2.2

5.8K 271 95
                                    

Pazartesi günü, akşam 11.48.

Erenlendiniz: Kahretsin!

Erenlendiniz: Kahretsin ya kahretsin!

Erenlendiniz: Bilseydim böyle olacağını

Erenlendiniz: Aptalım ben aptal!

Erenlendiniz: Sana söylemen için izin verseydim keşke!

Erenlendiniz: Canım bu kadar yanmazdı ya...

Erenlendiniz: Kendime gelemiyorum ben Eren...

Erenlendiniz: Sanki kendimi o anda orada unuttum.

Erenlendiniz: Tekrar tekrar gözümün önüne geliyor.

Erenlendiniz: Dayanamıyorum!

Erenlendiniz: Nasıl bir acı bu ha?

Erenlendiniz: Nasıl bir ateş bu? Her hücremi alev alev kavuran...

Erenlendiniz: Nefes bile almak zor geliyor şu an.

Erenlendiniz: Sevmek hep böyle acıtacak mı beni?

¤¤¤

Pazartesi günü, sabah 9.10.

Zilin çalmasıyla derin bir nefes bırakırken Arya'ya baktım. Felsefe dersinden istifade uyuklamıştı hala da uyukluyordu. Onu uyandırmayı es geçerek yerimden kalktım. Lavaboya gitmek bahane, Eren'i görmek şahaneydi çünkü.

Sınıfın kapısında Feyza ile karşılaşsak da ikimiz de bir şey demeden farklı yönlere ilerlemeye başladık. Lavaboya giderken Eren'in sınıfına bakmaya çalışacaktım ama kapı kapalı olduğundan işe yaramadı.

Lavaboda kısa bir süre oyalandıktan sonra tekrardan sınıfa ilermeye başladım. Sınıfın kapısının hala kapalı olması surat asmama sebep olurken omuzlarımı çökerttim.

Sınıf kapısına birkaç adım kala koridorun sonunda kaloriferlerin orada onu gördüm. Ama tek değildi. Yanında başını Eren'in omzuna koymuş huzurla gülümseyen biri vardı. Sude Sever...

Boğazıma bir düğüm oluşmuşcasına yutkunamadım. Gözlerim yanmaya başladı, burnumun direği sızladı. Sanki bir anda bir deprem oldu ve ben o enkazın altında kaldım. Koridorun ortasında öylece kalakaldım.

Ne yapacağımı bilemez halde etrafa bakındım. Beynim bütün algılarını yitirmiş de kalbimden yardım bekliyor gibiydi. Ama kalbim çoktan kapılarını kilitlemiş, gözyaşlarını dökmeye başlamıştı bile. Dudaklarım mühürlenmek istercesine birbirine kilitlenmiş, kulaklarım tüm seslere sağır olmuştu.

Hızlı adımlarla sınıfa girip sırama oturdum. Kimsenin yüzümü görmesine fırsat vermeden kafamı sıraya gömdüm ve sessiz bir gürültüye hapsoldum. Sessizliğimde koptu gözyaşı fırtınaları.

Şimdi anlıyordum. Dün akşam söylemek istediği şeyi. Salak gibi söylemesine izin bile vermemiştim. Nereden bilebilirdim ki? 5 ay sonra dönmeyeceğine inandırmışken kendimi, bu hislerim anormal miydi?

Hoca derse girdi anlatmaya başladı. Bir dersi bile kaçırmadan dinlemeye çalışan ben, bir kelimeye bile kulak asmadım. İçimdeki sessizlik öyle gürültülüydü ki, tüm sesleri bastırıyordu.

Sahi sevmek neden bu kadar acıtırdı? Bizi öldürmek mi isterdi? Yoksa acı çekmemiz hoşuna mı giderdi?

"Eva? İyi misin?"

Arya'nın sorusuna sadece başımı sallayarak cevap verdim. Şu an kıpkırmızı suratımı görmesini istemiyordum. Konuşmak istemiyordum, anlatmak istemiyordum. Tek isteğim rahatça ağlayabilmekti.

40 dakika kalbime işkence etmek istermiş gibi yavaş yavaş geçtiğinde bitkin düşmüştüm. Zilin çalmasıyla bütün eşyalarımı alıp soru sorulmasına izin vermeden sınıfı terk ettim. Okulu da terk etmek istiyordum ama kahretsin ki sonrasını düşünmek zorundaydım. Annem okulu astığımı öğrendiğinde ne der diye düşünmek zorundaydım.

Saçlarım yüzümü gizlerken okulda en iyi anlaştığım hocanın yanına giderek izin aldım. Kişisel bir sorunum olduğunu ve aileme haber vermemesini rica ettim. Hatta neredeyse yalvardım. Yüzümün o halini, o gözyaşlarımın gerçekliğini gördüğünde, kendime geldiğimde onunla konuşmam şartıyla izin verdi.

Kendimi okuldan dışarı attığımda soğuk hava tokat gibi çarptı suratıma. Önü kapatılmamış bir mont, elimde sıkı sıkıya tuttuğum lacivert bere ve tek kolu takılı sırt çantam. Harabeden farksızdı halim.

Okulun demir kapısından çıktıktan sonra kaldırıma oturdum. Saatler geçti orada. Üşümüşüm, hasta olmuşum umurumda değil. Belki abartıyorum. Önemli değil. O acıyı kalbimde hissederken davranışlarımın ne denli saçma olduğunu düşünemiyorum ki.

"Eva?"

Bakışlarım başımda dikilen Bartın'a döndüğünde "Ba-bartın?" dedim kısık ve titrek bir sesle. Eğilip boylarımızı eşitlediğinde "Neyin var? İyi misin?" diye sordu merakla. Aklıma yine aynı konuşma gelirken savsakça gülüp "Meraklı olmaya-" dedim ama cümlemi tamamlamaya kalmadan devam etti. "Evet, meraklı olmaya karar verdim. Şimdi söyle. İyi misin?"

Durgunlaşan göz pınarlarım tekrardan yaşarırken titrek bir sesle konuştum.

"Ben hiç iyi değilim Bartın. Hiç iyi değilim."

¤¤¤

-Ne oluyoruz ya...

-Sude geldi... Ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

-Sizce bundan sonra ne olacak?

-Eren ne yapacak? Peki Bartın, Eva için ne yapacak?

-Sizce Eva abartıyor mu?

Gözyaşlarıma Dokundun | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin