Minik periler

413 29 2
                                    

Ürperme ile gözlerimi açtım, boynumdan bir damla ter süzülüp elime düştü. Avucumun içine kenetlenmiş parmaklar benimkilerden hayli büyüktü. Nefesi kulağıma değiyor içimi kıpır kıpır yapıyordu. İster istemez bu halimize güldüm, aramızda geçen mırıltılı konuşmalar sonucu yorgun düşüp uyuduğunu düşününce daha da komik geliyordu halimiz. Baştan sona komiktik zaten. Ben onu yanımdayken bile özlüyordum, şu an olduğu gibi. Neden bir türlü tamamlanmış hissetmiyordum? Onun yanında iyiydim ama neden hala bir şeylerin tam olmadığını düşünüyordum? Onun yanına olmayan bendim galiba. Yaşadığımız farklı hayatlar... Zengin oğlan fakir kız edebiyatı değildi bu, daha çok hayatımızın farklı evrelerinde olma durumuydu. Ben hala zirve dediğim o yere tırmanmakla meşguldüm. Tırmanmaya yeni başlamıştım hatta, o ise en tepedeydi. Onu kıskanmıyordum, hayır. Ona hayranlık besliyordum. Bazen içimdeki şeyin hayranlık mı yoksa sevgi mi olduğunu tartmaktan kendimi alamıyordum açıkçası.

Gözlerim aydınlığa alışınca kalkmaya yeltendim hem aklımdakilere de küçük bir ara vermek iyi gelecekti. Biraz daha usul nefes almaya çalıştım, biraz daha uyumalıydı o. Belime düşen elini sessizce kaldırıp koltuktan aşağı kaydım. Önce homurdansa da uykusuna geri döndü. Kızarmış dudakları, esmer teni, makyajsız suratı, dağılmış saçları... Çok güzeldi. İç çekip yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Joon'un doğal halini seviyordum da kendimin geceden kalma tipini sevememiştim bir türlü. Kabarmış saçlarımı yatıştırdım, gözümde rimel olduğunu unutup yüzümü yıkadım. Küçük çaplı bir panda dönüşümü işimi daha da zorlaştırdı. Çekmeceleri kurcalamak en son istediğim şeydi ama işte yapıyordum. Makyaj temizleyici olduğunu düşündüğüm şeyi bulduğum pamuğa döküp gözlerimi sildim. Oldukça güzel kokuyordu, Joon gibiydi. En son yüzümü tekrar yıkayıp, artık, yanımda taşıdığım diş fırçamla dişlerimi fırçaladım. Şimdi daha iyi hissediyordum. İçeriden ışığı kapatıp koridora açılan kapıyı açtım.

'Gittiğini düşündüm.' tek gözü kapalı, dudakları önde aralanmış bana yorgunca bakıyordu. Yerimde ister istemez zıpladım, hemen uyanacağını düşünmemiştim. 'korkuttum mu?' hafifçe güldü. Kafamı sallayıp ona baktım. Sabahları ona uyanmak güzeldi. Elleri hemen telaşla yüzüne çıktı gözlerini ovuşturdu, söylenerek bir şeyler dese de aldırmadım. Panikleyen hali çirkin olduğunu düşünmesi çok komikti, onu seviyordum uykulu Joon'u daha çok seviyordum nedendir bilmem masum duruyordu. Kıkırdadım.

'Şunu yapmayı kes.' elini tutup indirdim, 'günaydın.'

Gülümsemesi gözlerine çıktı, yanlardaki çizgileri derin çukurlar oluşturmuştu şimdi. Derin bir nefes alıp beni kendine çekti 'günaydın, güzel bir uykuydu.' Sözleri mırıltılara dönüşüp küçük parıltılar ekledi günüme 'ah hala yorgun gibiyim, biraz daha uyusak?' Kıkırtısı benimkine bulaştı.

'Ben değil ama sen biraz daha uyumalıydın.'

'Sesin bugün daha güzel' diyerek dolgun dudaklarını benimkine bastırdı. 'Neden kızardın?' Gülümseyip yanağıma öpücük kondurdu sonra diğerine ' kırmızı yanaklarını seviyorum' yine kıkırdayıp dudaklarıma döndü. Yaptığı beni utandırmaktan başka bir şey değildi, hoşuna gittiğini de bal gibi biliyordum. İçten içe bu duruma sinir olsam da onun böyle mutlu olması kukla olmamı kolaylaştırıyordu.

Bir an duraksayıp yüzümü kokladı 'Ama neden tıraş losyonum gibi kokuyorsun?' Kolları hala belimde beni sıkıştırdığı için ondan kaçamadım da şimdi çatılı kaşlarının altındaki iki çift güzel göze bakmakla yükümlüydüm. Makyaj temizleyici olarak tıraş losyonu mu kullanmıştım yani? Kendimi tutamayıp kahkaha attım. Bir elim yüzüme kapandı.

'Ah, üzgünüm. Eşyalarını kullanmak istemezdim ama keşke doğru şeyi kullanabilseymişim.' Bu sefer homurdanmaya başladım 'o zaman bir işe yararmış' yine güldüm. Korece bilmemek benim suçum değildi, tamam tam anlamıyla bilmemek... Bu dili iyi konuşuyordum ama çatır çatır her şeyi bilemiyordum.

Joon | Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin