Bölüm şarkısı bir sürü bölüm sonra tekrar Lea Michele - Empty Handed.
Çok uzun zamandır birazdan okuyacağınız gibi bir giriş yapmamıştım. Değişik geldi :D
Herkese iyi okumalar :)
Hayatımız boyunca karşı karşıya kaldığımız sorulardan bir tanesi de aşk nedir sorusudur herhalde. Ne kadar da klişe değil mi? Yine de herkesin kendi tanımı vardır. Aşk somut değildir, soyuttur. O yüzden birinin ütünün ne olduğunu tanımlamasından çok daha ilginçtir aslında. Çünkü sözleri kendi benliğimizi yansıtır, tanımında kendi içimizden, yaşadıklarımızdan izler vardır. Bundan dolayı aşkın tanımı aslında hepimiz için keşfedilmemiş bir şeydir.
Peki benim için aşk ne acaba? Kendinizi bir lunaparkta hayal edin. Hız treni için bir bilet aldığınızı düşünün. Şimdi binmek için oyuncağa doğru ilerlemeye başlarsınız. Küçük çocukların çığlıkları, ebeveynlerinin kahkahaları, yere düşen bozukluk sesleri, görevlilerin bıkkınlıkla nefes alış verişleri ve sizin küt küt atan kalbiniz... Hız trenine yaklaştıkça heyecanınız artar. Gülümseyerek, ne olacağını merak ederek bakarsınız trene. Biletinizi verip yerinize yerleştiğinizde artık heyecanınız tavan yapmıştır. Bana ne olacak acaba diye düşünürsünüz bir yandan da. Siz hadi başlasın artık diye içinizden geçirirken tren yavaş yavaş hareket etmeye başlar. Sakindir, yavaştır. Sizde rahat hissedersiniz. Her şey güzel dersiniz. Çünkü daha birbirinizi yeni tanımaya başlamışsınızdır. Tren size kendisini tanıtıyordur ve daha esas yüzünü göstermemiştir. Sonra hızlanmaya başlar. Sıkı sıkı tutunursunuz, gerilirsiniz ama belli etmezsiniz. Bir süre sonra artık düz yollar bitip dolambaçlı yollara geçtiğinizde tren hızlanmıştır. Bir anda daha iki dakika önce bindiğiniz tren ile aynısı olduğuna inanamazsınız. Rayların üstünden hızlıca tepe taklak olarak dönerken korkmaya başlarsınız. Başınız hafifçe döner, mideniz bulanır, kalbiniz hızla atmaya başlar. Ya düşersem, ya tren ben tersken bozulur ve kalıverirse, ya kusmaya başlarsam? Korku içinizde büyürken adrenalin duygusunun baskınlığı azalmaya başlar. Rayların üstünde ilerledikçe dolambaçlar artar. En yukarıda her şeyin güzel olduğunu düşündüğünüz yerde yavaşça giderken bir anda tren size tüm hızının gösterir ve neredeyse yere çakılırsınız. Hızla yükseklikten yola başladığınız yere düşersiniz. Artık hem korkuyor hem de kendinize kızıyorsunuzdur. Bu sefer neden bindim ki buna, herkes biniyor diye gaza geldim ben de bilet aldım bak ne oldu, resmen salağım ben ne hız treni ne düşünceleri başlar. Tren size iç dünyasını gösterdikçe bu iki duygu baskın gelir. En sonunda tren durur ve siz yerinizden kalkarsınız. Artık güvende olduğunuzu hissederek kalp atışlarınız yavaşlamıştır ama bir anda yadırgarsınız bunu. Sanki hep hızlı atıyormuş da şimdi yavaşlaması garipmiş gibi gelir. Hız treninin yanından ayrılırken dönüp şöyle bir bakarsınız demin ben buna bindim dercesine. O an işte kendinize söylediğiniz tüm o şeyler anlamsız gelir. Artık öyle hissetmiyorsunuzdur. Oh iyi ki binmişim yoksa hep içimde kalacaktı, bu duyguları tadamayacak, tecrübeyi yaşayamayacaktım diye düşünmeye başlarsınız. Akşam eve gittiğinizde ailenize veya arkadaşlarınıza anlatırken ne korku vardır içinizde ne de öfke. Mutlusunuzdur aslında. Anlatırken heyecanla, mutlulukla anlatırsınız. İyi ki denemişim dersiniz. İşte aşk bir hız trenine binmek gibidir. İlk her şey normalmiş gibi gelir. Esas sonra anlaşılır her şey. Aşk heyecan vericidir, aşk korkutucudur, aşk öfkelendiricidir, aşk mutluluk vericidir ve her şeyden önemlisi aşk bir iyi kidir.
O halde bir de size soruyorum sizce aşk nedir?
* * * * * * * * * *
"Zeyneeaağğpp."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Surrender
FanfictionZeynep, yeni bir sayfa açmak için, yeni başlangıçlar, yeni maceralar yaşamak için çok sevdiği şehre, İstanbula, geri döner. Sadece mutlu olucak, huzurlu olacaktır. Kalp kırıklıklarına, kavgalara, hayal kırıklıklarına bu sayfada yer yoktur onun için...