Kaos

544 50 0
                                    

Lavi'den...

Birden ayağa kalkıp masadan ayrılan Luna'ya baktım. Bir an olsun yanına gitmek aklıma gelmemişti, şu an burda ne yapıyordum o bile tartışılırdı. Birkaç konuşmaya katılmıştım ama bu ortama çok yabancıydım. Lu, biraz daha aşina olduğu için işleri iyi kıvırmıştı. Bedenime bu baskı fazlaydı. Önce Tae ile tanışmıştım, nasıl sağ kurtuldum hala anlamış değildim. Kalbimde izleri duruyordu o günün. Şimdi de diğer altısı zihnime baskı yapıyordu. İçimdeki heyecanı kaldıramayan kalbim, zaten tüm bu karmaşadan kendini soyutlamaya çalışıyordu; soyutladığı an ruhum çıkardı, bedenim yere yığılırdı...

Gözlerimi Luna ile konuşan Jin'den alıp masaya döndüm. Konu ne ara Hoseok'un şarkısına gelmişti, bilmiyordum ama hepsi bir ağızdan hey mama diye bağırıyordu. Jimin bir dizini yere koydu, helloo mama deyip tek elini havaya kaldırdı, sonrada Hoseok'a o etkileyici bakışını attı. Hoseok dayanamayıp ayağa kalktı, Jimin'e değmeyecek şekilde tekme atıp küçük sahnesine geçti ve birden Lie söylemeye başladı. Elindeki bardağını mikrofon yapıyordu... Hareketlerine katılarak güldüm, galiba ne kadar ünlü olursan ol, o içindeki çocuk ruh ölmüyordu. Jimin sarılaşmış saçlarını arkaya tarayıp dudaklarını ıslattı. Hoseok'un detone sesine dayanamamış, birden karnını tutup öne eğilmişti. Deli gibi gülüyordu. Onları böyle görünce daha da gülesim geliyordu, çok güzel eğleniyorlardı. Hem heyecanıma da katkısı oluyordu bu muzipliklerinin. Son bir kıkırdamadan sonra ciddileştim, karnıma ağrı girmişti.

'Salı günkü sergiye katılacak mısın ?'  Masaya eğilip sesini diğerlerinden soyutlamaya çalıştı. Dikkatimi gecenin başından beri ona verdiğim adama yine verdim.

'Evet, ' dudaklarımı ıslatıp kafamı ilerde dansa katılan Jk'ye ister istemez döndüm. Ona da gülmeden edememiştim.

'Bu harika,' dedi Tae hemen.

Kendimi toparlayıp yüzüne baktım. Dikkatimi ne kadar ona vermek istesem de yapamıyordum. Gözlerim hemen dağınık saçlarına, bakışlarına kayıyordu. Onu detaylıca incelemeye başlıyordum. Kadife sesi kulaklarımda yankılanıyor bir şekilde beni upuzun bir yola çıkarıyordu. O yolun nereye çıkacağını bilmesem de onun büyüsüyle sürükleniyordum adeta. Kafamı sallayıp gözlerinden gözlerimi çektim.

'aslında, sana bir hediye getirdim.' Çatallaşan sesimi düzelttim.

Gözlerini iyice kısıp masaya daha da eğildi. Beni duymuyordu gürültüden, ayağa kalkıp onu takip etmem için beni çağırdı .

Bol koyu kahve pantolonu, üstüne giydiği siyah tişörtüyle çok güzel görünüyordu. Terliklerini sürüyerek terasın diğer köşesine gitti. Yanına kendimden emin adımlarla yürüdüm, ama hiç de emin değildim. Dediğim sözler, yaptığım hareketler, mimiklerim... Bana ait değil gibiydi.
Gülümsedim.

'Bu senin için.' Gecenin başından beri ellerimde sıkı sıkıya tuttuğum tabloyu ona uzattım. Luna ile son dakika güzel bir paket ayarlamıştık tablo için. Aklına geldiği için minnettardım, zira benim aklım bir karış havadaydı. Kalbim gümbürdedi, bunu en içime kadar hissettim. Tae şaşkın bakışlarını tabloya çevirip hemen aldı ellerimden. O kare gülüşüyle tabloyu açarken ben de ona açıklama yapıyordum.

'Sergilerde yer alabilmemin sebebi sensin, sana bir şeyler yapmak istiyordum.' Elimle kısa, siyah saçımı kulağımın arkasına yerleştirdim.
'Normal bir karşılaşma olsaydı bizimkisi sana güzel bir yemek ısmarlardım ya da normal şartlarda olabilseydik...' sesim gittikçe kısıldı ve gerçekleri yüzüme vurdu. Paketi yere düşen tablo şimdi sahibinin ellerindeydi. Ne diyeceğini çok merak ediyordum.

Gözlerini kocaman açıp 'deebak!' Dedi bir bana baktı bir de tabloya...
'Bu ben miyim?' Sona doğru kare gülüşü göğsünden gelen o küçük kıkırtıya dönüşmüştü.

Ellerimi önümde hareketendirip konuşmaya başladım 'Ah.. Evet, biliyorum kusurları v—-.'

'Galiba odamdaki diğer duvar artık boş değil.' Diyerek sözümü kesti. İyiki de kesmişti... Üstümdeki o beğenilmeme korkusu yok olunca büyük bir nefes verip ben de kıkırdadım.

'Beğenmene sevindim.' Diye gülümsedim. Bir müddet ellerini boyalar üstünde gezdirdi, hayranlıkla fırça darbelerini takip etti parmakları. Memnun olan sesler çıkartıyordu, gözlerinin içindeki ışıkla bana dönünce ne yapacağımı şaşırdım. Bir süre ona baktım, o gözlerini kaçırıp konuşuncaya kadar öyle kaldık.

'Teşekkür ederim,' kibarca önümde eğildi, neden şimdi bunu yapıyordu?

''Hayır, hayır 'deyip omuzlarından tutarak ona mani oldum. Küçük bir dokunuşum bile elektrik hissi yapmıştı vücudum da.

Tek eliyle burnunu kaşıdı kare gülümsemesini her fırsatta bana sunuyordu 'sergiye gelemeyeceğim için biraz üzüldüm şimdi.' Dedi

'Her zaman böyle etkinliklere katılıyor musun?' Safça bir soru sormuştum, kabul ediyordum

'Maalesef, gidemiyorum. Çok yoğunuz genelde; ama beğendiğim sanatçılar olunca boş zamanımı oraya harcayabiliyorum.'

'Anladım,' deyip dudak büktüm. Onu her fırsatta görmek istemem benim suçum değildi. Bu tamamen saçma bir yolla başlamış değişik duyguları barındıran bir hayranlıktı. Hayranlıktan biraz daha fazlasıydı. Ne olursa olsun onu kabul edecek birisiydim. Obsesif de değildim ona karşı. Sadece bir şekilde Tae'nin ben olduğunu düşünüyordum. O bendim. Benim gibiydi. Çok benziyorduk.... Davranışları, verdiği tepkiler, düşünceleri. Ona yakınlığım burdan geliyordu, onu sevmem bu yüzdendi belki de. Kendimi yakın hissediyordum ona.

'Hey, tek başına da halledebilirsin. Birinin desteğine ihtiyacın yok.' Deyip düşen suratımı çeneme koyduğu parmaklarıyla toparladı. Ne yaptığına allak bullak olmuş hislerimle baktım. Onun yaydığı enerji çenemden başlamış ayak ucuma kadar yayılmıştı. Kalbim bir kez tekleyip yerine düzenli nefeslerini koydu. Kendimi toparlayıp 'evet' diye mırıldandım. Bana en güzel gülüşünü bahşetti o sırada. Arkamdaki gürültülü kişilere dönüp kocaman bir kahkaha patlattı. Jin'in dikkati hemen bize yöneldi. Luna'nın yanından ayrılıp Tae'nin elindeki tabloyu aldı.

'Deaabek! Taehyung-aaaaa!'

Joon bize hiç ilgisini vermeden Luna'nın yanına gitti. Yoongi, Jin'in elinde tuttuğu tabloya oturduğu yerden gözlerini kısarak bakıyordu. Jimin hemen yanımıza adımlayıp Jin'in elinden tabloyu aldı. Bir tarafını gövdesine dayayıp bir Tae'ye bir de tabloya baktı. Gözlerini kocaman açıp muzipçe Tae 'ye güldü. Tae elindeki tabloyu ona söylenerek aldı.

'Benim o, hediye!' Diye bağırdı Jimin'e. Birden her yer curcunaya dönmüştü. Yine. Bazen hepsi birer koca bebekti...

'Jiminaaaaaahhh!' Diye bağıran Jk tüm ortamı birbirine kattı. Hoseok Jk'in bu tavrına seslice gülüyordu. Yoongi dayanamamış gummy bear gülüşünü hele şükür bize bahşetmişti. Jin masaya gidip ağzına bir atıştırmalık attı.

'Sen mi yaptın?' Dedi bana kolunu kaldırarak, elini göremiyordum. Mavi kazağının ucu havada biraz sallandı.

'Evet.'
Kendini gösterip 'Merhaba! Worldwide handsome.' Dedi. İngilizce aksanına mı gülsem, çenesinin altına görünmeyen ellerini koyduğuna mı yoksa kaşlarını çatmış dudaklarını seksice açmaya çalışmış olan haline mi bilemedim. Jin'e kıkırdayıp 'bir dahakine..' deyip omuz silktim.

Jk, Jin'in reddedildiğini duyunca onunla hemen dalga geçmeye başladı. Bu beni daha da güldürüyordu. Onlar birbirlerine laf atarken yanımda sırıtan Tae'ye baktım. Gözlerinin altındaki çizgiler belli oluyordu şimdi. Bir kolunu gövdesine sarmış diğer avucunun içine de çenesini yerleştirmişti. Ağzını kapatarak sırıtıyordu... Jimin sinsi diyebileceğim adımlarla Tae'nin yanına geldi. Söylediği şeyle ikisinin gözleri de solumda ayakta duran iki bedene takıldı. Yoongi sessizleşip şaşkınca Luna ve Joon'a baktı. Ben de ister istemez onları izler olmuştum. Joonun şapkasının gölgesi Luna'nın yüzüne düşüyordu, çok yakınlardı. Hoseok ağzından -o!- kelimesini çıkarınca Lu bize baktı. Işık yüzüne vurduğu an, utanmış yüzünü gördüm. Ortam çok sessizdi. Ne yapacağını bilemiyor gibi Joon'a baktı. Sonra yanından ayrılıp kalabalıkta gözleri beni buldu. Sandalyeden çantasını alırken Tae'nin şaşkınlığıyla karşılaştım. Ona bir şey diyemeden Luna'nın peşinden çıkışa yöneldim. Kapıyı arkamdan kapatırken Joon'un yakınan sesini o gürültünün içinden duyabilmiştim.

Böyle de yazmazsam olmazdı. Dırırırırııımm!! Bölüm artısı... Gud nayt.
Yazarınız;minimonijoonie

Joon | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin