Bütün gece olanları düşünüp uyuyamadığım için uykusuz ve gözlerimin altı mor bir şekilde uyuşuk uyuşuk koridorda yürüyordum. Yavaşça amfiye girdim. Ben kapının önünde dikilirken biri omuz attı. Hızlı bir şekilde çarpan kişiye baktım ve bana sırıtarak bakan Kerem'i gördüm. Bana doğru döndü ve gülümseyerek gözlüğünü çıkarırken geri geri yürüyordu. Yine yüzünde o her kızın nefesini tutmasını sağlayacak gülümseme vardı. Beni süzdükten sonra önüne döndü ve yerine geçti. Beni utandırmaya ve benimle dalga geçmeye bayılıyordu! Kesin kızarmıştım. Of herkesin içinde utanıp kızarmaktan nefret ediyordum.
"Hey Zeynep sesleniyorum duymuyorsun. Yanıma gelsene."
Kafamı yerden kaldırıp sesin geldiği yöne döndüm. Batuhan ayakta durmuş bana kendini göstermeye çabalıyordu. Gülümseyerek yanına doğru gidip günaydın dedim. O da bana günaydın diyerek karşılık verdi. Bu sırada hoca girdi ve hemen derse başladı. Önümdeki deftere hızlıca not alırken omzumda hissettiğim kol yazmayı bırakmama sebep oldu. Yavaşça gözlerimi Batuhan'a çevirdim. Yerinde iyice kaykılmış sağ kolu omzumda gayet rahat ve umursamaz bir şekilde oturuyordu. Bir zararı olmayacağını düşünerek ses etmedim.
Dersin bitmesine 10 dakika kalmıştı. Arkama yaslandım ve yavaşça insanların ne durumda olduğuna bakmaya başladım. Sıkıca not olanlar, uyuyanlar, yanındakiyle konuşmaya çalışanlar. O sırada gözüm Kerem'e takıldı. Çünkü sert sayılabilecek bir ifadeyle tam olarak bize bakıyordu. Bize dedim çünkü bakışları Batuhan ve benim aramda gidip geliyordu. Göz göze gelince bir süre bana baktı ve sonra önüne döndü. İstemsiz bir şekilde kaşlarımı çattım. Bu sırada ders bitti. Bende eşyalarımı çantama koydum.
"Gel bir kahve içelim dersin yoksa." dedi Batuhan.
"Şey aslında Gece'nin yanına gidecektim." dedim.
" Ya boş ver onu, hadi gidiyoruz." dedi ve kolumu çekiştirdi.
Peki diye mırıldandım. O da yüzünde zafer gülümsemesiyle kolunu yine omzuma attı ve beni kendine çekti. Fazla yakındık. Kendimi çekmeye çalıştım ama izin vermedi.
"Korkma seni yemem." dedi ve arkasından güldü.
Kafamı önüme eğdim. Utanmıştım. Resmen çocuğa sapık muamelesi gibi bir şey yapmıştım. Yürümeye başladık. Bu sırada yine Kerem'i bize bakarken yakaladım. Bu sefer gözlerinde anlayamadığım bir bakış vardı. Onu ilk izlerken hep yüzünde olan bakışları...
* * * * * * *
Sahil kenarında dalgın dalgın yürüyordum. Deniz belki de Ankara'da iken en çok özlediğim şeydi. Dalgaların sesi huzur veriyordu bana. Düşünmek istediğim zaman, ağlamak istediğim zaman, mutlu olduğum zaman sahilde bulurdum kendimi. Bu sefer ise ne yapacağımı bilmediğim için buradaydım. Gelmekle doğru mu yapmıştım? Bundan hala emin değildim. Yıllarca babam gittikten sonra annem zor zamanlar geçirirken onun yanında olmuştum. Her zaman beraberdik. O iyileşirken ben büyüdüm, birbirimize sarılıp yaralarımızı sardık. Şimdi onu orada, bilmediği bir ülkede yalnız başına bıraktığım için hala suçluluk çekiyorum. Hep başkalarını düşünürüm ben. Öncelik her zaman başkalarının mutluluğudur. Annem mutlu olursa, iyi olursa sıra bana gelirdi. Hep böyle olmuştu. Şimdi ilk defa kendimi düşünüp bir karar vermiştim ve bu garip geliyordu. Kendimi suçlu hissediyordum. Burada mutlu muydum? Sanırım. Kafamı karıştıran bir sürü şey vardı. Kabullenmem gereken. Uyum sağlamak zordu, insanları tanımaya çalışmak zordu, kendime bir alan yaratmak zordu ama idare edebilirdim. Yani edebileceğimi düşünüyorum.
"Zeynep zeynep!"
Adım seslenilirken korna sesini de duydum. Sağıma döndüğümde siyah arabayı ve bana bakan bir çift kızgın yeşil gözü gördüm.
"Ke..kerem."
"Hadi bin."
"Neden?"
"Bin arabaya işte Zeynep."
Hızlı adımlarla arabaya bindim. Kapıyı kapattıktan sonra " Ne zamandır beni takip ediyorsun?" dedim.
"Saçmalama seni takip ettiğim falan yok. Birazdan yağmur yağacak ve sen bunu fark edemeyecek kadar dalgınsın. Yolda giderken görünce ıslanmadan yardım etmek istedim." dedi.
Kafamı kaldırıp dışarıya baktım. Gerçekten yağmur yağacaktı. Utanarak başımı eğdim. Yine aptallık yapmıştım. Gerçekten sürekli kendimi rezil ediyordum.
"Ben özür dilerim." dedim kızaran yanaklarıma içimden bir küfür savururken.
"Bunun için özür dilemene gerek yok."
"Bunun için değil. Dün gece için."
"Haa. Unutalım tamam mı? Sorun değil. Sadece bir daha böyle bir şey yapma."
Bu sözlerinden sonra bir şey demedim. Diyecek bir şey yoktu. Söyleyeceğini söylemişti. Bir süre ikimiz de hiç konuşmadık. Sadece nereye gittiğimizi sormuştum. O da beni eve bırakacağını söylemişti. Aramızdaki sessizlik giderek sinir bozucu bir hal almıştı. Bende radyoyu açtım. Bir süre daha arabada beraber olacağız gibi görünüyordu çünkü trafik vardı. Klasik İstanbul trafiği... Sonunda sessizliği Kerem bozdu.
"Şey... sen o çocukla ımm beraber misin?"
"Ne? Kiminle?"
"Şu derste sana kolunu atıp duran çocukla işte."
"Haa sen Batuhan'ı diyorsun. Hayır sadece arkadaşım."
"Bana pek öyle gelmedi de."
" Daha yeni tanıştım zaten. Ne sevgilisi."
"Her yeni tanıştığın insanla bu kadar yakın mı olursun?"
"Efendim?!"
"Her yeni tanıştığın insanla böyle sarmaş dolaşsan herkes seninle tanışmak için sıraya giriyordur." dedi sinir bozucu bir ses tonuyla.
"Ne?!" Dehşet içinde Kerem'e bakıyordum. Bir anda bana resmen saldırmıştı ve dedikleri canımı yakmıştı. Lanet olsun gözlerim dolmaya başlamıştı. Lanet olsun!
"Sen sen ne dediğini sanıyorsun?! Aç şu kilidi ineceğim!"
Radyoda çalan şarkının sözleri kulağımı dolduruyordu. Sözler bile canımı yakıyordu ama şuan acıdan daha fazla bir duyguyu hissediyordum. Öfke... Yine de ağlamak istiyordum. Zaten sinirlendiğimde hep ağlardım. Evet sinirden ağlamak istiyordum.
Oh why you wanna break away
I'm bleeding
I can see you're now in shades of grey
My memory fadingA thousand needles in my heart
"Aç dedim!"
Yüzüme hala boş gözlerle bakıyordu ama dişlerini sıkıyordu. Gerilen çene kaslarından belli oluyordu. Sertçe ona baktım. Bana böyle boş bakması gerçekten sinirimi bozuyordu.O kadar sinirlenmiştim ki.
"Neden öyle aptal aptal bakıyorsun. Aç şu kapıyı! 5 dakika daha bu arabada durmak istemiyorum. Aç şunu!"
Yüzüme baktı ve sonra kilidi açan tuşa bastı. Boş gözlerimle ona baktım.
"Bunu söylediğine inanamıyorum." dedim kısık bir ses tonuyla ve kapıyı açtım. Sertçe kapattıktan sonra yürümeye başladım. Yoldan çıkıp kaldırıma doğru yürüdüm. Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu ama umurumda değildi. Koşturmadan yavaş yavaş eve doğru yürüdüm. Evet yürüdüm. Her soğuk damla tenimi donduruyordu ama umursamıyordum. Durmadan akan sıcak gözyaşlarım en azından yüzümü sıcak tutuyordu. Şarkının sözleri, Kerem'in sözleri beynimde yankılanıp canımı yakıyordu ama aynı zamanda sinirden tırnaklarımı etime batırmak istiyordum.. Sanki kalbime binlerce iğne batıyormuş gibi, binlerce iğne varmış gibi...
Umarım beğenmişsinizdir. Okuduğunuz için teşekkürler. Arabada çalan şarkı LEA MİCHELE-THOUSAND NEEDLES.
Bu arada lütfen yorum yazın. Görüşlerinizi çok merak ediyorum. Lütfen bir dakikanızı ayrıp bir şey yazın. Olmasını istedikleriniz, hoşunuza gitmeyen şeyler, beğendiğiniz yerler, iyi yansıtamadığımı düşündüğünüz yerler, merak ettikleriniz... Herş ey olur. Yeter ki yazın:))
Bu arada yeni kapağı beğendiniz mi?
Teşekkürler!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Surrender
FanfictionZeynep, yeni bir sayfa açmak için, yeni başlangıçlar, yeni maceralar yaşamak için çok sevdiği şehre, İstanbula, geri döner. Sadece mutlu olucak, huzurlu olacaktır. Kalp kırıklıklarına, kavgalara, hayal kırıklıklarına bu sayfada yer yoktur onun için...