Kasvet

500 49 5
                                    

Gövdesi bir bariyer gibi vücuduma kapanmıştı, gölgesi üstüme düşüyordu. Bakışları benden ayrılmamıştı vücudumdaki etkisini bilseydi bana böyle bakmaktan anında vaz geçerdi. Nefesleri hala dudaklarıma çarpıyor tenimin alev almasına neden oluyordu. Gözlerimi kapatıp ona daha da yaklaştım, bir an olsun zamanı onunla durdurmak istiyordum. Burnum teninde gezerken kokusuyla içim geçti. Manidar bir gülümsemeyle konuştum.
'Ben hep geç kalırım zaten.' Sadece ona erken gelmiştim, bu yüzden ona uzandığımda tutamıyordum.
Göğsünden gelen boğuk bir gülümsemeyle karşılık verdi bana, gitmesini istemiyordum. Gitmek de istemiyordum. Böyle kalsaydık, günler geçseydi, aylar, yıllar... Ama o bana hep böyle sarılsaydı. Birisi bana sorsaydı, hangi doğaüstü gücü isterdin diye, hiç beklemeden cevaplardım onu. Zamanı durdurmak isterdim ben, onunla geçen zamanı durdurmak. Donmuş bedenlerin yanından onunla geçmek isterdim, kimseden gizlenmeye gerek duymadan. Elimden kayıp gidecek diye endişelenmeden onunla yıllar geçirirdim. Ama şu an dakikalarla sınırlıydı gücüm... Onu öptüğüm an durdurmuştum ilerlemeyi, şimdi yavaşça akarken zaman, ben pişmanlığa sürükleniyordum. Kalbimin en derininde umutlanan o filize söz geçiremeyecek olmam beni mahvediyordu. Cümleler artık vasıfsızdı, duygular söz konusu olunca hep böyle olmaz mıydı zaten...

'Üzgünüm'

Bedenim hala kendinde değildi, sinir iletimimim bile yönünü şaşırıyordu. Joon'a tüm ağırlığımı vererek bir adım geriledim, ancak ona tam anlamıyla bakabilmiştim, yorgundu. Yaptığım aptallığın farkına varmam zaman aldı, parmaklarım göz altlarına gitti onları bir refleks gibi kapatıp bana gamzelerini gösterdi. Her şeyi daha da zorlaştırmakta üstüme yoktu. 'Uyuman gerekiyor'

'Sorun değil' kulaklarım, dudaklarına değip de çıkan her bir harfin tonunu ezberlemişti; onu duyduğumdaki bu heyecan neydi öyleyse. Yüzündeki elimi tutup aşağı indirdi, kafasını önüne eğip parmaklarının arasındaki parmaklarıma baktı. 'Şimdi ne yapmam gerekiyor bilmiyorum' ben de bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum, mantığım yoktu. Duygularımla hareket ediyordum, belki de yanlış yapıyordum kim bilir. Elimi bırakıp yüzümü avuçlarının arasına aldı, alnını alnıma dayayıp konuştu ' sabah erkenden gideceğim ve sen bana bunu mu veriyorsun, ' Gözlerini sıkıca kapattı, nefesi bir kez daha dudaklarıma çarptı 'iyi düşünemiyorum'

'Biliyorum.' Biliyordum, daha ne kadar ona dayanabilirdim ki sınırlarımı zorluyordu her hareketi. Ruhunun ağırlığını taşıyan nefesleri yüzümü yalayıp geçerken nasıl güçlü kalabilirdim. Kalbim onun için atıyordu şimdi, bunu nasıl görmezden gelebilirdim?! 
'Ben... ' cümleler birden boğazıma dizildi, aptalca. Tam anlamıyla aptalcaydı. 'Seni bir daha görebilir miyim bilmiyorum' yutkundum söylemek çok zor gelmişti nedense, '... ve yine düşünmeden hareket ettim.' 
Burnu tenimde gezerken gülümsediğini hissettim,  'Düşünmeden hareket etmen hoşuma gidiyor' mideme bir yumruk yedim, hücrelerime kadar ulaşan titreşim beynimde son buldu, o devam etti 'seni gerçekten tanıyorum hissi veriyor.' 

Kollarım bedenimin yanında, eğreti, yerinde kıpırdanıyordu. Ait hissettiği yere gitmek için çırpındı birkaç kere, düşünmeyip parmaklarımı boynuna götürdüm. Zihnimdeki bulanık his beni parçalara bölüyordu yine. Biraz teninde oyalandım sonra onu ciğerlerimin en ücra köşesine göndermek için kollarımı bedenine sardım. Burnum boynundaki yerini almış bolca Joon depoluyordu. Elleri belimi sıkıca tutup saçlarıma öpücük kondurdu. Fazla uzatmadan ondan geri çekildim. Eğer şimdi, şu an bunu yapamasaydım, bir daha hiçbir zaman yapamazdım çünkü biliyordum. Bir adım uzaklaştım. Kızaran minik burnu, şiş gözleri ve yüzündeki o aptal ifadeyi zihnime kazıdım. Özlediğim zaman ihtiyacım olacaktı. Bu fotoğrafa değil de daha çok ona ihtiyacım olacaktı...

Kafamı karanlık sokağa ve hemen arkamda duran nehire çevirdim. Hiç böyle hayal etmemiştim bu anı, burda olmayı. Joon'un önünde cesaretle ona bakabilmeyi, hiçbirini... Hareketlerim, duygularım, bedenim ve hatta hücrelerim bile kendime itiraf ettiğim o üç harfi kabullenmişti de sadece sözler yoktu. Eksik parça buydu. Ne zaman kelime haline getirsem bir şeyler beni durduruyordu. Bu cesaret meselesi değildi, hayatımızda oturmayan bazı şeylerin göstergesiydi. Olmayacak bazı şeylerin... Halime güldüm, sıkışıp kalma hissi berbattı. Kafamda dönen onca kelime onca düşünce beni anında bunaltmıştı; ama tanrı biliyor ya ona ne diyeceğimi bilmiyordum.

Joon | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin