Gündüz boş kaldığım zamanlarda istemsiz sosyal medyaya giriyordum, hala kaldıkları yer gizliydi. Bu iyi bir şeydi. Bütün hayranlar çok yorulduklarını bir süre dinlenmesi gerektiklerini söyleyen postlar atıyor onlarla gurur duyduklarını da ekliyorlardı. Diğer zamanlarımda ise kafe içinde koşturuyordum. Hava kapalı ve soğuk olduğu için müşteri azdı, arada dışarıda öyle bir rüzgar esiyordu ki kafenin camları sallanıyordu. Dünküne göre okyanus da çok ürkütücüydü, dalgalar büyümüş su seviyesi yükselmişti. Bu beni korkutmuş olsa da dün gecenin güzelliğiyle sarıp sarmalanınca her yer toz pembe geliyordu.
Telefonuma gelen mesajla elimdeki tepsiyi tezgaha koydum. Biri fotoğraf paylaşmıştı. Jin havanın kötü olduğunu söyleyip fanlarına evde kalmalarını tembih etmişti. Attığı fotoğrafta ise yanında Yoongi, Hobi ve Jk vardı. Jimin, Tae ve Joon başka araçta olmalı diye düşündüm. Galiba onlar Seul'e dönüyordu. Kim bilir bir daha ne zaman görecektim onları... Onu. Bu canımı sıkmıştı. İçim yine bunaltı ile dolmuştu, içimdeki bu his yanlıştı. Kafamı toplayıp içeri geçtim, müşterilerle ilgilenmem gerekiyordu.Akşama doğru fırtına şiddetini arttırmış kafede bizden başka kimse kalmamıştı, kafeyi erkenden kapatıp Soo He'yi evine göndermiştik. Büyükanneyle biraz sohbet edip yemek yedikten sonra o da yukarı odasına çekilmişti. Benimse odaya gidesim yoktu, fırsattan istifade kendime kahve yapmayı kafama koydum. Keşke Türk kahvesi olsaydı da içseydim diye de iç geçirdim. Lavi'ye kesinlikle bunu tembih etmeliydim. Kahveyi çok seven ben nasıl olmuştu da yanıma hiç Türk kahvesi almamıştım şaşılacak şeydi açıkçası. Büyük bir kupaya sıcacık kahveyi doldurduktan sonra kalın hırkamın kollarını ellerime kadar çektim. Bacaklarımı sandalyenin üstüne toplayıp kollarımı etrafına doladım. Kafamı dizlerime koyup camekandan etrafı izlemeye başladım. Hava iyice kararmıştı. Kuvvetli bir yağışın geleceği kesindi üstelik ilkbaharda hava buz kesmişti. Hala Kore'nin havasına akıl sır erdiremiyordum. Kahvemden bir yudum alıp kumları döven dalgalara baktım.
Gerçekten gitmişler miydi? Yakında Tayland'da konserleri vardı, artık turnenin Asya ayağı başlayacaktı ve onlar iki gün dinlenip Seul'e dönmüşlerdi bile. Alt dudağımı dişlemeye başlamıştım.
'Dün gece keşke hiç öyle şeyler yaşamasaydık' derin bir nefes alıp ağrıyan başımı ellerimin arasına aldım. Böyle şeyler beni ümitlendiriyordu, kendime itiraf edemediğim şeyler için ümitleniyordum. Asla olmayacak şeyler için ümitleniyordum... Bana iyi gelmiyordu, sürekli onu düşünüyor düşündükçe yerimde sayıyordum. Halbuki benim ilerlemem lazımdı kaybedecek bir dakikam bile yoktu aslında. Dışardan gelen büyük gürültüyle kafe birden karanlığa gömüldü. Aniden giden elektrik beni korkutmuştu. Dışardan sızan azıcık ışık da biraz sonra gidecekti ben de yerimden kalkıp çekmecelerde mum aramaya başladım. İstanbul'da yaşadığım için bunlar bana çok normal geliyordu, büyük bir fırtına koptuğu an ya trafo patlardı ya da sular kesilirdi...İkisinden biri mutlaka olurdu o yüzden Lavi ile evde kolay ulaşabileceğimiz yerlere mum ve çakmak yerleştirirdik; ama kafede bir türlü mumları bulamıyordum. İçeri mutfağa geçip ordaki çekmecelere baktım sonunda bulduğum bir mumla müşteri bölümüne geçmiştim ki kafenin kapısı telaşla açıldı. Gelen kişi Tae'ydi. Yağan yağmurdan üstü başı sırılsıklam olmuş ayakları hep çamura batmıştı. Onu öyle görünce telaşlanmıştım. Onlar gitmemiş miydi?
'Ah üzgünüm, buraları batırdım' deyip kapının orda gülerek beklemeye başladı
'Gir lütfen içeri, dışarısı çok kötü bu havada dışarda olmamak gerekiyor' deyip yanına adımladım iyi misin diye de ekledim. Kafasını onaylar şekilde sallayıp yüksek taburelerden birine oturdu. Sakince sanki hiç sırılsıklam değilmiş gibi üstündeki montu çıkarıp yanındaki tabureye attı...
'Sana sıcak bir şeyler yapayım' Korece konuşmaya çalışmıştım ve sanırım anlaşılmıştım buna sevinip Tae'nin cevabını bekledim.
İngilizce 'kahve istemiyorum ' dedi ve arkasına dönüp baktı. Sormadan edemedim
'Bir sorun mu var?'
'Hayır, hayır sadece havanın güzelliğine bakıyordum.' Korece konuşmuştu ama ben anlamıştım. Giderek daha da iyi oluyordum bu işte, Tae'ye sıcak çikolata hazırlayıp verdim. Bana kare gülüşünü yapıp kafasını hafifçe öne eğerek teşekkür etmişti. Deli dolu görünüyordu, gerçekten öyleydi bu berbat havanın nesini izliyordu bilmiyordum bana korkutucu gelen dışarısı onun için oyun alanı gibiydi. Sessizlikten rahatsız olup sordum
'Gittiğinizi sanıyordum.' Soruyla karışık olan cümlelerim Tae'nin dikkatini bana vermesine neden olmuştu.
'Hayır,hayır Jimin, RM Hyung ve ben burda kaldık. Diğerleri MV çekimi için gittiler' dedi açıkça. Tüm bilgileri bana aktarırken hiç düşünmemişti bile, yeni gelecek şarkıdan haberim vardı ama ne zaman geleceğini kimse bilmiyordu.
Kare gülüşünden yapıp içeceğinden bir yudum aldı. Sadece anladım diyebilmiştim. 'Sanırım bunları bana söylememen gerekiyordu' diye de ekledim
'Muhtemelen'deyip gülüşünü gözlerine kadar çıkardı.
'Merak etme sırrın benimle güvende' deyip ben de kahvemden bir yudum aldım. Bir süre mum ışığında oturduk sonra Tae söylenerek ayaklarına uzandı bir müddet eğilip bir şeylerle uğraştı. Yere düşen iki çift ayakkabı görüş alanıma girdiğinde Tae de bir ferahlamayla 'sonunda' demişti. O ayakkabılarını çıkarmıştı, gülmeden edemedim...
Hava daha da kararıyor fırtına kafenin camlarını dövüyordu. Han bugün Seul'de kalacağını söyleyen bir mesaj atmış ben de ona kısaca her şeyin yolunda olduğunu söylediğim bir cevap yazmıştım. Sonra Lavi'nin attığı birkaç gönderiye bakıp telefonu bir kenara koymuştum. Ona şimdi Tae'nin burda olduğunu desem kafayı yerdi galiba. O yüzden susma kararı aldım. Onu üzmek istemiyordum.
Yağmur hızını arttırmışken birden ışıklar kafenin içine doldu. Aynı zamanda çalmaya devam eden şarkı elektriğin gelmesiyle yeniden hayat buldu. Jk 'nin sesi odaya doldu. Tae gülümseyerek bana bakıyordu ' vooaa gerçekten mi?' Dedi, kendi partı geldiğinde o da mırıldanmaya başlamıştı. Sesi gerçekten güzeldi, farklı bir tınısı, farklı bir rengi vardı. Hiç dikkat etmezdim ama şarkının alt yapısına odaklanmıştım o mırıldanırken. Alt yapı bir şarkının temel taşıydı. Ritmi, desibeli, nota aralıkları... Sonra onu sesle süslüyor bir bütün haline getiriyordun. Vokalin iyi olması notaları da kaldırabilmesi gerekiyordu ayrıca. Yedi ayrı ses rengi aynı parçada nasıl bu kadar uyumlu olabiliyordu aklım almıyordu. Her birinin ses aralığı farklıydı ama birlikte mğkemmel bir uyumları vardı bu yüzden çalışmalarını takdir ediyordum.
'Gerçekten nasıl bu kadar uyumlu olabiliyorsunuz?' Diğer tabureye ayaklarını dayamış dışarıyı izleyen Tae'ye sormuştum bu sorumu. İlk önce kaşlarını çattı sonra yanlış söylediğim bir kelimeyi düzeltti.
' Çok çalışıyoruz' deyip omuz silkti. Verdiği cevapla kendimi düşündüm. Galiba ben çok çalışmıyordum. Belki de o yüzden her parça yarım kalmış hissi uyandırıyordu ben de. Bilemiyordum. Derin bir nefes alıp mutfağa boşları bırakmak için girdim. Döndüğümde Tae gitmişti. Bir süre etrafa bakmış gittiğinden emin olmuştum. Gerçekten deli dolu biriydi. Arkasından gülüp çamur yaptığı yerleri temizledim.
Saatler ilerledikçe hava diniyor benim de Joon'a karşı beklentim artıyordu. Israrla odama çıkmıyor, ümitsizce onu bekliyordum. Onu gördüğüm an ne diyeceğimi bilmiyordum, ne tepki vereceğimi de bilmiyordum. En iyisi hiç gelmemesiydi. Gelmemeliydi de.. En yakın zamanda Seul'e dönecek kendi işleriyle uğraşacaktı. Çünkü o RM'di.
Bazen bunu unutuyordum. Arada bir kendime hatırlatmak için o RM demem gerekiyordu.
Seslice o RM demiştim. RM. Sanki bir hip hopçı edasıyla Rap Monster ..... demiştim ardından komik gelen telafuzuma gülmüştüm. Yine döngüye girdiğimi fark edip kendime uffladım ve kafamı başka şeylere odakladım.
Acaba Lavi'nin yaptığı şey neydi? Bighit'e başvurmuş olamazdı... Hem yaşım hem de cinsiyetim buna elverişli değildi; başka şirketlere mi başvuru yaptı diye düşündüm ama bu hiç de mantıklı değildi. Ben böyle bir kariyer istemiyordum ve Lavi de bunu biliyordu. Saçlarımı kulaklarımın arkasına koyup arkaya doğru atmıştım. Kariyer demişken sanki her başvuru yaptığım şirket beni almak isteyecekti. Bu o kadar kolay değildi ki haliyle kariyer lafı burda eğreti durmuştu. Gelene kadar bir şarkını daha hazır et demişti bana, demesi kolaydı. Yapma durmaması için o melodinin kulağıma vurması gerekiyordu, bir ilham perisinin beni ziyaret etmesi ya da... Yoksa yapacağım melodi sözler arasında basit kalırdı. Profesyonel değildim bu işlerde ama bir şeyler yapmaya çalışıyordum hele şu sıra eksikliğin ne olduğunu bulabilmek için diğer şarkıların alt yapılarına odaklanıyor kendime ders çıkarmaya çalışıyordum. Gerçekten zor ve zevksiz bir işti.
Camekanın önüne gidip dışarıya baktım artık yağmur dinmiş rüzgarsa hafif hafif esiyordu içerde o kadar sıkılmıştım ki biraz temiz havaya ihtiyacım vardı. Dışarı çıkmak istiyordum. Kalın yün hırkamı üstüme geçirip yukarı botlarımı giymeye çıktım. Beyaz ayakkabılarımın çamur olmasını istememiştim.
Dışarı adımladığımda her şeyin bana çok normal gelmesine takıldım. Az önce Tae kafeye gelmiş. Sanki o V değilmiş gibi onunla sohbet etmiştim, dün ise Yoongi gelmiş sanki karşımdaki Suga değilmiş gibi ona sipariş hazırlamıştım. Hoseok' a vanilyalı latte yapmıştım karşımdaki J-Hope değilmişçesine. Jungkook ile manzaranın ne kadar güzel oluşundan konuşmuştuk... Joon ise öyle bir girmişti ki hayatıma kafamdaki BTS tanımını yerle bir etmişti. Çok tuhaftı...Hayatıma bu şekilde dahil olmaları çok tuhaftı. Özellikle Joon'un.
Çamura batan botlarımın her ikisi de tabanında çirkin bir kütle taşıyordu ve iyice ağırlaşmışlardı. Durmaya karar verip hırkama sarındım. Böyle bile güzeldi burası, suya çok fazla yaklaşmamıştım bilerek, dalgalar hala hırçınca kumları dövüyordu çünkü. Sahil boyunca yürümek için sağa döndüm, az ilerde Tae hala ıslak olduğunu düşündüğüm üstüyle fotoğraflar çekiyor. Jimin de ona poz veriyordu... Gerisinde ise Joon sürekli yere bakıyor bir şeyler arıyor gibi bir taraftan diğer tarafa yürüyordu. Aklıma gelen şeyle gülmeye başladım
'Ciddi olamazsın değil mi?' Diye söylendim dışımdan. O gerçekten yengeç mi arıyordu?....
Bana boğuk gelen gür sesiyle Jimin ve Tae'ye parmaklarının arasındaki bir şeyle hızlı hızlı yürümeye başladı. Ağzım açık onu izliyordum.
'Gerçekten , ciddi misin?' Hala dışımdan konuşuyor bir yandan da onu izliyordum. Çok sonradan Jimin ve Tae'nin dikkatini çekmiş olacakki ikisi de Joon'un başına gelmişti. Bense onları gülerek izliyordum. Çok komiklerdi. Bu halleriyle bana kimse Jimin'in bir dans ilahı, Tae'nin mükemmel vokali ve Joon'un diss atan parçalarının olduğuna inandıramazdı. Dayanamayıp kahkaha attım. Joon kafasını kaldırıp bana doğru baktı, bazen ağzımı tutamıyordum....Ne yapacağımı bilemeyip elimi kaldırdım ve küçük bir el sallayış yaptım. O da bana bakıp elini kaldırdı. Yüzündeki gülümsemeyle iki grup arkadaşına geri döndü. Onları rahatsız etmemek için ben de arkamı dönüp tam ters istikamette yürümeye başladım. Bu onları son görüşüm olacaktı çünkü yarın burdan ayrılmış olacaklardı.Elvedaaaaaaaaa demeedeeen sanaaaa dırırırıım. Ahahahhaah neler diyorum ben bu bir son mu yoksa başlangıç mı ? !...Lavi gel artık şu Kore'ye de gidin buralardan yapacak çok işiniz var daha....
Yazarınız;minimonijoonie
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Joon | Kim Namjoon
Hayran Kurgu'Hayaller ne kadar da güzel' demiştim oturduğum yerden düşüncelere dalarken. Kim bilebilirdi ki yaptığım aptalca bir seçimle hayallerime ulaşacağımı.