi. Melek meraklı gözlerle içeri girerken Koray ağlamaya başladı...
"Viiiihhh..." dedi ve dövünmeye başladı bu sefer de. Allahım nelerle sınıyosun bizi...
"Ay resmen Ömüşle Defonun kızı... Allahım şaka gibi..." Tam ağlamaya devam ederken birden doğruldu ve kendine gelip o sinsi gülüşlerinden attı.
"Kız bunu biz manken yapsak ya ?"
"Daha 5 yaşına bile girmedi Koray."
"Ay Ömüşşş çocuk mankeni yaparız bizde şu güzellik harcansın mı bi bak şuna yarabbim sen neler yaratıyorsun... Ay bu kız resmen benden sonraki en güzel şey tüüğğğ maşallah."
"Bakarız tamam..." dedi Ömer salatayı sofraya koyarken. Bende sabır çeke çeke yemekleri koydum ve Meleği de yanıma otutturduktan sonra yemeğe başladık.
"Ay bi düşündüm de olur oluuuur, çok da güzel olur. Ömer İplikçinin kızı Melek İplikçi..." dedi ve durdu Koray, ellerini suratına götürdü ve kızardı.
"Ben öyle demiycektim demi doğru tabi İplikçi değil Topal malum sen kızını yeni tanıdın doğduğunda falan yoktun kimliğine seni mi yaz..." Ömerin öldürücü bakışlarından sonra susan Koray masadaki eşyalarını aldı ve ayağa kalktı.
"Ay çok mahçup oldum şuan, hemde çok mahçup oldum şuraya yığılcam şimdi."
"Koray uzatma istersen..." dedim sırıtarak ortam yumuşatma amaçlı ve Ömer elinde çatalı elinden bırakınca ona döndüm. Her ne kadar Koray demiş olsa da dokunmuştu söyledikleri.
"Ben niye geldim ki, bak onu da unuttum şuan. Hayatım siz beni neden oyalıyorsunuz ki zaten aaa meşgul bi insanım ben ! Hadi size afiyet olsun Koraycığınız kaçaaar !" Korayın havalı havalı yürüyüşü ve kapının kapanmasından sonra sessizliğe bürünen koca bir ev.
Melek bir bana bir babasına baktıktan sonra ikimizin de elini tuttu.
"Ben sizi çok seviyoyum, üzüymeyiiiin." Ya sen nasıl birşeysin böyle Meleğim benim, kurban olurum ay laflara baaak.
"Bizde seni çok seviyoruz tabiki anneciiiim."
"Asıl sen üzülme bitanem, akıllı kızım benim." İkimiz de Meleğe hayranlıkla bakarken o gülümsedi ve elimizi bırakıp yemeğine devam etti.
Evdeki sessizliği çatal ve bıçakların tabağa değişleri bozuyordu sadece. Yaklaşık 15-20 dakika sonra Melek elindekileri bıraktı ve bana döndü.
"Uykum geydi anne."
"Yatalım o zaman kuzum, doydun mu bakıyım ?"
"Eveeet." dedi ve birlikte kalktık.
"İyi geceley babacım." dedi Melek ve uzanıp, tabiki de Ömerin eğilmesiyle, babasının yanaklarından öptü ve saçlarını geriye atıp uzattığım eli tuttu.
Meleği yatırdıktan sonra mutfağa geri geldim ve Ömerin herşeyi kaldırmış olduğunu görünce geldiğim gibi geri içeri gittim, ama Ömer burada da yoktu. Aklıma onlarca yer gelirken en mantıklısı olan bahçeyi seçtim tabiki...
Doğru tahmin yapmıştım, sandalyelerden birine oturmuş yıldızları seyrediyordu.
"Birşeyleri düzeltmeye çalıştıkça daha da mahvediyo gibiyim." dedim Ömerin yanına otururken. İlk birkaç saniye beni izledi ve sonrasında bakışlarını başka yöne çevirdi.
"Geçmiş peşimizi bırakmıyor." Haklıydı, bunun üstüne ne denebilirdi ki ?
"Suçluyum biliyorum, telafisi olmayan şeyler yaptım ama daha ne kadar böyle gidecek Ömer ? Ömrümüzün sonuna kadar böyle mi olacağız ?"
"Galiba."
Verdiği cevaplar esen rüzgardan daha soğuktu ama kalbimi yakıp kavurmaya yetmişti. Ne garip birşeydi bu, sopsoğuk hâli kalbimi yakarken diğer her yerimi ürpertiyordu. Yaram da oydu, yarabandım da. Sorunlarım da oydu, çözümlerim de.
Sanki hangi yola gitsek doğrusu olmayacakmış gibi hissederiz bazen, sanki ne yaparsak yapalım bazı acılar ömrümüz boyunca bizimle yaşayacak gibi. Hiçbir şey unutulmaz zamanla, zaman unutmaya değil, kabullenip susmaya çaredir. Hayata bir kere geliyoruz, ve belli bir süre sonra sadece biri için yaşamaya başlıyoruz. Annemiz, babamız, kardeşimiz, sevgilimiz, sevdiğimiz, eşimiz, çocuğumuz, torunlarımız...
Bir cana bin pişmanlık sığdırmak zordur. Birini sevmekse çok daha zor. Hele ki elimizden gelenler sınırlıysa, ya da imkansızsa.
Şimdi ben hangi yola gidersem gideyim sonu uçurumla bitecek ve biri beni tutmazsa gözlerim kapalı düşeceğim oradan, derin bir karanlıkta tek başıma debeleneceğim ölene kadar. Ne bir kurtuluş, ne bir çare bulacak beni.
Yapayanlız hissettiğimde gökyüzüne bakarım, gökyüzü senindir, gökyüzü benimdir, gökyüzü hepimizindir. Hâlâ elimizde olan kıymetli şeylerden birisidir aslında. Gökyüzü sonsuzluğu, imkansızlığı simgeler bence.
Şimdi kaldırıyorum başımı ve gökyüzüne bakıyorum.
'Her zaman bir çıkış yolu vardır, sonu uçurum da olsa vardır.'
Ben o uçurumdan gözü kapalı atlayayım, tutmazsa da onun ayıbı olsun.
"Elimden geleni yapmaya hazırım ben Ömer görmüyor musun, tek bir kelimen yetiyor herşeye yeniden başlamak için."
"Anlamıyorsun..."
Yanılıyordu, beni anlamayan oydu aslında ama hayalkırıkları gözünü öyle bir bürümüştü ki görmüyordu bunu.
"Yapamıyorum Defne, çok denedim ama olmuyor işte. Sevmek herşeyi çözmüyormuş." Al işte, güler misin ağlar mısın ? Hem beni sevdiğini söylüyor, hem de yapamadığını. Hangi birinin ucundan tutunup çıkacağım o uçurumdan ?
"Çözer Ömer, çözsün, çözdürelim."
"Bilmiyorum."
"Kaçıyorsun çünkü aynı şeyleri tekrar yaşacağına resmen eminsin, başka birşeye ihtimal bile vermiyorsun ki sen."
"Sen olsan napardın Defne, düşündün mü hiç ? O kadar basit değil işte."
"Ömer ben sana hâlâ deliler gibi aşığım görmüyor musun bunu ? Ben senin için kendimi feda etmeye hazırım, nolursun yapma şimdi böyle." Gözlerimden yaşlar istemsizce süzülürken gözlerime sabitlediği gözlerini yumdu ve yutkundu, beni ağlarken görmeye dayanamıyordu ama elimde değildi ki, içimde yanan yangının temsilcileriydi onlar.
"Ağlama."
"Elimde değil Ömer, ya yemin ederim çok canım yanıyor, ben hayatımda hiçbir şeyden bu kadar pişman olmadım. Ya keşke diyorum bazen, keşke oraya gittiğim ilk gün ölsey..."
"Sakın devamını getirme." Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim ama devamı geliyordu tabiki, ne kadar ağlarsam ağlayayım geçmeyecekti hiçbir şey.
"Yapma böyle Ömer, bana bir şans ver ya, küçücük bir şans." Diliyle dudaklarını ıslattı ve derin bir nefes aldı. Etrafı sessizlik kaplarken bakışlarını tekrar bana çevirdi.
"Üzgünüm Defne..." Yüzümdeki çaresizlik ifadesini ben bile görebiliyordum sanki, tek bir umudum vardı ve o da yok olmuştu şu an. Beyin ölümü gerçekleşmesine rağmen hâlâ yaşamak kadar anlamsızdı herşey.
"Daha fazlasını yapamam, üzgünüm."
Sonrası ağır çekimde ilerledi sanki. Ayağa kalkışı, gitme diyen bakışlarıma rağmen ben yapamam diyerek giden bakışları, dolan gözleri ve arkasını dönüp gidişi...
"Gitme..." diye fısıldadım arkasından, ve tekrarladım ;
"Gitme."


Ay nasıl da tersköşe yaptım ama jsjdjsjdjsjdjejdjbhg Damla yine Damlalığını konuşturduuuu...
Fena edebiyat da yaptım bee, iyi oluyo ama canlarım size tavsiyem canınızı sıkan herşeyi yazın bi kağıda bi yerlere, inanın rahatlatıyor.
Umarım beğenmişsinizdir bölümü, heyecanla yorumlarınızı bekliyoruuummmm :*
Okuyan herkese kocamaaannn teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Damla

Mucize (Kiralık Aşk) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin