Harika Cheesecake

922 91 11
                                    

Günler geçtikçe ister istemez Joon'u beklemeye başlamıştım.O geleceğim demişti ve ben her kapı açılışında acaba o mu diye kontrol etmeden kendimi alamıyordum. Normalde bu kadar takıntılı bir insan değildim. Bu kadar hayalperest de değildim. Mantık çerçevesinde hareket etmeyi severdim ama ne olduysa o mantıklı halimden eser yoktu. Kafamda senaryolar uyduruyor içten içe onu bekliyordum. Utanmasam her gün Soo He 'ye cheesecake yaptıracaktım. Günler geçmişti hatta haftalar... Kafedeki yoğunluk günden güne artarken artık işlere dört kişi yetişemez hale gelmiştik. Her gece yatağa nasıl girdiğimi sabah ise nasıl çıktığımı bilmiyordum. Biraz müzikle ilgilenmem lazımdı, üstünde çalıştığım bir şarkı vardı ve ben buraya geldim geleli dikkatimi müziğe verememiştim. BTS konseri için bilet parası biriktirme düşüncesi beni teşvik ediyordu ama bir yandan da onları burda, çalıştığım yerde kanlı canlı gördüğüm gün de dün gibiydi. Halbuki üstünden bir ay geçmişti. Bu bir ay içinde büyükanneyle Korece çalışmıştım arada bana kızsa da o çok sabırlı bir öğretmendi üstelik mutfaktaki Soo He ile de çok sıkıydık ona Türk yemekleri öğreteceğime söz verdim o ise öğrettiklerimi günün menüsüne eklemeyi bile teklif etmişti. Yarın bir gün menüde sarma görürsem şaşırmayacaktım. Han ise çok iyi biriydi bana yedi yirmidört yardımcı oluyordu. Mesai sonunda yemeklerimizi alıp sahile gidiyorduk. Sahilde kumların üstünde sohbet etmek en sevdiğim aktiviteydi. Sonrasında ikimiz de ayaklarımızı sürüye sürüye odalara dağılıyorduk. Gerçekten çok sıcak ve yoğun günler geçiriyorduk.
BTS bizim kafeye geldiğinden beri Lavinia ile de konuşamamıştık. Hatta daha haberi bile yoktu. Şimdi arasam anlatsam olayın üstünden bir ay geçtiğini öğrense beni keserdi. Bir ara ona vakit ayırmalıydım. Düşününce bu kadar yıl nasıl arkadaş kalabilmiştik aklım almıyordu. Karakterlerimiz benzer değildi ama bazen öyle bir an oluyordu ki beynimiz aynı çalışıyordu. Söylediğimiz sözler aynılaşıyor hareketlerimiz hep birbiriyle iç içe geçiyordu. Bazen telepatik olarak onu duyabildiğimi bile düşünürdü Lavi. Kore'ye gidiyorum dediğim gün bana öyle bir kızmıştı ki... Neyse hatırlamak istemiyordum. Belki biriktirdiğim parayla ona da bir uçak bileti alabilirdim; ama tabiki alabileceğim bir konser bileti yine olmayacaktı..... Çünkü yine param yetmeyecekti.
Yaşadığım şey şans mıydı yoksa şanssızlık mı çözmek zordu. Her bir üyeyle tanışmış onlarla konuşmuştum bile ama yine de içimde eksik kalan bir şeyler vardı işte. Onları sahnedeyken izlemek istiyordum ben...
Gece yine yatağıma sürünerek gittim ama bugün diğerlerinden farklı olarak üstünde çalıştığım şarkının sözlerine birkaç ekleme yaptım. İlham için ortam, o anki ruh hali çok önemliydi. Ne kadar uykum gelmiş olsa da şu an o ilham kafasındaydım. Bu yüzden gelen ilham perime kollarımı sonuna kadar açarak hoş geldin dedim. Yazdığım birkaç sözde Busan'ı buldum. Kore'ye geldiğim günlerden kalan toylukla süsledim ve sonunda yine beklemeye geldim. Neyi bekliyordum? Joon'un gelmesini mi? Dünyanın en saçma işi değil miydi gerçekten de . Saçlarımı iki elimle karıştırıp yastığa kafamı sertçe bıraktım. En iyisi uyumaktı.
Sabah kafedeki rutin işler için aşağı inmiştim bugün Soo He'ye profiterol yapmayı öğretecektim. Belki günün menüsüne bile girerdi. Buraya geldiğimden beri canım o kadar çok istiyordu ki Soo He'ye öğretmek bahaneydi profiterolün yarısını ben yiyecektim.
Bir şeyler atıştırıp mutfağa geçtim. Sabah çok yoğun olmadığı için mutfaktaki işlere koşturuyor daha sonrasında Han'a yardımcı olmak için müşteri bölümünde zaman geçiriyordum.
Malzemeleri toplamış Soo He ile profiterol yapmaya giriştiğimizde saat sabah sekiz buçuktu bittiğinde ise nerdeyse öğlen on iki olmuştu . Normalde bu kadar zahmetli bir iş değildi ama buna değmişti tadı harikaydı. Hemen günün menüsündeki yerini aldı. Günün geri kalanı ne zaman mola vereceğiz düşüncesiyle geçti, üstelik geldiğimden beri sahil kafe arasında mekik dokumaktan başka bir şey yapmamıştım. Biraz Busan'ı gezmek istiyordum. Farklı yerlere gitmek,sokak lezzetlerini tatmak gibi klasik turistik aktiviteler de yapmak istiyordum. Tek amacım ot gibi yaşamak değildi. Keşfetmek istiyordum. Akşama doğru izin alabileceğimi düşünerek büyükannenin yanına gittim. Bir aydır kesintisiz bu kafede çalışıyordum birkaç saat mola vermeye kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı ve dediğim gibi de olmuştu. Büyükanneden izni koparmıştım. Han ile kısa bir bilgi alışverişinden sonra çantamı da sırtıma alıp otobüs durağına yürüdüm. Nereye nasıl gideceğimi biliyordum. Han bana yardımcı olmuştu hem telefona yüklediğim bir yığın uygulama da kullanılmayı bekliyordu. Otobüse bindiğim an içimi bir heyecan kapladı. Çantasını sırtına alıp gezen kaşiflere benzemiştim. Belki de daha çok kaşif Dora gibiydim... Bilemiyordum.
Öncelikli hedefim tteobokki yemekti otobüs yolculuğu boyunca merkezdeki yerleri araştırmıştım. Restoranın durağına geldiğimde hızlıca otobüsten indim. Bulmak kolay olmuştu, pencere kenarına oturup siparişimi verdim. Yalnız yemek yemeyi kendimi bildim bileli sevmezdim ben de fırsattan istifade Lavi'yi aradım. Ona kısaca Busan'ı tanıttıktan sonra asıl konuya girdim.
' Kafeye Bts geldi.' Dediğim sade ve netti. Ekranda alıklaşan bir surat ve sonrasında patlatılan bir kahkaha bana inanmadığının kanıtıydı...
' Birden geldiler, orduya servis yetiştirmek gibiydi. Ellerim gün boyu titredi. Joon ile konuştum. Bir ara afallayıp Türkçe konuştum... Yoongi benim yazdığım şarkıyı kimin söylediğini sordu ve Joon da şarkımı beğendiğini söyledi. ' bilgi yüklemesi yapıyordum. Lavi'nin suratının, hemen sağ alt köşesindeki yüzümden, ışık saçılıyor gözlerim mutluluktan parlıyordu. Lavi ise hiçbir şey anlamamıştı. O ara tteobokkim geldi garsona teşekkür ettikten sonra tek kullanımlık çubuklarımı açtım.
'Sen ne diyorsun? Kafeye cidden bizim çocuklar mı geldi? Ciddi misin ! Ve sen onlarla konuştun.Joon'a şarkını mı dinlettin?! Benimle dalga geçmiyorsun değil mi?'
Lavi'nin sesi kulaklarımda ağır hasara yol açmıştı. Her şeye baştan başladım... Kafeye girerkenki o sadeliklerini anlattım. Sipariş verirken ki hallerini... Joon'un benimle konuşmasını ve en son bana yine geleceğim demesini özellikle ekledim. Lavi beklentimi anlamış olacak ki
' lafın gelişi dediğini biliyorsun değil mi? Bir daha gelebileceklerini sanmıyorum çok yoğun programları var anlaşılan; ama keşke gelse. Ahh! Ne kadar ballısın tüm bunları yaşadığına inanamıyorum! Bana biraz daha Tae'den bahset ne giymişti?....'
konuşmanın devamı bol bol Tae içerikliydi ama benim kafam hala Joon' daydı. O benim şarkımı beğenmişti değil mi? Belki de kendime haksızlık ediyordum.... Lavi ile olan bir saatlik konuşmam onun uyku saati nedeniyle kesilmişti. En sevdiğim arkadaşıma veda edip telefonu kapamış restorandan da çıkmıştım. Hava kararmıştı bile hafif serin olan Busan sokakları beni çağırıyordu sanki. Lacivert hırkamı üstüme giyip kapşonumu saçlarıma kapattım. Bilmediğim sokaklarda biraz gezindim bir ara kayboldum. Neyseki yolum bir gezi yoluna çıktı sahil kenarında yürümeye devam ettim. Yorulduğumdaysa sakin diye tabir ettiğim bir banka oturup etrafı izlemeye koyuldum.
Etrafımda bir sürü insan vardı ama dediklerini anlamıyor, aynı kültürleri yaşamıyordum. Haliyle kendimi yalnız hissediyordum. Belki de saçma bir işe kalkıştım buraya gelerek diye fısıldadım. Kafamı görünen birkaç yıldıza çevirip bir şeyler mırıldandım. Önüme döndüğümdeyse onu görmeyi beklemiyordum. Uzun bir trençkot giymişti, kafasında siyah şapkası yüzünde ise siyah bir maske vardı. Elleri ceplerinde, ileri, okyanusa doğru bakıyordu. Yanına gitmek istedim;  sonra rahatsız olabileceğini düşünerek içimdeki isteği bastırdım ama ayaklarım çoktan bedenimi ayağa kaldırmıştı bile.
Yanına geldiğimde çenesine gelen boyumla dimdik duruyordum. Birden konuşuverdim.
'Gerçekten güzel bir manzarası var.'
Şaşkınca bana döndü ben de ona dönüp gülümsedim. Tabiki beni tanımamıştı... Nerden tanıyabilirdi ki? Ben sadece bir kere gördüğü herhangi bir kızdım. Tıpkı diğerleri gibi...
Düşündüğümün aksine geceye döndü ve sakince konuştu
' Evet öyle...' tok sesinden İngilizce bir şeyler duymak beni heyecanlandırmıştı. Konuşmaya devam etmek istiyordum ama yapamıyordum. Ne diyecektim, ne demeliydim bilmiyordum. Doğaçlama yapmaya karar vermiştim
' Bir aydır Busan'da olmama rağmen daha yeni buralara gelebildim. Kafe o kadar yoğun ki... Gerçi arada bir sahile gidip dalgaları izliyorum çok iyi hissettiriyor ama yine de burası farklıymış.'
Galiba benim için hep de farklı olacaktı çünkü içimdeki cesaretle Joon'un yanına gelmiş ona bir şeyler anlatıyordum. Sesimin kesilmesiyle bir süre  bekledi. Yanlış bir şey demekten korktum, onu rahatsız etmekten korktum. Birden bana dönüp yüzüme baktı.
'Sana söz vermiştim değil mi?' Bir elini cebinden çıkarıp biraz bana döndü ' Hala cheesecakeleriniz harika mı?'

Joon | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin