Her günün sabahı

618 55 8
                                    

Dilim her yutkunmamda damağıma yapışıyordu. Israrla gözlerimi açmak istemiyordum, her kemiğim ve onlara ait her hücrem sızlıyordu. Kafamı hızlıca yataktan kaldırdım, tüm bunlara kör eden baş ağrım da eklenmişti şimdi. Başucumda duran ilacı sorgulamadan içtim onun yanındaki suyu da kafama diktim. O kadar hızlı içmiştim ki boğazım acımıştı. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp etrafıma bakındım, ilk önce nerede olduğumu idrak etmeye çalıştım. Zihnim sanki Busan'daki minik odamda uyanmam gerekiyormuş gibi paniğe sürüklenmişti; ama Woo Bin'in evindeydim. Kuruyan dudaklarımı yalayıp başımı bacaklarımın arasına aldım. Başım çatlıyordu,

'O kadar içmemeliydin.' Dedi biri. Yarı kapalı gözlerimi kapıya çevirdim, elinde tuttuğu bardakla bana sırıtıyordu Lavi.

'Aahhh!... Hadi ama sen de o kadar içtin ve ben bu haldeyim sen ise... Aynısın.' Yüzümü buruşturup ayağa kalktım, kapıdan sinirle geçerek banyoya ulaştım. Kafam hala biraz dönüyor gibiydi. Dün gece çok içmiştim inkar etmiyordum, uzun zamandır bu denli içmediğim için de midem hala o acı tatla kıvranıyordu hızlıca dişimi fırçalayıp gargara yaptım. Yine de burnuma vuran sert alkol kokusu , tenime işlemiş gibiydi. Bu böyle olmayacaktı duşakabindeki musluğu açıp çabucak soyundum, soğuk suyun altına zaman kaybetmeden girdim. Su nefesimi kesmişti. Gözlerimi kapayıp baş ağrımı alıp götürmesini diledim ama birkaç saat daha sabretmem gerekiyor gibiydi. Dayanamayıp suyu sıcağa çevirdim, şampuanı kafama döküp yumuşaklığıyla mest oluyordum. Duşta olduğum süre zarfında dün neler olduğunu hatırlamaya çalıştım, küçük anı birikintileri bir bir kafamda yanıyor onları birleştirmek de bana kalıyordu. Tek adam akıllı hatırladım şey son viskimdi ondan sonrası çok bölük pörçüktü.
Sudan çıkıp havluyla bedenimi kuruladım beynimde bir şarkı dönüp duruyordu, uzun zamandır dinlemediğim bir şarkıydı; ama şu an zihnim ona çok aşinaydı. Biraz oyalandıktan sonra banyodan çıkıp odaya geçtim. Yüzüme nemlendirici sürüp tenimin çekmesini bekledim. Dünkü basık ortamdan sonra buna ihtiyacı vardı. Rahat bir şort giydim üstüne de çantamdan yeni bir tişört çıkardım. Saçımı havluyla kurulayarak içeri adımladım.
Evde sadece Lavi vardı, Woo Bin stüdyoya gitmişti galiba. Ben hariç herkes çok enerjikti.

'Ee şimdi nasılsın?' Ağzını yayarak aklı sıra benimle dalga geçiyordu.
' Sence? Nasıl görünüyorsam öyleyim...' deyip mutfağa gittim bir elimle hala kafamı kuruluyordum.

' Kahvaltı mı edeceksin yoksa akşam yemeği mi yiyeceksin?' Diye seslendi Lavi kıkırtıyla. Saat kaçtı ki ? Kaç saattir uyuyordum? Salondaki büyük saate gözüm kaydı. Beşti. Akşam beş....

'Dalga geçiyor olmalısın! Resmen günü uyuyarak yemişim neden beni uyandırmadın?!'Sitemkar sesim cümlenin sonuna doğru yükseldi.
Lavi anlayışla gülüp 'Sana kahve yapayım' dedi. Hala yorgun olan bedenimi sandalyelerden birine üzgünce bıraktım. Günlerden neydi? Kaç gündür burdaydık kafam allak bullak olmuştu. Zihnim karışıktı.

'Han aradı seni bu arada.' Han ismini duyunca bir an panikledim. Onu daha önceden aramalıydım diyerek kafamı ellerimin arasına aldım

'Ne dedi?'

'Ne zaman döneceğini sordu, birini işe alacakmış. Senden net cevap bekliyormuş.' Dedi sıkıntıyla.

'Gerçekten harika bir sabah oluyor, pardon. Akşam...' devam ettim ' sen ne dedin?'

'Daha belli olmadığını görüşmelerin devam ettiğini söyledim.' Diyerek omuz silkti

'Yani yalan söyledin...'

'Tam olarak öyle değil aslında, yani yalan sayılmaz söylediğim. Hala görüşmeler devam ediyor'

'Benim bildiğim kadarıyla biriyle bir görüşmem yok. Boştayım. Ayrıca Busan'a dönmeyi düşünüyorum. Sen biraz daha kal burda sergiyi atlat duruma göre hareket et.' Dedim bacaklarımı önümde toplarken.
Bardağı önüme koyup o da masaya oturdu

Joon | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin