"Galiba şimdi anladım."
Sorunun son işlemlerini yazdıktan sonra telefon ekranındaki Bartın'a baktım. "Var mı senin başka sorun?"
Başımı olumsuzca sallarken "Senin vardı bazı soruların. Bakayım mı?" diye sordum. Birbirimizi görüntülü arayıp hem özlem gidermiştik hem de çözemediğimiz soruları birbirimize sormuştuk. Yani bir taşla iki kuş vurmuştuk.
"Tamam ama önce bir ara verelim." diyerek gülümsediğinde ben de gülümsedim. "E-e ne yapıyor-"
Daha cümlesini tamamlayamadan oldukça yüksek sesli bir gürültü koptu. Bartın'ın yüzündeki gülümseme yerini kaygı ve öfkeye bırakırken "Sonra konuşuruz Elis." diyerek aramayı sonlandırdı. Cevap vermeme fırsat kalmamıştı.
Kaşlarım çatılı kalırken uzanıp telefonu aldım ve mesajlara girdim.
Eva: İyi misin? Ne oldu?
Telefonu kenara koyarken sıkıntıyla iç çektim. Evde sadece annesi ve o yaşıyordu. Tek bildiğim oydu. Annesiyle alakalı hiç konuşmuyordu ve ben de üstüne gitmemiştim. Bu yüzden bir sorun varsa bile bilmiyordum.
Duvardaki saate baktığımda yeterince geç olduğunu gördüm. Zaten ders çalışacak moralim kalmamıştı. Bu yüzden telefonumu şarja takıp yatağa yattım ve Bartın'ın iyi olmasını dileyerek uyumaya çalıştım.
___Tellerde Bartın'ı beklerken sıkıntıyla iç çektim. Sabahtan beri okulda değildi. Ve ona ulaşamıyordum. Ta ki o bana ulaşıp tellere gelsene diyene kadar.
Bartın sonunda görüş alanıma girdiğinde içimin biraz olsun rahatladığını hissettim. Okulun arka tarafına doğru tellerin dikili olduğu beton büyüdüğünden oturma fırsatı oluyordu.
Ben bacaklarımı sağa doğru uzatmış şekilde otururken Bartın da bacaklarını sola doğru uzatarak oturdu. Bakışlarım yüzünde dolaşırken ne kadar yorgun gözüktüğünü fark ettim.
"Uyumadın mı sen?"
Diliyle dudaklarını ıslattıktan sonra "Yok, seni elemek için ders çalıştım." diyerek şakaya vurmaya çalıştı. Derin bir nefes alırken ciddi ama yumuşak bir tonda "Bartın..." dedim. "Bana dün ne olduğunu anlatmanı istiyorum. Yaşadığın şeyleri bilmek, sana yardımcı olmak istiyorum. Ben kimseye anlatmadıklarımı sana anlatıyorum, sen de bana anlat. Tek başına taşımak zorunda değilsin bu yükleri."
Yaşlarla parıldayan gözlerini kaçırırken "Ben..." diye mırıldandı. Nereden başladığını bilmediğini düşünerek "Annen... Ondan başlayabilirsin. Çünkü nedense içimdeki ses, altında güzel şeyler yatmıyor diyor." dedim.
Dudaklarını birbirine bastırırken başını salladı. Onu tüm dikkatimle izledim saniyeler boyunca. Elaya çalan gözleri kızarmış ve sulanmıştı. Göz altlarında mor halkalar oluşmuştu. Kahverengi saçları dağılmış, yüzü solmuştu.
Onu böyle ilk görüşüm değildi. Henüz onlarla yakınen tanışmadan önce Bartın yine böyleydi. Kavgayla anılan adının yanı sıra bitkin göründüğünü net olarak hatırlıyordum.
"Biz hiçbir zaman bir aile olamadık Elis." diye söze başladığında sözünü kesmeden onu dinlemeye başladım.
"Annemle babam isteyerek evlenmemiş. İkisi de aile baskısıyla kabul etmiş. Buna rağmen babam sonradan anneme sevgi ve saygı duymuş. Annem ise babama nefret... Kendisinin özgürlüğünü elinden aldığını söyleyerek hep babamı suçlamış. Halbuki suçlu olan ebeveynleriyken."
Babasını hatırlamak sesini bile titretiyordu. Onu tam olarak belki anlayamazdım ama tahmin edebiliyordum. Çünkü ben de neredeyse anne ve babamı kaybediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşlarıma Dokundun | Texting
Teen FictionEva: Sana yabancı bir şarkıda geçen, bir kısmın çevirisini ithaf etmek istiyorum... Eva: Sevgili günlük, Eva: Bugün bir çocukla tanıştım. Eva: O benim donuk kalbimi, neşeyle aydınlattı... Eva: Teşekkür ederim hayatıma girdiğin için :)) _____ #dostlu...