YORUMLARINIZI BEKLİYORUM:)
Yavaşça okulun kapısından içeri girdim. Meraklı gözlerimi insanların üzerinde gezdirdim. Nasıl tipler, ne giyiyorlar, ne yapıyorlar, yüz ifadeleri nasıl? İnsanları incelemeyi seviyordum. Bana onlar hakkında çok şey öğretiyordu. Özellikle ilk defa bulunduğum ortamlarda hızlıca etrafa göz gezdirirdim. Sonunda hızlandım ve koltuklardan birine oturup Gece'yi beklemeye başladım. Gece en yakın arkadaşımdı ve bu üniversite kampüsünde onu bekliyordum. Benim kadar seri ve kararlı biri değildi. O yüzden sürekli geç kalıyordu her yere. Ben de her zamanki gibi onu beklemeye başladım. Bir grup insan masalarda tek başına oturmuş telefonlarıyla oynuyordu. Bazıları kantinin içini tiz kahkahaları ile dolduruyordu. Bir köşede sessizce oturan çiftler de vardı. Utangaçlıktan en köşeye sinmiş kız, duvara yaslanıp ağzındaki sakızı seksi bir şekilde çiğnemeye çalışan ama bunu başaramayan orta derece de yakışıklı çocuk, bağıra bağıra konuşup ben buradayım demek isteyen mini elbiseli kız. Sakince etrafıma bakarken gözüm birine takıldı. Telefonla konuşuyordu. Önemli bir konu konuştuğunu gerilen çene kaslarından ve yumruk yaptığı ellerinden anlamıştım. Tek omzu duvara dayanmış bir şekilde duruyordu. Daha dikkatli baktığımda fazlasıyla kasları olduğunu fark etmiştim. Kol kasları neredeyse benim kafam kadardı. Tamam abarttım ama neyse işte anladınız. Göz rengini bu kadar uzak bir mesafeden çözemiyordum ama kumral saçlı olduğu için renkli olabileceğini düşündüm. Belirtmeme gerek var mı bilmem ama çocuk çok yakışıklıydı. Yüz hatlarıyla, vücuduyla her şeyiyle müthişti. (İçimdeki Kerem Bürsin sevgisini durduramıyorum:P) Bir hışım telefonunu kapattı. Kafasını kaldırdı ve o anda göz göze geldik. Korkup hemen kafamı çevirdim. Hala bana bakıyor mu diye bakmak istesem de tekrar göz göze geleceğimizi düşünüp bakamadım. O sırada Gece koştura koştura geldi.
"Zey ya çok özür dilerim. Çok trafik vardı. Seni ilk gününde yalnız bırakmak istemezdim."
"Önemli değil canım. Bende biraz etrafı inceledim işte. Güzel üniversiteymiş..."
"Öyledir. Sonunda beraberiz. Tekrar aynı okulda olduğumuz için çok mutluyum." dedikten sonra bana 32 diş gülümsedi.
Ben de ona gülümsedim. Sonra beni ilk dersime götürdü. Kocaman amfiye girdim. Benim eski okulumunkinden daha büyüktü. Gözlerim kendime uygun bir yer aradı. O sırada kantinde gördüğüm çocuğun da benimle aynı bölümü okuduğunu fark ettim. Ayaklarım beni kontrolüm dışında onun iki yanındaki yere doğru götürdü ve yavaşça oturdum. Göz ucuyla ona baktım. Önündeki kağıda bir şey karalıyordu. Hırsla kağıda çizikler atmasından not almadığını ve dersi dinlemediğini anlamıştım. Bir süre daha çaktırmadan hareketlerini izledim. Neden bu çocuğu izlediğimi bilmiyorum ama onda garip bir şey olduğunu fark etmiştim. Sonra gözüm bu kadar uzun zamandan beri çizdiği şeye takıldı. Vay canına gerçekten güzel çiziyordu. Ben onu öylece izlerken ders bitti ve bir hışım bana döndü. Göz göze geldik. Gözleri yosun rengiydi ama boş bakıyordu...
-Madem bu kadar beğendin, saatlerdir izliyorsun, al senin olsun.
Bir dakika beni görmüş müydü?! Halbuki ben fark edilmediğimi sanmıştım. Salak Zeynep sanki çocuğa 1 dakika baktın da fark etmeyecek! Hemen gözlerimi kaçırdım. Kesin utançtan kıpkırmızı olmuştum. Kağıdı önüme fırlattı ve hızlıca amfiden çıktı. Çok utanmıştım ama aynı zamanda sinir de olmuştum çocuğa. Hale tavra bak. İnsan bir nazik nazik konuşur ya da fark etmemiş gibi yapar. Bak bir de resmi fırlatıyor önüme. Öküz. Sıradaki dersime yetişmek için kağıdı alıp çantama tıktım ve koştura koştura çıktım. Evet kağıdı aldım ne yapabilirim? Çok merak ettim bu kadar konsantre ne çizdiğini. Bir daha yanına yaklaşmam olur biter hıh...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Surrender
FanfictionZeynep, yeni bir sayfa açmak için, yeni başlangıçlar, yeni maceralar yaşamak için çok sevdiği şehre, İstanbula, geri döner. Sadece mutlu olucak, huzurlu olacaktır. Kalp kırıklıklarına, kavgalara, hayal kırıklıklarına bu sayfada yer yoktur onun için...