Biraz Kış, Biraz Bahar ve Çokça Yaz

2.2K 82 13
                                    


Bölüm şarkıları The Neighbourhood - Flawless ve Coldplay - Sparks.

Daha önce yapmadığım bir şeyi yaptım. Umarım olmuştur.

Ve bu yeni araya gif ve video koyma özelliğine bayıldım :D

İyi okumalar :)

İstanbul. Hep dediğim gibi çok güzel, fazla güzel. Bu kadar yüksekten bile. Birkaç ay önce ben bu bayıldığım şehirden gidiyordum. Uzaklara gidiyordum. Birinden kaçıyordum. Şehrin yukarıdan görünüşüne bakarken gözlerimin önünde canlananlar bunlardı. O zaman bu şehre inmiyordum, ondan gidiyordum. Gözlerim yaşlıydı, sessiz sessiz iç çekiyordum. Ne yapacağımı, bundan sonra neler olacağını bilmiyordum. Tamamen belirsizliğe uçmaktı benimkisi. Çok ağladım, çok uykusuz geceler geçirdim, bazen nefes alamadım, bazen elimi göğsümden içeri sokup kalbimi parçalayarak atmak istedim ama Kerem yanıma geldiği andan beri tüm bu yaşadıklarımı affettirircesine güzel şeyler yaşadım. İlk başta kızdım, yine ağladım, kaçtım, inkar ettim ama sonunda pes ettim. Kendime izin verdim ve güldüm, kahkaha attım, mutlu oldum ve en önemlisi sevdim. Şimdi içimdeki boşluğu doldurdum ve tamamlanmış olarak geri dönüyorum. Önümde bir hedefim var ve ne yapacağımı biliyorum. Kiminle olmak istediğimi, kime güvenebileceğimi, her şeyi. O yüzden bu sefer camdan bakarken göğsüm sıkışmıyor. Tam tersi heyecandan kıpır kıpır oluyor. Beni aşağıda neler bekliyor bilmiyorum ama güzel şeyler olduğuna inancım tam.

* * * * * *

Sonunda binbir tane işlemden geçtikten sonra takside evlerimize doğru gidiyorduk. Kerem'in evi havaalanına daha yakın olduğundan ilk olarak ona gelmiştik.

Taksi durduğunda o inerken ben oturmaya devam ettim. Bavullarını indirdikten sonra kapıyı açıp içeri doğru eğildi.

"E hadi insene."

"Neden ki?"

"Gelmeyecek misin?"

"Yok. Ben eve gideyim."

Dudağını küçük bir çocuk gibi sarkıtıp yavru köpek bakışları atmaya başladı. Çok katlı olmayan apartmana şöyle bir baktım. Sanırım şu meşhur evi görebilirdim değil mi?

"Peki."

Hemen gülümsedi ve taksinin bagajından bavullarımı almaya gitti. Parayı ödeyip bavulları indirdikten sonra sıra sıra asansöre bindik çünkü ben, bavullarım, Kerem ve bavulu pek hafif bir ikili değildik.

Kerem önümde kapıyı açarken derin bir nefes aldım. Bir evi bu kadar çok merak etmemeliydim bence ama elimde değildi sanki çok gizli bir yere giriyor gibi hissediyordum. Kerem'i tanıyordum ama evini görmek bana bambaşka bir yüzünü tanıtacakmış gibi hissediyordum.

Kapıyı açtıktan sonra Kerem bana önden geçmem için yol verdi. Girişten salona doğru yürürken o da bavulları çeke çeke geliyordu. Salonun oraya geldiğinizde eşyalardaki koyuluk ilk dikkat çeken şeydi. Duman rengi perdeler, siyah deri üçlü koltuk, iki tane gri berjer, ortada bir sehpa ve karşısında televizyon, koyu renk duvarlar. Odanın içinde sayılabilecek amerikan tarzı mutfak vardı. Her şey fazlasıyla düzenli görünüyordu.

Kerem'in arkamda olmadığını hissedince dönüp nerede olduğuna baktım. Girişte öylece durmuş, benim gibi salonu inceliyordu. Durgun bir yüz ifadesi vardı.

"Ne düşünüyorsun?"

"Bu evde en son geçirdiğim günleri."

Anlayışla gülümsedim. Sonuçta İstanbul'a indiğimizde ben de aynı şeyleri hissetmiştim.

Surrender Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin