Deniz... Dalgalar, güneş ya da ayın ışığı. Suyun maviliği bize uçsuz bucaksız bir seyir sunarken bir yandan da huzuru, umudu getiriyordu eğer hayalimiz güneşliyse yalnız kalmadığın, arkadaşlarınla vakit geçirdiğin mutlu günleri, sevinci; mehtaplı bir geceyse geçmişe duyulan özlemi, hayalleri ve yalnızlığı simgeliyordu. Buruk bir sevinci belki de. Hayallerimizde denizin üstüne ne koyarsak koyalım hep naif duruyordu kısacası. Ay da güneş de alçak gönüllüydü çünkü. Hayallerde neden hiç yıldızlar olmazdı? Ya mehtaplı bir gece ya da güneşin tepede olduğu bir bahar günü... Yıldızların bilinçaltımızda oluşturduğu şeyler neden alçak gönüllü değildi. Ay naifti, asiydi; yıldızlar ise burnu havada. Şehir ışığında hiç gökyüzüne bakmayı denemediğimiz, baksak bile bir türlü göremediğimiz utangaç yıldızlar, gizliden gizliye bizi izleyen yalnız kaldığımızda gecemizi aydınlatanlardı aslında. Utangaç olmaları güçsüz olduklarını göstermezdi. En karanlık geceyi bile aydınlatacak güce bir onlar sahipti...
'Her seferinde beni şaşırtıyorsun, '
Devam etmeme izin vermeden diş etlerini göstererek güldü. 'Artık alışmış olmalısın o zaman.' bacak bacak üstüne atıp son derece rahat olduğunu düşündüğüm koltuğunu bana çevirdi Yoongi.
Her yıldızın bir ışık kaynağı vardı... 'Pdogg ile üstünde çalıştığınız şarkı nasıl gidiyor?' benimki kuşkusuz ki Yoongi idi.
'Beni çaylak olarak düşün, onlara zorluk çıkarıyorum çokça.' güldüm albüm üstüne sıkı bir çalışmaya girişmiştik ekim ayının sonuna doğru şu an Pdogg ile çalıştığımız şarkı piyasaya sürülecekti, bunun için çok heyecanlaıydım benim ilk resmi işim olacaktı. Bir şeylerle meşgul olduğum için de zaman su gibi akıp gidiyordu aslında son zamanlarda üstüme yapışan sorumluluktan kaynaklı stres saçlarımı bile dökmeye başlamıştı. Böyle büyük bir grupla küçük bir işte çalışmak beni geriyordu. Joon faktörünü çoktan unutmuştum şu an benim için bu işin önemi her şeyden daha üstündü. Ne zaman şirketten çıksam onu erkek arkadaşım olarak özlediğimi fark ediyordum. Bazen ortak toplantılar ve çalışmalar yürütüyorduk ama orda benim için kimliği bambaşka oluyordu. En son düşündüğüm şey onların ne kadar çekici olduğuydu. Joon'dan etkilenmemek için ekstra çaba sarf etsem de başarılıydım. Bununla gurur duyuyordum. Bu fırsatı yakalamak için çok çalışmıştım ve bunu yüzüme gözüme bulaştıramazdım. İyi bir iş çıkarmalıydım, albümde bana düşen görev ne kadar küçük olursa olsun benim tökezlemem diğer çalışanlara domino etkisi yaratacağından küçük bir sinek olsam da mide bulandırabileceğimi bilerek hareket etmeye çalışıyordum.
'Daha çok yenisin, kendine çok yüklenmemeye çalış. En iyisini yapacağına inanıyorum.' dedikten sonra elini yumruk yapıp baş parmağını yukarı kaldırdı 'Lu, fighting!'
Kıkırdadım, 'Çabalıyorum' diyerek omuz silktim. 'Öğlen bunun stüdyo kaydını alalım o zaman, senin bölümünü bitirip vokallere geçmemiz gerekiyor.' diyerek çantamı omzuma astım. Çok işim vardı, tembelliğe fırsat bile bulamıyordum. Yoongi oturduğu yerde beni onaylayıp şapkasını kafasından çıkardı.
'Yarın öğlen ikide...'
Onu onaylayıp GeniusLab'tan çıktım. Koridorun sonundaki odanın kapısına gitti gözlerim sonra kısaca etrafı süzdüm. Civciv adımlarıyla koştururken arkamdan gülme sesi geldi.
'Nuna, neyin var senin?' uzamış saçlı halini ilk defa görüyordum. Elindeki kahveyle Joon'un stüdyosunu işaret etti, gözleri açılmış kaşları kalkmış. 'Nereye böyle Namjoon hyungu görmeye mi?'
Yerimde tıkanıp kaldım, elimdeki birkaç kağıda daha sıkı sarılıp kafamı evet anlamında salladım. Bu onun tavşan gülüşünü ortaya çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joon | Kim Namjoon
Fanfic'Hayaller ne kadar da güzel' demiştim oturduğum yerden düşüncelere dalarken. Kim bilebilirdi ki yaptığım aptalca bir seçimle hayallerime ulaşacağımı.