"Ay! Geç kalıyorum sandım. Neyse ki yetişmişim."
Nefes nefese okulun girişinde duran bizimkilere bakarken surat ifadeleri yüzünden toparladım. Normalde gülmeleri gerekirken hepsinin suratında farklı ifadeler vardı. Dilay ve Arya mahcup ve üzgün, Bartın hariç diğerleri ise sinirli ve üzgün gibiydi. Bartın'ın yüzünde belirgin bir duygu yoktu.
"Siz iyi misiniz?" diye sordum tereddütle. Bir şey olduysa bile haberim yoktu çünkü gece geç yattığım için sabah uyanamamıştım. Haliyle otobüse bile binmeden koştur koştur okula geldiğimden telefona bakmaya fırsatım olmamıştı.
"Eva... Bir şey oldu ama bize değil, sana." Arya'nın titrek çıkan sesiyle yutkunurken gülümsemeye çalıştım. "Ne o-oldu?" Sesim onunki gibi titremişti.
"Eren'i öğrendi... Herkes..."
Dilay'ın kurduğu cümle beynimde yankılanırken tepki bile veremedim. Ne demekti bu? Nasıl Eren'i öğrenmişlerdi?
"Eva, iyi misin? Bir şey söyle lütfen." Arya'nın endişeli sesine karşılık "Nasıl?" diyebildim sadece. "Okulun itiraf sayfasına yazmış biri." Sorumu Uraz cevaplamıştı. Sesi o eğlenceli halinden çok uzaktı. Buz gibiydi. Böyle bir şeyi onlarda beklemiyor olmalıydılar. Sadece Arya ve Dilay biliyordu. Tabii bir de Bartın tahmin ediyor olmalıydı.
Hangisi için endişelenmeliydim? Neredeyse tüm öğrencilerin takip ettiği itiraf sayfasında ifşalanmama mı yoksa en yakınlarımın güvenini kırmama mı? Ya da Eren'in yüzüne artık nasıl bakacağıma mı?
Ne yapmalıydım şimdi?
Belki de en son yapmam gereken şeyi yaptım. Kaçtım.
Arkamı dönüp koşarak okuldan uzaklaşmaya başladım. Yönüm belliydi. Gideceğim tek yer belliydi. İçimi dökebileceğim tek kişi belliydi.
Durmadan koştuğumda sonunda vardım. Aradığım kişi buradan başka bir yerde değildi. Nerede miydim? Mezarlıkta. Ona gelmiştim.
Titreye titreye gittim mezarının başına. Gözyaşlarım hızla yanaklarımdan akarken "Ben geldim." diyebildim sadece. Bütün yorgunluğumu dökmek istedim ona. Çünkü beni bir o anlardı, biliyordum.
"Sana daha önce anlatamadım ama bir ay önceye kadar birini seviyordum. Hoş, hala tam olarak sevgim geçmedi ama artık acıtmıyordu. Yaklaşık iki ay önce ona gizli bir hesaptan mesaj atmaya başladım. Bir anda karşısına çıkmak yerine önce beni tanısın istedim. Önce onun yaralarını sarayım, sonra o yola beraber devam edelim istedim. Ama olmadı. Yaraları o kadar derindi ki ben onları geçiremezdim. Ancak açan kişi iyileştirebilirdi onu. Öyle de oldu."
Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatırken üşüyen ellerimi birbirine sürttüm.
"Sevdiği kız geri geldi. Ben de ondan vazgeçtim. Ama beni bırakmadı. Arkadaş olmak istedi, kabul ettim. Çünkü ben de yaralanmıştım. Ve o yaraların sarılması gerekti. Açık kalırsa eğer daha da kötüleşir, kendimi bile bile ölmeye bırakırdım."
Her akan gözyaşım, yerini yenisine bırakırken tek tek siliyordum onları. Bakışlarım bazen gökyüzünde bazen de onun üstünü örten toprakta geziniyordu.
"Son bir aydır bir şeyler düzelmeye başlamıştı. Onunla arkadaş olmuştuk. Ama henüz ona kim olduğumu söyleyemiyordum çünkü sevdiği kızla arasının bozulmasını göze alamıyordum. Birbirini seven iki insanın arasına giren kara kedi olmak istemiyordum. Ama hiçbir şey istediğim gibi gitmedi. Okulun itiraf sayfasında yayınlanmış her şey."
Okulun itiraf sayfasında ara sıra itiraflar yapılır, sürekli bir goy goy dönerdi. Herkes sadece yaşıtları ile ilgili olaylara bakardı. O yüzden birçok kişi umursamamıştır bile benim anonim olmamı. Ama beni tanıyanlar ise ya bana üzülecek ya da dalga geçeceklerdi. Ki on birinci sınıfların neredeyse tamamı beni tanıyordu. İsmen de olsa derslerim sayesinde biliyorlardı.
"Çok yoruldum ben. Bu karmaşadan, bu gergin hayattan. Her şeyden bıktım."
Elimi yüzüme kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlarken şimdi ne olacak diye düşünüyordum. Okuldakileri, bizimkileri, Eren'i, Sude'yi, deneme sınavını ve annemleri...
Şimdi bu ağlayışlarım, akşam kopacak olan fırtınadan önceki son yağmurdu.
●●●
Kollarım, karnıma doğru çektiğim bacaklarımı daha sıkı sıkı sararken bakışlarım gökyüzündeydi. Üşüyen kalbimin yanında üşüyen bedenim bir hiç olduğundan havanın serinliğini umursamıyordum.
Yüzümde kuruyan gözyaşları dururken ifadesizce bakıyordum. Kopan fırtınanın harabesiydim şimdi ben.
Okula gitmediğim ile ilgili bir mesaj gitmişti annemlere. Ve haliyle bir fırtına kopmuştu. Neden gitmediğimi sorgulamalarina rağmen benden alamadıkları her cevap onları sinirlendirmişti. Annem de en sonunda dayanamayıp beni kolumdan tutup odaya getirmiş ve bana ceza vermişti. Bu akşam oturup 500 soru çözecekmişim. Sorular bitmediği sürece odadan çıkmam yasakmış.
Benim aklım yerinde miydi ki, ders çalışacaktım. Şu an ruhum başka, bedenim başka yerdeydi. Bizimkilerin attığı onca mesaja dönmemiştim bile. Eren ise bana hala hiçbir şey yazmamıştı. Bu iyi miydi kötü müydü, emin değildim. Yarın ne olacaktı, onu da bilmiyordum. Tek yapabildiğim odamın küçük balkonunda, soğuk havada oturup gökyüzünü izlemekti.
Telefonuma ardı ardına gelen mesaj sesiyle yanımda duran telefona göz attım. Muhtemelen Arya ya da Dilay mesaj atmıştı. Yorgun bakışlarım eşliğinde telefonu alıp mesaja baktım. Ama yanlış tahmin etmiştim. Mesajlar ne Arya'dan ne de Dilay'dandı.
Bilinmeyen Numara: Üşüyeceksin.
Bilinmeyen Numara: O yüzden içeri gir.
Bilinmeyen Numara: Sana söz veriyorum,
Bilinmeyen Numara: Bir gün soğukta otursan bile seni ısıtmak için yanı başında olacağım.
Bilinmeyen Numara: Ama o ana kadar üşüme Elis.
Bilinmeyen Numara: Çünkü sen üşürsen, solarsın. Güzel kokan bir çiçek soğuğa dayanamaz.
Bilinmeyen Numara: Ve sen solarsan, ben de buna dayanamam.
*Görüldü.
●●●
♤Sonunda! Kitabın dönüm noktasına geldik. Asıl Gözyaşlarıma Dokundun şimdi başlıyor. Ben hazırım. Siz de hazır mısınız?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşlarıma Dokundun | Texting
Teen FictionEva: Sana yabancı bir şarkıda geçen, bir kısmın çevirisini ithaf etmek istiyorum... Eva: Sevgili günlük, Eva: Bugün bir çocukla tanıştım. Eva: O benim donuk kalbimi, neşeyle aydınlattı... Eva: Teşekkür ederim hayatıma girdiğin için :)) _____ #dostlu...