Öncelikle bölüm geç geldiği için hepinizden özür diliyorum. Koşuşturmadan bir türlü yetiştiremedim. O yüzden bu hafta iki bölüm yazmayı düşünüyorum. Yine de söz diyemiyorum:P
İkinci olarak Soma'da kaybettiğimiz emekçilerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifalar diliyorum. Hepimizin başı sağolsun....
Masada karşımda Burak, yanımda Gece ve ortamızda da Kerem'in çizdiği resimle beraber oturuyorum. Sahilde resmin altındaki anlamı anlamaya çalıştığım umutsuz birkaç dakikadan sonra Burak ve Gece'den yardım istemeyi düşündüm. Sonuç olarak buradayız ve bir süredir resmi inceliyoruz. Dışarıdan bizi gören biri ya fazla entelektüel ya da salak olduğumuzu düşünür. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Hiçbirimiz tam olarak ne olduğuna karar veremedik. Sadece resimde onu yendiğim konusunda hem fikiriz ama neden onu yendim?
"Ay daha fazla resme bakamayacağım. Resmen ezberledim ama olmuyor, aklıma bir şey gelmiyor valla. Pes ediyorum Zey."
"Bence sana söylediğim gibi. Bu bir çeşit özür dilemesi. Bak Kerem değişik biridir. Duygularını ifade edemez daha doğrusu onlar yokmuş gibi davranır. Kimseyi sevmez gibi görünür. Mesela hiç sevgilisi olmadı."
"Yok artık hiç mi?"
"Hayır hep düzensiz, tek gecelik ilişkiler."
"Aslında tahmin etmiştim az çok nasıl biri olduğunu ama yine de bu resmin altındaki anlamı öğrenmem gerek. Gerekirse gider kendim sorarım, gururumu ayaklar altına alır yine de sorarım."
Evet kararımı vermiştim. Zor da olsa Kerem'in karşısına dikilecek ve resmin gerçek anlamını soracaktım.
"Sen bilirsin ama her şeye hazırlıklı ol bence..."
* * * * * * *
Sabah okula girer girmez gözlerim Kerem'i aramaya başladı. Ona bu resmin anlamını soracak, sonra resmi geri verip bir daha konuşmayacaktım. Ne harika plan değil mi? Ne harika ne harika(!)
Kantine doğru hareket ettim. Birkaç konuşmamızda sabahları kahve içmezse kendine gelemediğini söylemişti. Belki onu kantinde bulurum diye oraya gidiyordum. Nitekim kantine gider gitmez de onu buldum. Tam soluma doğru dönüktü. Karşısında kim olduğu diğer masalar yüzünden gözükmüyordu. Yürürken onu profilinden inceledim. Hatlarında bakışlarımı gezdirdim. Gerçekten yakışıklıydı. Uzun zamandır onu böyle dikkatli incelememiştim. Sonunda masaya yaklaştığımda yüzümde bir gülümseme olduğunu fark ettim ama gülümsemem yüzümde fazla kalmadı. Çünkü Kerem'in karşısında iki tane kız oturuyordu. Kızlardan biri sarışındı. Üzerinde okul için uygun olmayan kısalıkta bir etek vardı ve tabii ki de topuklu ayakkabılar. Tanrı aşkına nasıl sürekli o ayakkabıların üstünde duruyorlardı? Tamam bazen giyilir ama her zaman?? Hadi ama canının acımadığına kimseyi inandıramaz. Diğer kız ise kumraldı. Öbür kızın aksine kısa ve dalgalı saçları vardı. Sarışının yanında oturduğundan kıyafetini göremiyordum ama masanın altından sütun gibi bacakları görünüyordu. Muhabbetleri baya koyu gibiydi. Kızlar hallerinden gayet memnunlardı özellikle de sarışın olan. Kerem'e çok fena bakıyordu. Hadi dese kimseyi umursamadan üstüne atlayacak gibiydi. Hiç çekinme canım kendi malınmış gibi kullan dememek için zor duruyordum. Kendi malın ne demekse bu arada. Sanki Kerem benim malım ya da bir başkasının.
Masanın yanında uzun sayılabilecek bir süredir elimde tuttuğum bir kağıt parçasıyla dikildiğim için kumral olan beni fark etmiş olacak ki bakışlarını bana çevirip kaşlarını çattı. Onun bu yüz ifadesiyle nereye baktığını merak etmiş olacaklar ki Kerem ve diğer kızda bakışlarını bana doğru çevirdi. Kerem dikkatlice beni süzdü. Gözlerinde yine anlamlandıramadığım bakış vardı. Sonra gözleri elimdeki kağıda takıldı. Bende bakışlarımı sarışına çevirdim. Bana küçümseyici bakışlar atıyordu. Hah işte en nefret ettiğim insan tipi. Böyle insanlara hey ben de senin gibi insanım. Ayrıca hiç de o kadar muhteşem değilsin hatta ben senden daha iyi bile olabilirim demek istiyordum. Sonunda Kerem bu uzun bakışmamızdan sıkılmış olacak ki sözleriyle sessizliği böldü.
"Ne istiyorsun Zeynep?"
Vay bu kadar sert bir başlangıç beklemiyordum ama olsun.
"Şey ben..."
Ah hadi Zeynep konuş.
"Sen ne?"
"Seninle bir şey konuşmam gerek."
"Vay vay vay bu kadar çabuk geleceğini düşünmemiştim. Tamam karşı konulamaz bir cazibem var ama o kadar bağırışa en azından bir hafta sonra gelirsin diye düşünmüştüm. Beni yine hayal kırıklığına uğrattın."
Bu sözleri söylerken yineyi vurgulamıştı. Ayrıca neden yine? Daha önce ne yaptım ki? Hem bir dakika bundan daha önemli bir şey vardı. Neler söylüyordu böyle? Ayrıca o yüzündeki küçümseyici bakış!?! Hadi ama Kerem.
"Merak etme sana o kadar meraklı değilim canım. Sadece önemli bir şey hakkında konuşmamız gerek. Dışarıda."
Kolumu kaldırıp resmi salladım. Resim onun hassas noktasıydı belli ki ve bu kızların yanında konuşmak istemeyeceğini düşünmüştüm. İlk başta kaşlarını çatsa da sonra hemen kendini toparladı ve söylediğim şeyi duymamış gibi davrandı.
"Seni denedim sadece yine alacak mısın diye."
Yaa eminim öyledir.
"O yüzden mi beni çizdin Kerem? Bunları yemiyorum artık. Şimdi bu saçma konuşmayı bitirip düzgünce konuşabilir miyiz lütfen?"
"Woow bu cümleleri bana iki gün önce gözü dönmüş bir şekilde bağıran kız mı söylüyor? Ne demiştin bir dakika. Hah aynen şöyleydi. "Bir daha bana hesap sorma, benden bir şey isteme, benimle konuşma, yanıma bile gelme tamam mı?! Yaklaşma bana."
Haklıydı. Diyebileceğim bir şey yoktu. Resmen kendimle çelişiyordum ve kendimi küçük düşürüyordum. Zaten bunu kızların kıkırdamalarından da anlayabilirdim.
"Gerçekten buna bu kadar çok takıldın mı? Önemli diyorum Kerem, senin hakkında diyorum. Biraz bana yardımcı olamaz mısın?"
"Olamam. Çünkü ben de seninle konuşmak istemiyorum. O resimde sadece seni kandırıp meraklandırmak içindi. Altında muhteşem bir anlam yok. Sadece sana peşimde koşabileceğini göstermek içindi. Bak bir resimde tüm sözlerini yutup ayağıma geldin. İşte bu kadar basitti. Ama illa bir anlam arıyorsan benim resimlerim hep gerçek üstü şeyleri yansıtır. Bu resimde de sen bir savaşçısın ve beni yeniyorsun. İşte ne savaşçı olacak kadar ne de beni yenecek kadar güçlüsün. İki gün önce benimle konuşma bir daha diye bağırıp sonra konuşmak için neredeyse yalvaracak kadar güçsüzsün de. En iyisi sen şu dibinde dolaşan salak çocuğun yanına dön. Zaten yarım saattir bize sert bakışlar atıp duruyor. Çocuğu daha fazla meraklandırma."
Vay canına. Bu. Gerçekten. Sertti. Böyle olacağını düşünmemiştim. Böyle iğrenç bir oyuna getirileceğimi de. Beni kandırmıştı. Resmen rezil etmek istemişti ve de başarmıştı. Bundan zevk de alıyordu üstelik. Bunu yüzündeki o aptal sırıtıştan çıkarmamak elde değildi. Yüzüne tokat atmayı o kadar çok istedim ki o an ama onun yerine sadece gözlerim doldu ve kızarık gözlerimle ona bakmaya devam ettim. Lanet olsun şimdi ağlayacaktım. Son kez beni süzdü ve kendini beğenmiş bir şekilde bana bakıp kısık bir şekilde güldü. İşte şimdi son darbeyi indirmişti. Bana ne kadar salaksın bakışı atmış ve şah mat demişti adeta. Artık dolu dolu olan gözlerimin içinde öfkede vardı. Yanağımdan bir yaş süzülürken elimdeki resmi parçalara ayırdım ve üstüne fırlattım. Ayağa kalktı, üstündeki kağıtları silkeledi ve kızlara kafasıyla işaret verip gideceğini belirtti. Yanımdan geçerken kulağıma eğilip "Hadi ama daha iyisini yapabilirsin." dedi ve gitti. Gözyaşlarımı artık durduramayacağımı hissediyordum.
Baştan beri onu yenmiş gibi gözüken bendim ama aslında son anda darbesini indirip oyunu kazanmayı planlıyormuş. Ben kendimi galip sanıyorken o beni yeneceği anı bekliyormuş. Onu yendiğimi sanıyorken aslında yenilen benmişim. Ben Kerem Sayer'i yenmedim o beni yendi. İşte tam olarak onu yendiğimi sandığım anda oyunu kaybetmiştim...
İçinizden bir türlü barışamadı bunlar diyorsunuzdur eminim ama korkmayın güzel günler yakın. Şimdi bölüme bir göz gezdirince bölümün etkisinde kaldığımı fark ettim:D Ama korkmayın ben öyle saçma şeyler yapmayacağım. Söz:)
Bu bölümü yazmak zor oldu çünkü 3 defa yazdığım yerler silindi ve bu da ister istemez yazma şevkinizi kıran bir şey ama yine de sizi daha fazla bekletmemek adına yazdım. O yüzden umarım beğenirsiniz:))
Okuduğunuz için teşekkürler...
Multimedia'da Birdy-Let Her Go var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Surrender
FanficZeynep, yeni bir sayfa açmak için, yeni başlangıçlar, yeni maceralar yaşamak için çok sevdiği şehre, İstanbula, geri döner. Sadece mutlu olucak, huzurlu olacaktır. Kalp kırıklıklarına, kavgalara, hayal kırıklıklarına bu sayfada yer yoktur onun için...