Dinmeyen Öfke...

41.7K 2.1K 239
                                    


Ama ben en çok şeyi,
En kısa zamanda sana söyledim.
Yalnız sana....

Özdemir Asaf






Rozalin, aşağıya baktığında gelen ailesini görmüş, içinde oluşan mutlulukla Mirza'ya dönmüştü ama Dicle'yı gören Mirza'nın gerilmiş ve öfkelendiği her halinden belli olan duruşu ve bakışı ile yüzündeki gülümsemesi solmuş, elini trabzanları sıkıca tutan Mirza'nın elinin üstüne koymuştu.

" Mirza! İnelim mi? "

Mirza, bakışlarını Rozalin'e çevirmiş, başını sallayarak elini karısının beline koyarak önden inmesi için yönlendirmişti.

Rozalin, attığı her adımla mutluluğu ve heyecanı artıyor, âdeta kelebek olmuş uçmuştu.

" Hoş geldin amca! " diyerek sarılmıştı amcasına. Çok özlemişti. Hele ki, bir bebeği olacağını öğrendiğinden beridir, hem amcası hem de yengesine koşup söylememek için kendini zor tutmuştu.

Amcası ve yengesi Rozalin'e anne ve babasızlığı bir gün bile aratmamışlardı. Bu mutluluğu onlarla paylaşmayı çok istiyor, ama risk tam anlamıyla geçmeden kimseye bir şey söylemek istemiyordu.

" Seni böyle gözlerinin içi gülerken gördüm ya, çok hoş buldum kızım! " demişti sıcacık gülümseyerek Hasan ağa.

Ardından Rozalin tüm ailesini tek tek sarılıp öpmüş, yengesinin koluna girerek salona yönelmişlerdi. Yemekler yendikten sonra herkes koltuklara geçmiş koyu bir sohbete başlamışlardı.

Mirza, ne misafirler geldiğinde ne de yemek boyunca konuşmamış, sorulan sorulara kısa cevaplar vererek geçiştirmişti. Her ne kadar bu ortamda bulunmak istemese de, ne babaannesinin sözünü, ne de Rozalin'in mutluluğunu bozmak istemiyordu. Zaten bu gece oturup istemediği yüzlere bakma sebebiydi Rozalin. Bir de bunun için üzülsün istemiyordu.

Mirza, Rozalin'e baktığında yengesine gülerek bir şeyler anlattığını görmüş, gülüşünde âdete kaybolmuştu.

Hasan ağa, hem Berzan ağa, hem de Dilaver bey ile konuşurken bir gözü sürekli Rozalin ve Mirza'daydı. Aylar geçmiş ama Hasan ağanın korkusu geçmemişti. Emanetinin onun çaresiz kalışı ile berdele kurban gitmesi onu fazlası ile yakmıştı. Ama Mirza'nın Rozalin'e olan bakışlarını akşamdan beridir sürekli yakalıyor, içinde olan yangına biraz da olsa su serpiyordu.

Mirza, Rozalin'in gülüşünde kaybolurken farkında olmadan onun da yüzünde tebessüm oluşmuştu. Bir süre daha öyle karısına bakmış, ardından başını çevirmişti ki, elinde tepsi ile içeri giren Dicle'yi gördüğünde gülümsemesi yüzünde solmuş, anında kaşları çatılmıştı. Mirza daha fazla içeride duramamış, salondan çıkmıştı.

Rozalin, giden Mirza'nın ardın sıkıntıyla nefesini vermiş, tıpkı onun gibi Mirza'nın ardından dolu gözlerle bakan Dicle'ye dönmüştü.

" Alışacak, üzme kendini! " demişti yanına oturan Dicle'ye gülümseyerek.

" Abim hiç bir zaman beni affetmeyecek! " demişti ağlamaklı sesi ile Dicle.

" Affedecek ama sadece biraz daha zamana ihtiyacı var. Üzme sen kendini. "

" O kadar iyisin ki Rozalin. Ali'de ben de sana karşı o kadar mahçubuz ki. "

" Devamını getirme Dicle! Olanları değiştiremeyiz! Kaderimiz de bu varmış, kendini de artık üzme. Hem sen üzülürsen bebeğin de üzülür. " demişti Rozalin Dicle 'nin sözünü keserek.

Dicle, yüzünde oluşan buruk gülümseme ile Rozalin'in elini sıkıca tutarak elleri arasına almıştı. Ardından Gülümser hanımın Hasan ağaya söylediği şey ile bakışlarını oraya çevirmişti.

ROZALİN...(Söz Serisi 1)✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin