Aşk neydi? Sadece basit bir duygudan ibaret miydi? Bence değildi. Aşk vazgeçemekti. Karşımızdakini haddinden fazla sevmekti. Karşımızdakinin tüm kusurlarını bilerek sevmekti hatta ve hatta o kusurlara sımsıkı sarılmaktı. Aşk onun kokusunu unutamamaktı. Aşk ona birşey olduğunda, canı yandığında aynı şeyi kendimizde oluyormuş gibi hissetmekti. Aşk onu yanındayken bile özlemekti. Aşk onun ağzından çıkacak olan kelimeyi heyecanla beklemekti. Aşk onu gördüğünde kalbinin göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi olmasıydı veya onu gördüğünde ellerinin içinin terlemesiydi ya da onu gördüğünde ne konuşacağını şaşırmaktı. Yedi yirmi dört onu düşünmek ve hep onunla birlikte olmak isteğiydi. O her ne yaparsa yapsın onu unutamamaktı. İşte aşk bunların hepsiydi. Aşk içinde sevgiyi anlayışı vefayı fedakarlığı merhameti bulunduran ve herkesin bir kere de olsa tatması gereken lezzetli mi lezzetli bir pastaydı. Hemde çikolatalı bir pasta. İşte aşk buydu.
Düşüncelerimden sıyrılıp komidinde duran telefonumu elime alıp saate baktım. Saat öğlenin biriydi. Ve ben yataktan kalkacak gücü kendime bulamıyordum. Kendimi halsiz ve kırgın hissediyordum. Canım hiçbirşey yemek istemiyor ve hatta hatta yerimden kalkmak dahi istemiyordum. Hasta olmuştum işte. Dün güneş başıma geçti kesin o yüzden böyle oldum. Oteldeki ikinci günümdü gitmeme son üç gün kalmıştı ve ben birşey yapamamıştım. Ki bugün birşey de yapabileceğimi zannetmiyorum.BUĞRA'NIN AĞZINDAN
Saat öğlenin biri olmasına rağmen güneş odasından çıkmamıştı. Şezlongta uzanmayı bırakıp hızlıca otelin içine giriş yaptım. Acaba kötü birşey mi olmuştu? Eh be oğlum kızı ne diye tek bırakıyorsam. Gerçi bırakmayıp ne yapacaktım ki ? O beni bırakmıştı ve biz şu an ayrıydık. Bu siktiğimin gerçeği hiçbir zaman aklımdan çıkmıyordu ve çıkmayacaktı da. Güneş'in kapısının önüne gelince durdum. Kapıyı tıklatsam ve o da kapıyı açsa ne diyecektim ki? "Biz ayrıyız ama seni köpek gibi merak ediyorum o yüzden sana bakmaya geldim mi? " diyecektim. Olmazdı. Bu çok saçmaydı. Böyle yapamazdım. Aklıma gelen fikirle gülümsedim.GÜNEŞ'İN AĞZINDAN
Duş almam az da olsa beni rahatlatmıştı. Kapım tıklatılınca ayağa kalktım. Buğra gelmiş olabilir miydi? Ahh kimi kandırıyorum tabiki buğra olmazdı. Çocuk beni umursamıyordu ki. Umursasaydı eğer şu an herşeyi bırakıp yanımda olurdu ama yoktu işte. Omuzlarım yine bu gerçek ile bir anda çöktü. Kapıyı açtığımda bir görevli görmem ile kaşımı havaya kaldırdım.
"Buyrun"
"Oda servisi"
Diyerekten odanın içine girdi. Hayır yani ne alaka? Oda servisi nedir ya? Durduk yere oda servisi mi yapılır? Bu saçma değil mi?
"İyi de ben birşey istemedim ki. Bu yemekleri neden getirdiniz?"
"Şey çünkü-"
Telefonum çalmaya başlayınca arayana baktım. Annemdi. Tam zamanlama.
"Neyse tamam oda servisi için teşekkür ederim. Gidebilirsin"
Dediğimde çocuk anında odayı terk etti. Kapımın kapalı olduğuna emin olduktan sonra telefonumu açtım.
"Güneş kızım"
"Efendim anne aşkım"
"Napıyorsun kızım iyi misin?"
"İyiyim annecim odamda oturuyodum öyle sen napıyorsun babam napıyor?"
İyiyim demiştim. Azıcık yalan söylemiştim anneme. Ama ne yapayım bende şimdi. İyi değilim buğra ile aram bir türlü düzelmiyor aksine herşey daha da kötüye gidiyor diyemezdim. Desem kadın kalpten giderdi. Annemi üzmeye hakkım yoktu sonuçta.
"Bizde iyiyiz kızım baban her zamanki gibi işte. Bende şimdi kurabiye yapacaktım. Aklıma sen geldim dedim bir bakayım kızım napıyor?"
"Kurabiye mi ayyy en sevdiğim. Neyse artık gelince iki üç tepsi yaparsın yerim bende"
"Yaparım kız tabi ki yaparım. Neyse kızım bir diyeceğin var mı? Bir sıkıntı olmadığına eminsin demi?"
"Eminim anne aşkım hiçbir sorun yok"
"Görüşürüz"
"Görüşürüz anne"
Diyerekten telefonu kapattım. Ve önümde duran yemeklere baktım. Oda servisiymiş. Ne alaka hâla anlamış değilim. Gerçi şu an bunu da düşünmek istemiyorum. Düşünmem gereken daha önemli şeyler var sonuçta.BUĞRA'NIN AĞZINDAN
Çocuğa gerekli bahşişi verip gönderdim. Gayet iyi iş çıkarmıştı. Güneş'in durumunun pek iyi olmadığını söylemişti çocuk. Rahatsızdı işte. Ve ben hiçbir bok yapamıyordum. Ne yapılırdı bu durumda? Yatağımda otururken bir yandan da düşünüyordum. Buralara kadar gelmişti. Amacı neydi? Benimle barışmak için mi gelmişti? Bu kadar zaman geçmişti ayrılalı ve ah hay ben böyle işi sikeyim. Beynimdeki düşünceler birbirine girmişti anasını satayım. Ayağa kalkıp boydan boya olan camı açtım. Balkona çıktığımda elimi cebime atıp bu aralar vazgeçemediğim parlıamentimi çıkardım. Paket bitmek üzereydi yine. Bir tane çıkarıp paketi tekrar cebime koydum. Çakmağımı da diğer cebimden çıkarıp sigaramı yaktım. Fazla iyiydi. Çıkan dumanı havaya doğru üfledim. Sağlığa zararlı diyorlardı ama sağlığa asıl zararlı olan şey şu duygulardı çektiğimiz acıydı ve bu acıları bize yaşatan insanlardı. Kısacası insanlar sağlığa zararlıydı. Telefonum çalmaya başlayınca arka cebime koyduğum telefonumu çıkardım. Diğer elimde ise sigaram vardı. Telefonu hemen açtım.
"Validem"
"Oğlum iyi misin?"
"İyiyim sultanım sen nasılsın?"
Yalandan kim ölmüş ki sonuçta. Kötüydüm ama bunu etrafa yaymaya da gerek yoktu. Anlayan zaten alıyordu.
"Sesin hiç öyle gelmiyor ama. Napıyorsun sen bakayım? "
Sigara içiyorum diyemezdim.
"Balkondan dışarıyı izliyorum"
"Gelmiyecek misin artık bak kaç gün oldu?"
"Daha değil sultanım. Geleceğim zaman şimdi değil. "
"Ne zaman peki o zaman"
"Bilmiyorum ama ne çok erken ne de çok geç diyelim"
"Tamam oğlum sen bilirsin ama çok bekletme bak beni."
"Tamam sultanım hadi görüşürüz"
"Görüşürüz oğlum"
Telefonu kapatıp arka cebime koydum. Sigaram ise sönmüştü. Sigaramı aşağı atıp bir yenisini yaktım. İşte bu kadar basitti. Dumanı içime çekerken etrafa baktım. Yan balkonda güneş duruyordu. Demirlere yaslanmış bana bakıyordu. Ve ben daha yeni fark ediyordum. Rengi gerçekten soluktu. İyi değildi. Bu götten ayrılık ikimizinde anasını ağlatmıştı işte. Karanlığı aydınlatan lambalar onu görmemi kolaylaştırıyordu. Akşam olmuştu bile. Zaman böyleydi işte. Bir varız bir yokuz. Yarın ne olacağını bilmiyoruz ve yaşıyoruz. Belirli bir çizgi dahilinde yaşıyoruz işte. Sigaranın son dumanını da üfleyip izmariti yere attım. Ve hızlıca odama girdim. Onu görünce bir başka oluyordum yine ve yine. Ona karşı olan bu duygularım bitmiyordu hiç. Sanki bitmemek için yemin etmişti duygularım. Ona karşı içimde zerre kadar nefret yoktu. İlk gün ki gibiydi herşey benim için. Onu hâla hayvan gibi seviyordum. Sadece kırgındım kızgındım. Yoksa onu öyle hemen silmiş değildim. Ki hemen silemezdim de zaten. Onca yaşanmışlıklar vardı. Hemen hepsini nasıl ateşe verebilirdim. Gözümün önünde hepsinin yanmasını nasıl izleyebilirdim ki? Bunlar basit şeyler değildi. Hele konu bizsek hiçbirşey basit değildi ve olamazdı da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FAME'E AŞIK OLDUM
HumorO sırasında Özge ile konuşurken ben onu izlerdim. O kantinde çayını içerken ben yine onu izlerdim. O basket oynarken ben yine onu izlerdim. O yazı yazarken ben onu izler ve ne kadar muhteşem kalem tutuyor diye düşünürdüm. Kısacası ben onu izlemey...