Değişmeyecek şeyler

402 19 22
                                    

Kumlara ayakkabım batıp çıkıyordu, rahatsız hissetmekten çok uzaktım çünkü elini tuttuğum adam her türlü zorluktan çıkabilecek bir güç veriyordu bana. Varlığına dayanmak gibi toksik bir ilişki değildi bahsettiğim, sadece benim için orda bir yerlerde her zaman hazır olması hoşuma gidiyordu. Çünkü aynısını onun için ben yapabilirdim, battığı zaman onu o karanlıktan çıkarabilirdim. Sanırım Joon ebedi bir destekçi kazanmıştı, kendi kendime kıkırdadım. Yanımda uzaklara dalarcasına bakan adam kapşonunu kafasına geçirmiş yine de birkaç uzun tel özgürlüğünü rüzgara karşı dayatıyordu. Bol gelen şortuna kabaca boşta olan elini sıkıştırdı, bakışlarıma kayıtsız kalamamış olacak ki bana bakıp gülümsedi. Vücudumu ona çekmesi dev cüsseli kollarıyla beni sarması aynı anda olmuştu. Kafamda yanıp sönen yaşam balonu saçlarıma konan sıcak öpücükle ağzına kadar dolmuştu şimdi. Üşüyen bedenimi baştan sona ısıtmıştı bu hareketi.

Onu ne zaman sevmeye başlamıştım? Ne zaman onu sevdiğimi anlamıştım? Kendime itiraf etmem çok uzun zaman almıştı sanki, karın ağrılı bir günün ardından bu haltı yediğimi ve kaçışımın olmadığını anlamıştım. Evet. Yine güldüm, ah onunla böyle yürürken nedense geçmişi düşünmeden edemiyordum. Zihnimdeki anı bandı geriye sarıp duruyordu, mani olamıyordum. Busan'nın merkezinde gittiğim yolların aniden ona çıkması da oldukça manidardı. Sahi ne demiştim o gün ona. Joon okyanusu izlerken... Ne dediğimi hatırlamıyordum ama ne istediğim dilimin ucundaydı.

Bir gün onun gecesi ben olmak istiyorum...

O kendine itiraf edemese de hep gece ile konuşuyordu, şimdi aramızdaki sus pus giden adımlar kelimelerimiz olmuştu. Ne kadar güzel sözlerdi bunlar.

Kafamı soluma çevirip olabildiğine derin görünen siyah manzarama baktım, ayın yansıyan yüzü çok tanıdıktı ama yabancıydı da aslında. Yaşadığım her anı, her günü bana hatırlatıyordu da yarınım için çok sessizdi. Gelecek yabancıydı, belki ürkütücü. Neden gelecekten bir kaygım yoktu? Neden endişelenmemiştim bunları düşünürken.  Elimi bırakmış az ileride hızını arttıran Joon'u izledim.

'Sanırım cevabı biliyorum...' fısıltım gökyüzüne kadar uzandı, emindim.

İleride, belki de kendisini ait hissettiği bir yere oturdu. Onu tekrarladım, soğuk kumlar içime işlemişti ama dalgaların sesi ve ara ara burnuma vuran onun kokusu bu hissi nötralize ediyordu.

'Burayı özlemişim' diyerek etrafa baktım. Aslında düşününce çok da uzun zaman geçmemişti. Açıkçası daha dün gibiydi bir pencereden Joon'un kumsala gelişini beklemem. ' insan bazı şeyleri görmedikçe neler yaşadığını unutuyor. Yani buraya gelmeseydim yaşadığım anıları belki de bu kadar detaylı hatırlayamayacaktım' bacaklarımı gövdeme çekip onlara sarıldım. Bakışlarım Joon'a döndü.

Suyun yüzeyinden yansıyan kıpırtılar gözlerine vuruyordu, burnuna ve birkaç tutam saçına. Dudaklarını ağzının içine gönderip onları ıslattı. Sanırım benim için hep böyle etkileyici olacaktı o, aksi halde bu kalp atışım normal değildi.

' Ben de' diyerek beni onayladı, sonra bakışları beni buldu ' gerçekten özlemişim'

İçim titredi, evet. Tam anlamıyla titremiştim, bazıları soğuktan sanabilirdi ama hayır bu onun yaydığı etkileyici çekim gücünden kaynaklanıyordu. Beni yeniden ona çekiyordu.

'Seni özledim' deyip elini elimin üstüne yerleştirdi.

Kafamı omzuma değdirip gülümsedim çünkü ben de onu özlemiştim ve ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. Elim kolum bağlı gibi hissediyordum ama hayal gücümde bambaşka biriydim. Kendimi kastığımı fark edip gevşemem gerektiğini kendime hatırlatmaya çalıştım. Boğuk sesimle onu onayladım

Joon | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin