" Yine de beddua edemem sana;
Allah ne mutluluğun varsa versin... "Özdemir Asaf
Miran, abisinin telefonundan sonra vakit kaybetmeden konaktan çıkmış, Ali'nin gidebileceği yerlere bakmaya başlamıştı. Ama baktığı hiçbir yerde kardeşini bulamamıştı. Üstelik hiçbir arkadaşı da nerede olduğunu bilmiyordu.
Saatler sonra umudunu kaybettiğinde, çalan telefonu ile vakit kaybetmeden adamların haber verdiği adrese gitmiş, ama geç kalmıştı. Ali ve Dicle o gelmeden dakikalar önce askerlik arkadaşına ait olan evden ayrılmış, kimsenin onları tanımadığı sürgün topraklara gitmişlerdi.
Miran, göğsünde oluşan ve gittikçe büyüyen baskıyla konağa dönmüştü. Konak kapısında öylece durmuş, sıkıntıyla nefesini vererek içeri girmişti.
Gülümser hanım gözünden akan yaşlarla kapıdan giren oğlunu görmüş, hızla yanına giderek ellerini oğlunun göğsüne koymuş;
" Miran, Ali'm nerede? buldun mu onu? " demişti.
Miran, umutla bakan annesinin gözlerine bakmış, başını iki yana sallamıştı.
" Nasıl bulamadın? Arif'in yanına gitmiştir. Oraya baktın mı?
" Ana, Ali yok! Kaçmışlar... "
" Doğru değil! " demişti Gülümser hanım korkuyla oğlunun göğsüne vurarak.
" Doğru ana! Doğru! " demişti Miran tüm bedenine yayılan korkuyla.
Korkuyordu... Çünkü biliyordu Mirza Şiyar'ın öfkesini. Korkuyordu... Çünkü ne derse karşı çıkamayacak belki de silahlar çekilecekti.
" Ne yapacağız baba? " demişti Serhat babasına dolu gözlerle bakarak.
Hasan ağa, çaresizce bakmıştı oğluna. İçindeki yangın o kadar büyüktü ki, nefes dahi alamıyordu. Ali'nin kız kaçırmasından çok, Şiyar'ların kızını kaçırması içini parçalıyordu. Kendini suçluyordu aslında. Ali ona konuyu açtığında dinlemediği için, onu bile bile yanlışa ittiği için kendinden nefret ediyordu.
Korku bedenine yayılmıştı bir kere. Hiçbir şeyden korkmayan Hasan ağa, yıllar sonra aynı acıyı yaşamaktan ölesiye korkuyordu.
Serhat, babasının başını eğmesi ile öfkeyle elini saçlarından geçirmiş, sakin kalmaya çalışmıştı. Ardından karısına dönerek;
" Siz yukarı çıkın Dilan, her ne olursa olsun aşağıya inmeyin. " demişti öfkeli sesi ile. Ardından etrafana bakmış; " Rozalin nerede? " demişti kaşlarını çatarak.
" Rozalin, babamlara gitti. Havin ile işleri varmış. "
" Tamam. Siz çıkın yukarı! "
Karaca konağında gergin bekleyiş devam ederken, herkes çaresiz olacakları kestirmeye çalışmıştı. Çaresizlik tüm ailenin içine korku salmış, hepsini yakmıştı.
Serhat ve Miran öfkeden nefes dâhi alamıyor, Ali'nin yaptığının sonuçlarını kestirmeye çalışıyorlardı. Aslında olacak şeyi ikisi de çok iyi biliyor, kendilerini en kötüsüne hazırlamaya çalışıyorlardı.
Şiyar'lar da onlardan farksız değildi. Saatlerdir her yerde Ali ve Dicle'yi aramış ama hiçbir yerde bulamamışlardı.
Mirza, tüm hücrelerine işlenen öfkeyle soluğu Karaca konağında almıştı. Çok öfkeliydi genç adam. Öfkesi herkesin eceli olacaktı.
" Hasan ağa! Çık dışarı. " diyerek avazı çıktığı kadar bağırmıştı Mirza ağa öfkeyle avluya adım attığı an da.
'' Kendine gel Mirza ağa! Desturun yokmudur, evime nasıl böyle girersin? " demişti Hasan ağa ardından gelen Serhat ve Miran ile salondan çıkarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ROZALİN...(Söz Serisi 1)✔
RomanceRozalin, içinden geleni yapmış, karşılık vermişti Mirza' ya ama, sırtı yatağa değdiği anda aklına gelen şey ile buz kesmiş, duraksamışdı. " SEN, KARIM OLMAYA LAYIK DEĞİLSİN! " Rozalin, zorda olsa Mirza'dan ayrılmış, elini göğsüne koyarak kendinden...