Gerçek ben

786 70 2
                                        

Saat gece iki olmuştu ve ben uyuyamıyordum. Odamın ışığını kapatmış bir süre yatakta debelenmiştim ama yine de uyuyamamıştım. Uykusuzluk beni deli ediyordu. Penceremden dışarı baktığımda sahilde oturan bir silüet gördüm. Onu gördüğüm an uzun hırkamı giyip hızlıca odadan çıktım. Sahile koştum, ona koştum. Neden koşuyordum bilmiyordum; içimdeki Joon'u görme isteği böyle bir dürtü oluşturuyordu bende.
Hiç geçmeyecek gibi gelen mesafe kısa sürede kapanmıştı. Adım seslerimi duyan Joon bana dönüp şaşkınca baktı. Ben de şaşkındım en sonunda önüne geçip bir şey demeden durdum. Nefeslerim göğsümü yumrukluyordu. Joon bana bir şey olduğunu sanmış endişeyle beni süzmeye başlamıştı birkaç iyi misin lafından sonra ayağa kalkıp koluma dokundu. Yüzümü inceledi. İçimdeki cesaret nerden geliyordu bilmiyordum, onu düşünmekten yorulmuştum. Kafamdaki düşüncelerden bunalmıştım.
'Ne zaman burdan ayrılacaksınız?' Kuruyan dudaklarımı ıslatıp Joon'un yüzüne odaklandım. Kaşlarını çatmış bana anlamsız şekilde bakıyordu
'Sabah gitmiş olacağız.' Dedi ve tek elini havaya kaldırdı. Benim dengesiz halimi anlamaya çalışıyordu belliydi ama ben bile anlayamazken onun anlaması beklenemezdi.
'Anladım.' Kafamı öne eğmiş üşüyen bacaklarımı uzun hırkamla örtmüştüm. Yine anlamsız konuşmuş, saçmalamış ve beklenti içine girmiştim.
'Bunu öğrenmek için mi koşup geldin?' pes ses tonuyla beni etkilemişti
'Evet' yere bakıp ayak uçlarımın üstüne çıktım sonra geri inip kumları eşeledim. Göğsünden gelen bir sesle gülmüştü
'Sabah Seul için yola çıkacağız, klip çekimleri var. Sonra Tayland'a gideceğiz iki gün üst üste konser var sonra Japonya'da iki şehirde konser vereceğiz. Turne sonu da Kore'de olacak.' Uzun uzun açıklama yapıp bitirdiğinde derin bir nefes aldı. Bitirir bitirmez 'biliyorum' dedim.
'Konser programını biliyorum.' Artık kişisel konuşuyordum. Sonunda kafamı kumlardan kaldırıp ona baktım. Dağılmış biraz da yıpranmış saçları, uykulu gözleri ve şişkin dudaklarıyla çok güzel görünüyordu. Düşüncelerimden korkup gözlerimi ondan kaçırdım. Hep bu tür düşüncelerden kaçmıştım onun yanındayken ama şimdi engel olamıyordum kendime.
'Biraz yürüyelim mi?' Göğsünden gelen tok sesi beni yine etkilemiş onu ikiletmeden dalga boyunca yürümeye başlamıştım.
Kafamdakilerden, onu beklemekten o kadar yorulmuştum ki Joon defterini hemen burda kapatmak istiyordum ama yapamamaktan korkuyordum.

'Mutlu musun?' Ellerimi uzun hırkamın ceplerine koymuş rüzgarı tenime kabul etmiş ona karşı yürüyordum. Joon iki eli de şortunun cebinde yanımda adımlıyor benim gerçeklik sınırımı zorluyordu. Birkaç homurtu çıkarıp ileriye baktı, devam ettim
'Gerçi bu soruyu herkes soruyordur sana, iyi olmanı isteyen milyonlarca hayranın, canın yansa sana yardım için kendini feda edebilecek bir sürü insan var etrafında . Sana yakın olup da bir o kadar da uzaklar ki....Söylesene insanların seni, yani gerçek seni tanımadan bu kadar sevmesi sana da tuhaf gelmiyor mu?'
'Uzaktan bir insanı sevemez misin?' Demişti bana
' Mesele mesafeler değil ki, hiç görmediğin tanımadığın birini özlemek, sevmek bunlar tuhaf duygular. Bilemiyorum...'
'Kafanda tam olarak ne var Luna?' Dudaklarından dökülen ismim midemde uçuşan kelebeklere ardı arkası gelmeyen kramplara neden olmuştu. Konuşmaya ara verip ona güldüm, fazla uzatmadan devam ettim
'Yanlış bir his bu, eğer karşındaki kişiyi tanımıyorsan sadece beğendiğin bir bedene hayalindeki ruhu koyuyorsun demektir. Hayalimdeki ruhu bir bedende yaşatmaktansa içimde yaşatmak daha mantıklı değil mi?' Bir çırpıda kurduğum cümleyi anlamakta zorlanmış yürümeyi bırakmıştı. Gözlerime baktı, bakışları kısa süreliğine yüzümde gezindi. Gözleri tenime her deyişinde beni ateş basıyordu... Yapmamalıydı. Bende yarattığı etkiyi bilmiyordu. Kalbim göğüs kafesimi parçalarcasına atıyor bir yandan bakışlarımı ondan çekmeye çalışıyor diğer yandan nefeslerimi kontrol ediyordum, onu unutamayacak olmam beni üzüyordu. Bu yüzden yapmamalıydı. Ona ait olan hislerimi unutmalıydım.
'Ne dememi istiyorsun?' Dedi biraz daha gözlerime bakıp
'Sadece kendin ol, bir geceliğine RM'i unut. Onun yükünü at. Bir gece benimle herhangi biri ol. Yan dairede oturan Joon ol mesela ya da üniversiteden arkadaşım Kim Namjoon. Joon'u tanımama izin ver. İzin ver ki hayalimde yarattığım ruhu bedenine koymaktan vaz geçeyim.' sesim sonlara doğru cılızlaşmış, bakışlarım gözlerinden kayıp saçlarına ordan burnuna, dudaklarına kaymıştı. Kendime itiraf etmekten çekindiğim düşünceleri Joon'un karşısında kabullenmiştim. Bu utanç vericiydi...
Onun sessizliğinden ileri gittiğimi anlamıştım. Dudaklarımı içten kemirmeye başlamıştım bile, ne düşünüyordum bunları söylerken?!
Rüzgardan dağılan saçlarımı kulaklarımın arkasına alıp yürüdüğümüz yönde adımlamaya devam ettim. Aramızdaki mesafe çok açılmadan yanıma gelip beni durdurdu.
' Ya ben de artık hangisinin gerçek ben olduğunu bilmiyorsam...' düşünceli gözlerle bana bakmış yanaklarının yanlarını ısırarak bakışlarını kaydırmıştı. Beni geçerek hırçınca dans eden dalgalara yaklaşmış kafasını bulutlu havaya kaldırıp zaten dağınık olan saçlarını iki eliyle dağıtmıştı. Tekrar bana dönüp konuşmaya devam etti
' Bazen düşünüyorum, acaba bu gerçek ben miyim diye. Acaba tüm o çevremdeki insanlar beni mi seviyor yoksa onların yarattığı RM'i mi diye düşünüyorum. İçten içe hangisinin doğru olduğunu biliyorum ama kendime itiraf edemiyorum.' Ellerini tekrar cebine koydu ve geceye döndü. Bugün onun gecesi ben olmak istiyordum. Geceyle değil benimle konuşsun istiyordum. ' doğru diyorsun beni düşünen, bizi düşünen seven o kadar insan var ki ama sevgi yanında nefreti de getiriyor. En başta ben yarattığım kişiden nefret ediyorum, olmak zorunda olduğum kişiden nefret ediyorum. Kendimi daha sevememişken insanlara bunu tembihlemek kandırmak olmuyor mu? Sahte. Düzmece bir oyun gibi geliyor her şey.' Boğazını temizleyip kapşonunu kafasına geçirdi. Yanına adımlayıp yüzümü ona döndüm
'Kendin için bu kadar acımasızken insanlardan merhamet bekleme,' bana kaşlarını çatıp baktı gülümseyip devam ettim.
' Aslında ben öyle düşünmüyordum. Herkesin her ortam için oluşturduğu farklı kişilikleri vardır. Mesela ben senin yanında farklı, kafede farklı, arkadaşlarımın yanında farklıyım; ama aynı zihni ve kalbi taşıyorum. Düşüncelerim aynı, hissettiklerim aynı. Bahsettiğin iki karakterin de sana ait çünkü aynı bedendeler. Aynı zihni ve kalbi paylaşıyorlar bunların farklı olmalarını bekleme... Sahnedeyken sen RM'sin ailenleyken , belki de, Joonie. Yeraltı arkadaşlarınlayken Runch Randa, arkadaşlarınlayken Kim Namjoon... Hepsi farklı isimler altında aynı kişi işte.  Bir farkı yok' dudaklarımı birbirine bastırıp anlayışla gülümsemiştim ' sen gözümde RM değilsin şu an, sadece yan dairede yaşayan suya düşmesine neden olduğum Joon'sun. Seni böyle tanımak istiyorum bu gece' dedim ve ben de bulutlara döndüm. Joon kafasındaki karışıklığı bir kenara bırakmış yanımda tepkisiz duruyordu. Ne düşünüyordu, kafasında neler vardı merak ediyordum. Ondan sorumluluklarını atmasını istemiştim. Yanımdayken sorumsuzca hareket edebilsin yarını düşünmeden konuşabilsin istemiştim.  Karşımda BTS'in lideri değil sadece Joon olsun istemiştim... 

Vücudumdaki her bir hücrenin hemen yanımda sessizce duran Joon'a çekildiğini,onun kokusuyla nefes aldıklarını biliyordum. Bu geceden sonra onu unutmak çok daha zor olacaktı benim için. Sabah yan dairedeki Joon gidecek yerine RM gelecekti. Buna hazır değildim. Ne ara Joon'a bu kadar anlam yüklemiştim bilmiyordum, akıl sağlığımı zorlamıştım her gece. Yine de her şeye rağmen onunla burda olmak güzel bir histi. Onu tanımak güzeldi, beni gece yerine koyabilmesi güzeldi. 'Sadece bir gece...' diye tekrarladı
' Pekala, benimle yani Joon'la bu gece bir şeyler içmek ister misin?' Tekrar yüzünü bana dönmüş kapşonundan kurtulan birkaç tel saçını önünden çekerek konuşmuştu. Kalbim tekledi hiç düşünmedim yarını, diğer günleri... Sadece şu zamanı düşündüm ve kafamı onaylar şekilde salladım. Hırkamdan çıkan parmaklarımı kavrayıp beni peşi sıra çekiştirmeye başladı. Kumlara bata çıka yürüyor beni de arkasından sürüklüyordu.
Heyecanlıydım, her hareketinde havayı öyle bir dağıtıyordu ki nefes almam için oksijen bırakmıyordu. Kalbim dalgalarla ritim yapmış gibi gümbürdüyor vücudumu çok sıktığım için de içten içe üşüyordum. Müstakil bir evin bahçesine kartla giriş yaptıktan sonra iki tarafı çimlerle kaplı olan küçük yoldan yürüyüp evin kapısına ulaştık. Joon kapıyı sonuna kadar açıp beni içeri aldı. Birden cesaretli gözü pek olan kızın yerini çekingen, ürkek biri almıştı... ilk girişteki koridorun ilerisinde yukarı çıkan merdivenler vardı biraz adımladıktan sonra koridor bitiyor sağ taraftaki duvarın bitmesiyle  salona geçiliyordu. Yerler beyaz büyük taşlarla döşenmiş koltuklar ise füme gri renkte biri L şeklinde diğer ikisi tekli olarak ortadaki siyah sehpanın etrafına yerleştirilmişti. Koltukların en sağında büyük elektronik bir şömine vardı. L koltuğun arkasında büyük bir camekan arka sağında ise kuyruklu koyu kahve renkli bir piyano vardı. Piyanonun solundaki tavana kadar cam olan yerden arka bahçeye çıkılıyordu. Merdivenlerin altına denk gelen bölümde yani büyük pencerenin sol tarafında ise mutfak bölümü vardı çok büyük ve büyüleyiciydi... Joon sonunda elimi serbest bırakmış beni izlemeye koyulmuştu. Kabalık yaptığımı düşünüp hemen ona döndüm
'Gerçekten güzelmiş'dedim ve ellerimi önümde birleştirip ayakta beklemeye başladım.
Joon gülümseyip bana baktı ben de ister istemez rahatsız olup üstümdekileri inceledim. Hırkamın altında bana bir beden büyük gelen mavi çizgili şort pijamam ve gömlek tarzında üst takımı vardı ayağımdaki botları söylemiyordum bile... Gerçekten her seferinde böyle olmak zorunda mıydım? Yüzümü buruşturup hırkamı önümü kapatacak şekilde çekiştirdim. Yaptıklarım onu daha çok eğlendirmiş Korece hayır hayır gerek yok demişti. Yine de kendimi kötü hissetmiştim.
'Hoş geldin, artık Busan'daki gizli yerimizdesin.'
' Birilerine söylerim diye hiç mi korkmuyorsun? Gerçekten insanlara bu kadar kolay güvenen biri misin?...' deyip kollarımı önümde birleştirdim
'İnsanlara güvenmiyorum ama sana güveniyorum. ' dedikten sonra mutfak bölümüne geçti. Tae ve Jimin evde yok gibiydi ama uyuyor da olabilirlerdi çünkü saat gece üçü biraz geçiyordu.
'Menajerleriniz nerde?'
'Hepsi gitti...Şanslısın onlar burda olsa bu eve yaklaşamazdın bile.' Diye seslendi içerden
'Buna sevindim. Yani yaklaşamayacak olmama.... ' Dedikten sonra ben de mutfak tarafına gittim. Joon'u bar masasının arkasından izleyip gülümsemiştim, fazla şaşkın ve telaşlı görünüyordu
'Yardım etmemi ister misin pek aşina değil gibisin...' sorum manidardı. Onun mutfakla arasının hiç iyi olmadığını varyete şovlarından biliyordum. O berbat bir aşçı aynı zamanda sakar bir yardımcıydı
' Hayır hayır sorun değil' deyip alt dolapları tek tek açmaya başladı. Dayanamayıp ' üst dolaplara bakmayı dene' dedim. Bardaklar hiçbir zaman alttaki dolaplara konulmazdı.... Bulduğu bardaklar zafer kazanmış gibi önüme koymuştu. Bana bir içki doldurup kendisine de bira olduğunu düşündüğüm yabancı bir içki koydu. Bardakları eline alıp beni çağırdı. Salondaki cam kapıdan her şeyden izole olmuş arka bahçeye çıktık. Sağ tarafında büyük bir havuz solunda ise barbekü için bir alan vardı. Ortaya birkaç puf atılmış bir de bahçe takımı konulmuştu. İkili koltuğa oturup elindeki bardağı bana verdi. Ondan uzak kalmak istemediğim için yanına oturup ona döndüm. Bacaklarımı bağdaş yapıp kolumu koltuğun arka tarafına dayadım. Onu izleyecektim burnunun küçük kıvrımına dağılmış saçlarına üstündeki bol tişörtüne hafif bir gülümsemede yanaklarında çıkan gamzelerine bakacaktım. Aklımda tutmaya çalışacaktım bu anıyı çünkü bugün, bu gece özgürdüm. Tıpkı onun gibi.

Joon | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin