Kahve mi çay mı?

1.1K 89 12
                                    

Gün ışığı okyanusun üstünden yansıyıp odama vurduğu gibi uyanmış biraz pencereden dışarıyı izlemiş sonra ağır aksak sersem vücudumla banyoya gitmiştim. Duşumu almış üstümü giymiş hazır ve nazır şekilde çalan kapımı açıp Han'a günaydın demiştim ve birlikte kafeye inmiştik.... Demeyi gerçekten çok isterdim ama olaylar böyle gelişmemişti.
Han'ın kapı vurmasına uyanmış bir yandan ertelenen alarmımı susturmaya çalışıp diğer yandan Han'ın dediklerini dinlemeye çalışıyordum. Bu arada saat dokuz olmuştu çoktan ve benim mesaim sekizde başlıyordu... Han'ın yüzüne kapıyı kapatıp artık karışıklıktan asla adam olmaz dediğim saçlarımı bir tokayla bağlarken diğer taraftan pantolonumu giyiyordum. Her şey çok karışıktı. İlk iş günümde azarı yemiştim resmen. Bir saat gecikmiştim. Lanet alarmı neden duymamıştım ki ?! Yüzümü yıkamış mıydım?...Banyoya koşup diş fırçalama, tuvalete gitme, yüz yıkama işlemlerini gerçekleştirdim. Duşa üzgün bir bakış atıp koşar adım kafeye indim.
Benim odamdan çıktıktan sonra iki kat merdiven iniyorduk ve kafenin arkadaki bahçe kısmına çıkıyorduk. Ordan içeri girdiğimizde mutfaktaydık ve bugün benim işim mutfaktaydı. Galiba bulaşık yıkayacaktım... Şimdilik konuşmamın gerekmediği işlerle uğraşacaktım belki daha sonra baristalığa yükselebilirdim. İçimden güldüm. Umarım kahvelerin yarısını ben tüketmezdim çünkü kahve içmeyi de yapmayı da çok severdim. Dün geceden yıkanan bulaşıkları Han'ın yardımıyla raflara dizdim. Mutfağa ağır adımlarla büyükanne gelmiş bense onun yüzüne utancımdan bakamamıştım insan ilk iş gününde geç kalır mıydı?! Üstelik büyükanne ben geliyorum diye birkaç Türkçe kelime bile öğrenmişti. Gerçekten sinir bozucuydu bugün olanlar.
Ben yukardaki rafa tabakları koyarken biri koluma dokunmuştu, bu büyükanneydi. Yüzüme bir gülümseme yerleştirip günaydın demiştim.
'Günaydın, problem değil.' Demişti. Yine Türkçe konuşmuştu. Kapıda duran Han'a göz ucuyla baktım. Açıklama yapmasını istiyor gibiydim benim bakışlarımı izlemiş büyükanne de Han'a bakarak Korece bir şeyler demişti. Han da bana dönüp
'Büyükannem bugün geç kalmanı sorun etmediğini söylemek istedi. ' deyip içerdeki işine geri döndü.
Ben de büyükanneden bugün için özür diledim. Yarın daha sıkı çalışacağım diyemedim çünkü Kore diline çok hakim değildim.
Günün ilerleyen saatlerinde kafedeki kalabalık artmış benim iş yüküm de ona paralel olarak artmıştı. Sürekli birileri geliyor sipariş veriyor ve yedikleri içtikleri şeylerin hepsi bulaşık çıkartıyordu. Biraz hava almak için dışarı bile çıkamamıştım. Açıkçası arkada çalışmaktan sıkılmıştım. Benimle beraber mutfakta çalışan otuzlu yaşlarında bir kadın daha vardı onunla hiç konuşmamıştık ama anladığım kadarıyla o da günün menüsünü hazırlıyordu. Kafede en çok hoşuma giden şey de bu olmuştu. Günün menüsü vardı mesela bugün havuçlu kek yapılmıştı. Diğer klasik yiyeceklerden de vardı ama özel olarak böyle menülerin çıkarılması çok güzeldi. Gittiğim kafelerde farklı tatlar denemek için günün menüsünden taze çıkmış kekler,kurabiyeler, pastalar sipariş etmeyi severdim. Yemeyi de severdim. Bana hep sıcak bir ortamı anımsatırdı, burası da öyleydi benim için. Hiç değilse şimdilik... Polyannacılık yapan biri değildim ama denemekten kolay kolay vaz geçmezdim. Denemeden pes etmezdim, bu iyi bir şeydi. Buraya gelebilmemi tamamen bu huyuma borçluydum. Bir de BTS konserine gidebilsem herhalde amacına ulaşmış, zafer kazanmış bir lider gibi hissedecektim.

Bir ara kafenin ön kısmına geçip kalabalığa baktım. Han'ın dediği kadar vardı, yarısı turistti ve Han onlarla hep İngilizce konuşuyordu. Bu benim için sevindirici haberdi mutfakta çok kalmayabilirdim. Birkaç sipariş aldıktan sonra arkaya doğru geçti Han ve laptoptan bir müzik açtı. Bighit'in giriş jeneriği çalınca bir afalladım. Ardından gelen şarkı sözleri beni olduğum yere çivilemişti. Sonra gülümsediğimi fark ettim. BTS- blood,sweat & tears çalıyordu. Türkiye'de kpop nadir ama çoook nadir çaldığı için bir yerde BTS duysam aaa burda da çalıyor tribine girerdim ama burası KORE'ydi. Yüzümü ovuşturup kendime güldüm ve müzik eşliğinde arka tarafa geçtim. Belki daha sonra müzik listesini ben ayarlayabilirim diye de düşünmeden edemedim.
Günün sonunda Han ve ben elimize hazır noodle almış sahile doğru yürüyorduk. Gün boyu ikimiz de arı gibi çalışmıştık. Gerçekten hayallerde her şey daha kolaydı ama işin içine girince eziyetten başka bir şey değildi tüm bunlar. Tek hedefim BTS konseri için biletti. Onu elde ettikten sonra tüm bunlara değecekti.
'İlk günün nasıldı?' Han bir yandan sesli sesli noddle yiyor diğer yandan benimle konuşmaya çalışıyordu. Bense açlıktan ölmek üzereydim. Ağzıma noddle yerleştirip seslice içime çektikten sonra ağzım dolu konuşabilmiştim. Dilim yanıyordu.
' Çok ama çok yoğundu. Arkada işimiz hiç bitmedi ki hava almaya sadece bir kere müşteri tarafına gelebildim. ' bunları gülerek söylüyordum. Han da gülmüş devam etmişti.
' Yarın benim yanımda çalışmaya hak kazandın öyleyse'
'Gerçekten mi?' O kadar çok sevinmiştim ki o heyecanla sesim çok gür çıkmıştı. Daha sessiz şekilde ' Gerçekten mi?' Diye yineledim. Han hallerime bir kahkaha atmış kafasını öne arkaya olumlu şekilde sallamıştı.
'Bugün sıkı çalıştın yeni kız, bir ödülü hakkettin diye düşünüyorum. Umarım kafe içinde de iyi çalışırsın. ' dedi ve noddle yemeye geri döndü.
' Merak etme iyi çalışacağım. Zaten gelenlerin yarısı turistti sıkıntı çekeceğimi düşünmüyorum.' Deyip dalgaları izledim. Gerçekten çok sevinmiştim.
'Ben de orda olacağım seni yönlendirebilirim ama bu sefer biraz daha erken kalkmaya çalış mesai sekizde unutma.' Manidar konuşmasıyla kafamı öne eğdim. Bazen çok salaktım.
'Han, bir şey sorabilir miyim?'
'Tabi' dedikten sonra dikkatlice bana baktı
' Yarınki müzik listesini ben ayarlayabilir miyim?'
'Hımm, ağır metalci değilsen tabiki ayarlayabilirsin.' Deyip gülmüştü. Benimse metal dinlediğim zamanlar da olmuştu......Teşekkür edip yemeğime döndüm.
Daha fazla vakit kaybetmeden odama çıktım güzel bir duş alıp kendime gelmiştim. Açık kahve saçlarımı havluyla kuruturken yatağıma oturdum. Laptobu fişine takmış açma tuşuna basmıştım. Açılma sesiyle hemen müzik listemi kurcalamaya başlamıştım. Bu o kadar mühim bir iş değildi ama benim için öyleydi. Her şey dört dörtlük olmalıydı. Hem BTS şarkıları hem de yavaş giden kafe ortamına uygun şarkılar seçiyor düzenlemeler yapıyor listeye sırayla ekliyordum. Şu an sırası bile benim için önemliydi. Listede gezinirken buraya gelmeden önce üstünde çalıştığım bir şarkıma denk gelmiştim. Utana sıkıla oynat düğmesine basmış çok sonradan kendi sesimle dolan odada yüzümü kapatıp şarkıyı dinler olmuştum. Yazdıklarımı kimseye göstermezdim, şarkılarımı dinletmezdim de. Bilmiyordum, onlar fazlasıyla özeldi. Birine dinletmek, göstermek içindeki duyguları söküp alacak gibi hissederdim. Zaten o kadar da iyi olduklarını düşünmüyordum. Bu dinlediğim ise bunalımdaki günlerimi yansıtan yavaş melodik ve buhranlı bir şarkıydı. Dinlerken o kadar çok düzeltme buluyordum ki mükemmeliyetçi ruhum emeğimi baltalıyordu. Halbuki bu haliyle de güzeldi ama illa bir düzeltme, yanlış, vurgu eksikliği bulmak zorundaydım; huyum buydu. Şarkıyı yarıda kesmiş  uyuklayan gözlerimle saate bakmıştım. Gece bir etmiştim yine saati. Yarın da geç kalırsam telafisi olmazdı. Laptobu yere koyup yatağın içine kaydım ve o anda uyuyakaldım.
Sabah gün doğmadan uyanmış duşumu almış üstümü giyinmiş kafeye inmiştim. Kahve bölümüne geçip bu sabah kahve mi içsem yoksa çay mı diye düşünürken elim kahve fincanlarına gitti. Daha vaktim vardı değişik bir şeyler yapabilirim diye düşünmüştüm ama daha sonrasında gözüm almamış kendime bir americano yapmıştım. Yiyecek bir şeyler alıp müşteri kısmına geçmiş Han'ım yanına oturmuştum. O bir yandan kahvesini yudumluyor diğer yandan bana bilgi veriyordu. Bugün gelecek olan turist kafilesinden ve daha sonra Seul'den gelecek olan çok özel misafirlerinin olduğunu söylemişti. Kafile sabah saatlerinde gelecek kahvaltı edip öğlene gitmiş olacaktı. Diğer misafirler ise akşam üzeri gelip akşamı burda geçirecekti.
'Kafeyi kapatacağız onlar için'
'Kafeyi kapatmak mı? Neden ki çok mu önemli kişiler gelecek, benim içerde mi durmam lazım yoksa burda mı? ' bir an telaşlanmıştım tekrar mutfağa gitmek istemiyordum.
' Hayır hayır normal işini yapsan yeter ve evet önemli kişiler. Ha bir de onlar gelmeden telefonları toplayacağım ona göre .' Dedi ve kalkıp gitti. Kafamda bir sürü soruyla masada kalakalmıştım. Devlet büyükleri mi geliyordu yoksa? Hem telefon toplamak da neydi? Saçmalıktı ne yapacaktım gizli görüntü filan mı alacaktım....
İlerleyen saatlerde turist kafilesi gelmiş kafeden çok memnun kalmışlardı. Bir yandan dün gece ayarladığım müzikler çalıyor diğer yandan kafenin kalabalığı ile tatlı bir koşturma şeklinde müşterilerle sohbet ediyordum. Bugün günün menüsünde cheesecake vardı. Benim de sevdiğim tatlılardandı hemen hemen herkese önermiştim ve hemen hemen herkes de sipariş vermişti. Bu hoşuma gidiyordu. Han bugün telefon trafiğinden müşterilerle ilgilenemiyordu, sadece tezgah arkasında kahveleri hazırlıyor servis işini ise ben üstleniyordum. Bununla bir sorunum yoktu birkaç kez Korece bir şeyler söylemeye çalışmıştım ama söyleyememiştim. Müşteriler ise bunu içtenlikle sevimli bulmuşlardı . Kendime gülüyordum bazen gerçekten aklım almıyordu burda olabildiğime.
Sabahki turistlerden sonra ağır bir temizliğe giriştik onlar kalabalıktı biz ise azdık. Basıl yetiştik nasıl akşamki misafirlere hazırlandık hiçbir fikrim yoktu. Bir ara üst kata çıkıp tekrar duş almıştım. Özenli bir şeyler giyinmiş yüzüme de birkaç bir şey sürmüştüm. Sadece ben değil diğer herkes özenmişti. Büyükanne hariç o hep çok tontondu... Misafirleri beklerken ben arkada cheesecakeleri ayarlıyor servis tabaklarını özenle seçiyor bardakları gözden geçiriyordum. Gerçekten heyecanlanmıştım. Kim gelebilirdi ki ? Herkes heyecanlıydı. Anlayamıyordum. İçerden gelen kapı açılma sesi birden kafeye hakim olan o gürültü hızlı adımlarla müşteri kısmına geçmemi sağlamıştı.
Bir an olduğum yerde kaldım. Mutfağa dönmeyi düşündüm. Kalbim ağzımda atıyordu. Dayandığım masaya birkaç görevli oturdu ve ben sadece gülümseyebilmiştim. Onun önündeki masada tam yedi kişi oturuyordu.
Kim Namjoon, Kim Seokjin, Min Yoongi, Jung Hoseok, Park Jimin, Kim Taehyung, Jeon Jungkook.... BTS.


Helööö herkese !!!! Görselde yoongi yok ama olsun ilerde o da olur :) iyi okumalar hepinize. 
Yazarınız; minimonijoonie

Joon | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin