Sabah olduğunda hala uyumamışım. Çünkü Klaus yine bir telefon görüşmesinden sonra evden çıkmıştı. Onu beklerken banyonun içinde o kutuyu bulmuştum. İlk defa açıktı ve kenarıında duran gri ve yıpranmış defterle birlikte. Klaus bunu ortada bırakacak kadar salak değildi büyük ihtimalle telefonun acil olmasından dolayı bunu unutmuştu.
Bense açıp incelememek için kendimi zor tutuyorum çünkü Klaus bu kutu hakkında 'geleceğim' demişti. Sonuna hem gittiği için onu cezalandırmak hemde sadece defteri alıp başka bir şeye dokunmadan bırakacağıma dair söz vererek ucundan çekip aldım. Alır almaz kuru kapanıp kilit sesi gelince panikle kutuyu açmaya çalıştım ama yine kapalıydı. Aptal kafam!
Dakikalarca uğraştım ama çicik bile olmuyordu. Ama ben kitabı yeşrne koymazsan Klaus incelediğimi anlayacaktı. Düşüncelerle dolup taşsarken ani bir kararla defteri açtım. Nasıl olsa anlayacaktı en azından bir şeyler öğrenmiş olurdum. İlk sayfaları mektup gibiydi. İsim bulunmuyordu ama damgalar vardı. Nispeten daha kötü olan ilk yazıyı okumak zor olmuştu ama başarmıştım.
"Bu dört duvarda çocukluğumu öldürdünüz siz. Kaç yaşıma geldim bedenimdeki izler,kafamdaki sesler hâlâ geçmedi,geçmeyecek de. Çocukluğuma,ruhuma,bedenime kocaman yük bıraktınız." Bunu yapana Klaus olamazdı çünkü o duygularımı değil yazmak, yaşamaktan bile tiksinir.
"En son ne zaman bir şeyi umursadığımı kimse hatırlamıyor N. En son ne zaman bir şeyi sevdiğimden kimse bahsedemez sana... Ne kadar kırılganım oysa. Ve ne kadar çok şey var giden zoruma. Kimsenin anlayamadığı, benim de kimse anlasın istemediğim aslında. Bu beni ne kadar korur bilmiyorum ama bence en doğrusu tam olarak nereden kırıldığını-kırılabileceğini asla belli etmemektir bir başkasına. Savunma yöntemi denilebilir buna. Nelerden korktuğumu kendimden bile saklıyorum, neleri ya da kimleri sevdiğimi de onlardan. İçime atıyorum hepsini, içimde nelerin olup bittiğinden asla bahsetmiyorum. Kolay kolay vazgeçebilirmişim gibi gösterdiğim her şeyin bağımlısıyım. Unutmuş gibi yaptığım her şeyi hatırlıyorum. Biliyorum hangi acımın hangi yarama denk düştüğünü. Ve sırf bu yüzden, aynaya bakarken gözlerimi gözlerimden kaçırıyorum."
Bu kesinlikle Klaus'un yazacağı bir şey değildi ama kim yazmıştı? Ve daha önemlisi.... Kendi düşüncemi tamamlayamadan defter elimden alındı ve kendimi balkondan aşağı bakarken bulmuştum.
" Sana bu kutuda olan bir şeye dokunmayacağını söyledim!"
Ensemdeki elinden, karnına attığım dirsekle kurtuldum ama hala korkudan titriyordum.
"Sırf o aptal yazıları okudum diye mi bunu yaptın yani?! O zaman bana o N harfli kişinin kim olduğunu söyle!"
Evet o öfkeliydi ama şuan bende daha öfkeliydim.
"Bana hesap soramazsın!"
"Bunu bilmek güzel. Çünkü sende artık bana hesap sorma hakkına sahip değilsin!" yüzüğü çıkarıp atmaktan son anda vazgeçip hızla aşağı indim. Çocukları görene kadar onların kavga seslerini duyduğunu unutmuştum ama sanki hiç duymamış gibi konuşuyorlardı. Bozmadan yanlarına oturup telefonu elime aldım.
"Öğleden sonra, kütüphanede benimle buluş" mesajı anneme gönderip arkama yaslandım. Ona biraz bile inanmasamda sadece Klaus'u sinir etmek için dinleyecektim.
Çocuklar kahvaltı yaptıktan sonra Klaus ile çalışma odalarında antrenman yapmaya başladıklarında bende evden çıktım. Arabayı kalabalık caddelere sürdüğümde içimde bunu yaptığımda pişman olacağım dair bir his vardı. Ama Klaus'un yaptığını affedemiyorum. Aslında muhtemelen 3 4 güne affederim ya da açıklamaya çalışsa şuan bile affedebilirim işte bu yüzden hızlıca onu cezalandırmak istiyordum. Umarım sonunda kendime ceza vermiş olmam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ECNADEYN
FantasíaGeçmiş ve gelecek, aralarında bulunan zamanın kayıp insanları, kaybolan hayatlar, kaybolmak istenilen hayatlar, sessiz fırtınalar, öldüresiye nefret, nefretten doğan aşk, yüz yılları hiçe saydıran saniyeler, yıkılan imparatorluğun sebebi olan ve yen...