Şans

659 59 6
                                        

'Hemen gitmeyeceğiz değil mi' demişti Lavi.
'Hayır, zaten iznimi aldım. Biraz Seul'de gezeriz, yapmak istediğimiz şeyleri yaparız.' Demiş bir şeyler yemeye devam etmiştim.

Görüşmeden sonra Seul'deki üçüncü günümüzdü bu. Woo Bin bizi bir turist gibi ağırlayıp görmemiz gereken tüm eski yapıları gezdirmişti bu iki günde. İtirazım yoktu görmek istediğimiz çoğu yeri gezmiştik; sadece kafam geziye planlı değildi. Sorgulamaya planlıydı. Girdiğim görüşmeyi, aldığım eleştirileri ve Seul'de gezdiğim müddetçe gördüğüm BTS afişleri, satılan posterler, BT21 karakterleri, otobüs biletine basılmış yüzleri , bir bayrak gibi etrafta dalgalanan reklam panoları ve onlarla ilgili olan her şey...... Hatta körün taşı gibi gittiğimiz kafenin BTS konseptli olması. Benim yanlışlıkla Joon'lu , ben böyle diyordum, kahve sipariş etmem ve tüm sohbet boyunca Joon resminin bana göz kırparak bakması işleri hayli zorlaştırmıştı. Gün boyunca geçirdiğimiz o kısacık Busan anılarını düşünmüştüm.Bir ara ona bir şekilde ulaşmayı bile düşündüm ama beni unuttuğuna adım gibi emindim; çünkü bir gecelik demiştik. O gecenin ardındansa bir ay geçmişti.

Son günlerde kendimi ruhsal olarak çökmüş, hayatta amacı olmayan, ordan oraya savrulan biri olarak görüyordum, doğruydu. Düşündüğüm her şey, kendi öz benliğime yaptığım her eleştiri doğruydu. Bunu bilmek de canımı sıkıyordu. Eksiklerimi biliyordum, yapmak istediğim şeyleri biliyordum ama adım atamıyordum. Elim kolum bağlı gibiydi ya da nereye uzansam elimde kalıyordu bilemiyordum. Biraz kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Gerçekten sabahlara kadar kafamı dağıtmalıydım. Yarın yokmuş gibi davranmak istiyordum. Düşünmekten, daha doğrusu imkansızı istemekten yorulmuştum.

Lavi'nin telefonu ısrarla çalmaya başladı, cevap alamayınca sustu ve tekrarladı. Telefonu eline alıp bir süre anlamaya çalıştı ve sonra aklına gelen fikirle açtı.
' Kimsiniz?' Diye başlayan konuşma 'evet Seul' diye bitmişti. Telefondaki her kimse onlara bu evin adresini vermişti Lavi. Soru soran gözlerimle onu incelerken kısa bir açıklama yaptı
'Tablolarım gelmiş, buraya yönlendirdim. Bir saate elimde olurmuş.' Çocuksu heyecanıyla salonda gezinmiş sonra telefondan birilerini aramıştı. Yine bana kısa bir açıklama yaptı ve sonrasında duşa gireceğini söyledi. O, tablolarını görmek isteyen kişiyle görüşecekti. İçimden Lavi bari başarılı olsun diyordum; çünkü paraya ihtiyacımız vardı. Burası pahalı bir şehirdi ve ne kadar Woo Bin bize evini açmış olsa da her gün dışardaydık, bu gidişle iki ay boyunca biriktirdiğim para beş gün içerisinde tuzla buz olacaktı.

Yediğim şeylerin bulaşıklarını halledip salona geçtim, henüz yeni uyanmış Woo Bin çalan zil sesiyle sıçrayıp terliklerini sürüyerek kapıya doğru gitti. Ben de peşi sıra gidip gelen teslimatçıya Lavi benmişim gibi imzamı verdim, elinde büyüklü küçüklü sıkı sıkıya sarılmış beş paketi de alıp ona teşekkür ettim. Tüm konuşma boyunca sessizliğini korumuş Woo Bin dudaklarını yukarı kıvırıp bunlarda nerden çıktı demişti

'Lavi'nin tabloları' deyip omuz silktim bir yandan da kenarlarından onlara bakmaya çalışıyordum. Galiba benim görmediğim yeni resimler vardı aralarında

Woo Bin başıma geldi, büyük olan tablonun kartonunu aralayıp incelemeye başladı
'Sen müzisyen o da ressam olan yani' kafasını iki yana sallayıp 'deaabak' dedi. Verdiği tepkiye gülüp elindeki tabloyu koltuklardan birine dayadım. Tablolarla ne yapacağımızla çok ilgilenmedi aynı benim şirketle görüşmemden sonraki tavrıyla mutfağa adımladı

'Peki ya senin olayın ne?' Sorduğum soruyla arkasına dönüp bana sırıttı. Ben de peşi sıra gittim
'Bir olayım yok aslında' deyip tezgahtaki pilav yapma makinasından kendine pirinç koydu
Sandalyelerden birini çekip karşısına oturdum, ısrarla soru soran gözlerim üzerindeydi dayanamayıp konuştu

Joon | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin