Hayat bizim yaptığımız seçimlerle var olur. Biz önümüzdeki seçenekleri değerlendiririz. Bazen elimizdeki fırsatı değerlendiremez ve seçimimizi doğru yapamayız, bazen de doğru yolu bulur ve seçimimizden pişman olmayız. Hayatımın çoğunda seçme şansım hiç olmadı. Bu da bana hayatını sen şekillendirirsin, onu yönlendirmek senin elinde zırvalığına inanmamayı öğretti. Hayatımızı yönettiğimiz falan yok aslında. Eğer yönetebilseydik şuan hepimiz Brad Pitt ile Miami'de olurduk. Bizim nerede, nasıl, kiminle doğacağımız başkaları tarafından seçiliyor. Bize bırakılan tek şey ise ufak seçimler. Onları kullanabilirsek berbat ya da mutlu yaşam arasındaki ince çizgide tutunabiliriz. Bazen keşke her şeyi biz seçebilseydik diyorum. Eğer öyle olsaydı hiç Ankara'ya taşınmazdık, annem ve babam birlikte olurdu, babam annemi aldatmamış olurdu, babam hala benim kahramanım olurdu...
* * * * * *
Yavaşça Gece'nin arabasından indim. Tüm yol boyunca bunları düşünmüştüm. Çünkü hala annemi yalnız bırakıp buraya gelmek doğru bir karar mıydı emin değilim. Hayatımda ilk defa kendi kararımı kendim verdim ama annemin ya da babamın hayatımı şekillendirmesine o kadar alışmışım ki kendim karar verdiğim zaman emin bile olamıyorum.
"Zeynep sana söylüyorum kızım. Daldın yine huu."
Gece'nin beni dürtmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Efendim. Ne demiştin?"
"Dersin bittikten sonra kantinde buluşalım dedim."
"Tamam hadi görüşürüz."
İstanbul'a geleli neredeyse 3 hafta olmuştu. Okula alışmak çok zor olmamıştı. Gece ve Burak bana çok yardım etmişti. Onlar olmasaydı başa çıkmak zor olurdu. Bir de Kerem vardı tabii ki. Son görüşmemizden beri onunla konuşmamıştım. Ondan uzak duruyordum zaten. Ne derste yanına oturuyordum ne de konuşuyordum. Oysa ne kadar ondan kaçarsam kaçayım bir şekilde hep karşıma çıkıyordu. Gerçekten sinir bozucuydu.
Yavaşça sınıfın kapısından girdim. Hala tam olarak sınıfların yerlerini öğrenemediğim için sınıfı arayıp durmuştum. İçeri hoca ile aynı anda girdim ve kendime yer arandım. Şansa bak ki sadece bir kişilik yer boştu. Tabi ki bu da Kerem'in yanıydı. Yüzüm asık bir şekilde ona doğru gittim. Gerçekten onunla konuşmak istemiyordum. Yavaşça yanına oturdum.
Bana yine o kendini bilmiş gülüşlerinden birini attı ve "Ooo uzun zamandır görüşememiştik. Yoksa kendine yeni bir ressam mı buldun? Bak alınırım ama" dedi.
Gözlerimi devirdim. Gerizekalı şey. Abartıyordu hala basit bir olayı.
"Bak canım madem aptal resimlerin senin için bu kadar önemli ortalık yerde, dersin ortasında çizme o zaman. Şimdi sen sana mı soracağım nerede çizeceğimi dersin. O zaman saçma bir takıntı yüzünden resmini masada bırakıp gitmeyeceksin. Bunların hepsini yapacak kadar salaksan ki görünüşe göre öylesin o zaman enayiliğine doymayıp susacaksın."
Bir çırpıda bunları söyleyip sinirle bakışlarımı yüzünden alıp hocaya çevirdim. Ben konuştukça bilmiş ifadesi giderek bozulmuştu. Yüzü gözümün önüne gelince gülmemek için dudağımı dişledim. Kibar olmaya çalıştım mı çalıştım, özür diledim mi diledim. Adama iyi davrandık tepemize çıktı. Bu biraz kendine getirir onu hem.
* * * * * *
Ders bitince defterimi çantamın içine koydum ve ayağa kalktım. Kerem'in yüzüne bile bakmadım. Yavaş adımlarla Gece ile buluşmak için kantine gittim. Biraz sohbet ettikten sonra yine başka sınıflara ayrıldık. Birkaç saat sonra okuldaki işim bitmişti. Burak'ı aradım ve şu Gece'nin meşhur kafesinde buluşmayı teklif ettim. Belki bu gergin ve sıkıcı güne onun gibi pozitif biri iyi gelebilirdi. Şansıma o da oradaymış zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Surrender
FanfictionZeynep, yeni bir sayfa açmak için, yeni başlangıçlar, yeni maceralar yaşamak için çok sevdiği şehre, İstanbula, geri döner. Sadece mutlu olucak, huzurlu olacaktır. Kalp kırıklıklarına, kavgalara, hayal kırıklıklarına bu sayfada yer yoktur onun için...