Yoktu. Gitmişti işte. Herşey bu kadar basit miydi? Bırakıp gitmek bu kadar basit miydi? Demek ki onun için basitti. Tüm bu yaşananları arkasında bırakıp gitmişti. Oturduğum mermerde kıpırdanıp etrafa baktım. Bir Allah'ın kulu yoktu. Ağlıyordum yine. Sekreter kızın dedikleri beynimin içinde yankılanıyordu. "Buğra bey üç gün önce Antalya'daki otele gitti. Ne zaman geleceği hakkında birşey söylemedi" demişti. İlk defa ondan bu kadar uzaktaydım işte. Kötü hissettiriyordu insana. Tamam kavgalı olabilirdik ayrı olabilirdik ama onun burada bir yerde olduğunu bilmek daha iyi hissettiriyordu. Şimdi ona ulaşmak istesem nasıl ulaşacaktım ki? Bayram geçip gidiyordu. Günlerden cumaydı. Karaoke olayının üzerinden haftalar geçmişti. Toparlamaya çalıştıkça batıyordum dibe. Şu an en dipteydim. Daha da batabileceğimi sanmıyorum. Birinin beni buradan çekip çıkarması gerekiyordu ama kimse yoktu. Beni buradan çıkaracak kişi buğra'ydı. Ama o da yoktu. İç çektim. Ne yapacaktım şimdi ben? Onunla konuşup herşeyi halletmek istiyordum. Ayrı kalamıyordum artık. Buna gücüm kalmamıştı. Telefonumdan saate baktım. Akşamın altısıydı. Eve gitmem gerekiyordu. Ama canım hiç istemiyordu. O gelene kadar burada bekleyebilirdim. Ama ne zaman geleceği belli değildi. Belki de hiç gelmeyecekti artık. Kendine orada yeni bir düzen kuracaktı belkide. Beni unutacaktı belki de. Yeni birini bulacaktı belki de. Çok mutlu olacaktı belki de. Telefonum çalmaya başlayınca gözyaşlarımı silip telefonu açtım. Bunu niye yaptım bilmiyorum. Sonuçta telefondaki kişi bunu görmeyecekti.
"Güneş"
"Efendim"
"Yine mi ağlıyorsun sen. Nerdesin söyle? Evde olmadığını biliyorum çünkü. "
"Kaan ben"
Dedim ve sustum. Buğra'nın evinin önünde onu bekliyorum mu diyecektim?
"Evet sen?"
"Kaan o gitmiş. Beni bırakıp gitmiş anlıyor musun? Aklın alabiliyor mu kaan bunu?"
"Güneş kim gitmiş neyi anlayayım ben nerdesin sen yanına geleceğim"
"Buğra'nın evinin önündeyim. Çabuk gel de al beni burdan"
Dedim. Gitmem gerekiyordu. Onun yanına gitmem gerekiyordu. Acaba anneme desem o izin verir miydi gitmeme? İzin vermezse eğer ne yapacaktım ben? Onun gelmesini mi bekleyecektim. Belki de o hiç bir zaman gelmeyecekti. Ben onsuz olmak istemiyordum ki artık. Çok özlemiştim onu. Bana sarılmasını hatunum demesini beni herşeyden kıskanmasını beni öpmesini özlemiştim. O güzelim kokusunu çok özlemiştim. Buğra'yı gördüğüm zanan ilk yapacağım iş ona sıkıca sarılıp kokusunu çekmek olacaktı. Tabi buna izin verirse. Belki de beni elinin tersiyle itecekti. Neyin hayalini kuruyordum ki ben? Şu an önemli olan şey eve gidip annemle konuşmaktı ve annemin de bana izin vermesi gerekiyordu. Önemli olan şey buydu işte. Eğer annem izin verirse direk Antalya'ya gidecektim. Bir araba önümde durunca kafamı kaldırıp arabaya baktım. Kaan gelmişti. Arabadan inip bana baktı. Kaşlarını çatmayı da ihmal etmemişti.
"Hasta olacaksın"
"Neden?"
Deyip dudaklarımı büzdüm.
"Mermere oturuyorsun da o yüzden"
"Yaz günündeyiz kaan"
"Senin bünyen zayıf ama yaz kış dinlemeden hasta olabiliyorsun"
"Bir şey olmaz bana"
Dediğim an hapşırdım. Şaka gibi.
"Kaç saattir bu mermerin üstünde oturuyorsun Allah aşkına? "
"Üç saat olması gerekiyor."
"Çok güzel bravo"
"Tamam ya"
"Kalk gidiyoruz"
"Nereye?"
"Sıcak bir çorba içmeye"
Kaan elini kalkmam için uzatınca elinden tutup ayağa kalktım. Telefonum çalmaya başlayınca arayana baktım. Ayazdı.
"Efendim"
"Nerdesin güneşim?"
"Kaan'layım. Çorba içmeye gidiyoruz"
"Telefonu kaana versene"
Deyince telefonu kulağımdan çekip kaan'a döndüm.
"Ayaz seni istiyor."
"Eh tabi hayranım çok naparsın? "
Deyip telefonu aldı. Güldüm. Haftalar sonra ilk defa gülüyordum. Normal miydi bu?
"Ne var lan göt? "
Böyle de güzel konuşuyorlar birbirleriyle işte. Canım kardeşlerim benim.
"Sen gelme anasını satayım. Bok ye sen"
Artık ayaz ne dediyse kaan gözlerini devirdi.
"İyi tamam gel lan herzaman gittiğimiz çorbası varya oraya gidiyoruz yine. Hadi kapat kapat ya da kapatma fatura nasıl olsa sana girecek"
Deyip güldü. Tabi sonra gülmesi yarıda kaldı.
"Yüzüme kapattı şerefsiz"
"Çocuğa böyle şeyler dersen tabi yüzüne kapatır"
Dedim. Tabi kaan ters bir bakış atınca yerime sindim.
"Pekiii"
...
Ben tavuk suyu çorbası içmeyi tercih etmiştim. Kaan ve ayaz mı? Onlar işkembe çorbası içmeyi tercih etmişti her zamanki gibi. Nasıl içiyorlardı şu çorbayı hâla anlamıyorum.
"Bize adam kesiyormuş gibi bakmayı kes artık"
"Size tabiki de öyle bakmıyorum ayaz"
"Tabi canım tabi"
Deyince ayaz gözlerimi devirip önümdeki canım çorbama konsantre oldum. Çünkü konsantre olabileceğim başka bir şey yoktu. Buğra yoktu. İşte böyle sürekli de aklımdaydı. Tavuk suyu çorbası derken bile aklıma buğra geliyor. Bu normal mi? Bence normal. Ya da değil. Hiç bilmiyorum.
...
Valizimi son bir kez daha kontrol ettim. Valize konabilecek herşeyi koymuştum. Yanıma bikini bile almıştım. Belki buğra beni affederdi ve birlikte küçük mini minnacık bir tatil yapardık ne malum. Bir yanım "saçmalama öyle birşey olmayacak. Buğra seni affetmeyecek" diyordu. Diğer bir yanım ise "sen o tarafa inanma. Buğra seni affedecek ve herşey yoluna girecek diyordu". Şimdi ben hangisine inanmalıydım? Kötü tarafıma inanıp kendimi daha da fazla mahvetmek istemiyordum. Gerçi daha ne kadar nahvolabilirdim ki? Dipteydim şuan. Karanlıkta kaybolmaktan korkuyordum. Beni kimsenin bulamamasından korkuyordum. Ben fazla mı korkaktım? Bir yıldır istediği şeyi kaybeden birisine göre fazla korkaktım aslında. Zaten kaybetmiştim. Neyden korkuyordum ki? Kafam gün geçtikçe karışmaya devam ediyordu. Ve böylelikle bu düşünceler içinden çıkılmaz bir hâl alıyordu. Odamın kapısı açılınca gelen kim diye baktım. Annemdi.
"Valizin üstünden kalk istersen. O öyle kapanmayacak çünkü"
Valizi kapatamıyordum. Bende böyle bir yöntem bulmuştum. Gayet mantıklı bence.
"Anne aşkım baskı yapıyorum ben valiz kapansın diye işte"
Annemin gözünden bir damla yaş düşünce kaşlarımı çattım. Ne demiştim ki ben şimdi?
"Valiz kapanmıyor diye ağlıyorsan darılırım bak valla. Hem zaten kapatacağım şimdi"
Valizi zor bela da olsa kapattım. Oh be dünya varmış.
"Valiz için niye ağlayayım kızım gidiyorsun diye ağlıyorum"
"Anniş bu konuyu üç gündür konuşuyoruz zaten. Orda beş gün kalıp geleceğim işte"
Dediğimde benimde gözlerim doldu.
"Buğra oğlum seni üzüyor demi?"
"Anne buğra bana hiçbirşey yapmadı. Bütün yanlışları yapan benim. Bu yanlışları düzeltmem gerekiyor artık"
Gerçekten de birşeyleri düzeltmem yoluna sokmam gerekiyordu. Ama eğer olmuyorsa da herşeyi orada bırakıp buraya gelecektim. Yapacak başka birşeyim yoktu zaten.
"Bari kaanlar seninle gelseydi kızım"
"Anne aşkım gerek yok. Çocuklar zaten benimle uğraşıp duruyorlar biraz da kendilerine zaman ayırsınlar"
Dedim. Antalya'ya gideceğimden kimsenin haberi yoktu. Babam ve annem biliyordu sadece. Bizimkilere ben haber vermek istemememiştim. Zaten onlar sürekli benimle ilgileniyorlardı birazda kendileriyle ilgilenmeleri lazımdı. Onlara da yazıktı. Gece gündüz benimleydiler resmen. Dinlenmek onların da hakkı sonuçta. Derin bir nefes alıp gözlerimi biricik odamda gezdirdim. Beş gün boyunca burada olmayacaktım ne de olsa. Posterlerimi özleyecektim. Yalan söylemenin anlamı yoktu şimdi.
...
Sonunda diye geçirdim içimden sonunda. Yolculuk tamı tamına 13 saat sürmüştü. Ve tam anlamıyla faciaydı. Yanımda oturan teyze kusup kusup durmuştu. Hayır yani bari kusuyorsun birşey yeme de kusma artık insafsız. Ama kustukça yemek yemiş yemek yedikçe de kusmuştu. Böyle birşey olur muydu ya? Her tarafından tabaklarla yemek çıkarıyordu kadın. Bir yandan yaprak sarması diğer bir yandan da börek yiyordu. Hatta böreğin arasına yaprak sarması koyup yetmişti. Tabi üstüne de bir şişe ayran içmişti. Hey yavrum hey. Zorla bana da yedirmişti. Ama o yediklerini yarım saat sonra kusarken ben kusmamıştım. Farkımız buydu işte. Arkada sürekli ağlayan bir çocuk vardı. Annesi onu bir türlü suusturamamıştı. Kulaklığım olmasına rağmen ki son seste dinliyorum şarkılarımı ama yine de çocuğun sesini duymuştum. Sürekli vızıldıyordu mübarek. Ne istediğini bilsem belki birşeyler yapardım ama bilmiyordum işte ne istediğini. Ve otobüslerin olmazsa olmazı iki tane apaçi vardı. Allah'ım onları görünce gözlerim baya bi kanadı yani. Mübarekler ülkedeki bütün jole stoklarını bitirmişler. O saçlar neydi öyle? Daha fazla hatırlamak istemiyorum ben. Neyse artık. Telefonum çalmaya başlayınca telefonumu cebimden çıkarıp arayan kişiye baktım. Anne aşkımdı.
"Efendim anniş"
"Kızım vardın mı otele?"
"Evet anne aşkım otelin kapısının önündeyim işte"
"Tamam kızım bir sıkıntı yok demi?"
"Yok anne aşkım hiçbir sıkıntı yok. Olursa zaten ben seni ararım. "
"Tamam kızım. Görüşürüz hadi"
"Görüşürüüüz"
Diyerekten telefonu kapatıp cebime koydum. Kafamı kaldırıp otele baktım. Tek kelime ile harikaydı. Mor taşlar ile süslenmişti dışı. Altın sarısı harflerle de "BEGONYA OTEL" yazılmıştı. Değişik bir isimdi. Ama güzeldi de. Acaba otelin adını kim koymuştu? Sonuçta otelin buğralarındı. Derin bir nefes alıp otele giriş yaptım. Umarım herşey güzel giderdi. Resepsiyona ilerledim.
"Merhaba nasıl yardımcı olabilirim?"
Deyince resepsiyondaki kız konuşmaya başladım.
"Merhaba ben daha önce arayıp oda ayarlamıştım kendime şimdi de odamın anahtarını almak istiyorum. "
"Tabi efendim. Hemen bakıyorum. İsminiz neydi?"
"Güneş özdemir"
Deyip etrafa baktım. Herkes kendi çapında eğleniyordu.
"Buyrun odanızın anahtarı altıncı kat 406 numaralı oda "
"Teşekkür ederim. "
"Rica ederim"
Valizimi sürükleyerek asonsöre bindim. Altıncı kat. Bu otel kaç katlıydı acaba? Altıncı kata gelince yine ve yine valizimi sürükleyerek asansörden çıktım. Allah'ım bu valizim niye bu kadar ağırdı? 406 numaralı odaya gelince valizimi bırakıp anahtarı kapının deliğine soktum. O anda yanımdaki odanın kapısı açılınca kafamı kaldırdım. Bu buğraydı. Ne yani odalarımız yan yana mıydı? Bu nasıl bir tesadüftü? Evren bile bizi sürekli birleştirirken ayrı kalmamız çok saçmaydı. Buğra'nın nefesi yüzüme çarpıyordu. Çok yakındık. Ne yapacağımı şaşırmıştım? O ne yapacaktı acaba? Nefeslerimiz birbirine karışırken gözlerimi kapattım. Ve olacakları beklemeye başladım.Veeee ben geldim. Bir bölümün daha böylelikle sonuna gelmiş bulunmaktayız. Barışmalarını dört gözle beklediğinizi biliyorum. Ama neyin ne olacağı belli değil daha. İpucu vermiyorum zaaa. Neyse bol bol yorum yapın hepsini okuyacağım. Votelemeyi de unutmayın. Bir daha ki bölümde görüşüz hoşçakalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FAME'E AŞIK OLDUM
HumorO sırasında Özge ile konuşurken ben onu izlerdim. O kantinde çayını içerken ben yine onu izlerdim. O basket oynarken ben yine onu izlerdim. O yazı yazarken ben onu izler ve ne kadar muhteşem kalem tutuyor diye düşünürdüm. Kısacası ben onu izlemey...