İnsan hata yapmaktan korktukça daha çok hata yapıyordu.
Hayatım boyunca bu hep böyle olmuştu. Derslerde hata yapma, evde hata yapma, orada hata yapma, burada hata yapma diye diye büyütülmüştüm. Her kendimi sıktığımda da başka bir hataya sürüklenmiştim.
Ama hiç birinin cezası bu kadar canımı yakmamıştı.
Hatta Eren yüzünden çektiğim acı, şu anki acımın yanında bir hiçti.
İki gün olmuştu. Mey ortadan kaybolalı koskoca iki gün olmuştu. İki gün demek kolaydı. Ama sanki asırlar gibi geliyordu. Ondan gelmeyen her bildirim canımı bu kadar yakmaya yeterken o bir türlü geri gelmiyordu.
Sayamadığım kadar çok mesaj yazdım. Cevapsız kalan onca mesaj, o mesajlarla birlikte akıp giden onca gözyaşı... Telafi ediyor muydu hatamı? Hayır. Geri getirebiliyor muydu Mey'i? Hayır. Onun kırdığım kalbini onarabiliyor muydu? Yine hayır.
Hayır, hayır, hayır...
Bir evete ihtiyacım vardı. Onun geri gelmesine, bana mesaj atmasına ihtiyacım vardı. Bunu demeye hakkım yok belki ama... Bana Elis demesine ihtiyacım vardı.
O gece kızmıştım. Bana Elis dedi diye kızmıştım ama hataydı. Bana Elis demeyi en çok hak eden ikinci kişiydi. Babaannem dışında bana o ismimle hitap edebilecek tek kişiydi.
Babaannem benim LGS'ye hazırlandığım sene vefat etmişti. O benim tek arkadaşımdı. Tek sırdaşımdı. Beni anlardı. Her kararımda destek olur, sükunetle bana nasihatler verirdi. Annemin, babamın baskılarına dur diyebilirdi. Benim sırtımı yaslayabileceğim tek kişiydi. Bana Elis ismini veren kişiydi.
Onun gidişiyle yalpaladım. Ona verdiğim sözler, onunla geçirdiğim anılar beni ayakta tuttu. Ondan bana kalan tek şeyim ismimdi. Bu yüzden o isim özeldi. Kimsenin ağzından duymaya tahammül edemeyeceğim kadar özeldi.
Ama Mey...
Benim o ismi korumak uğruna kendi kendime verdiğim sözü bozduracak tek kişiydi.
Ama kaybetmiştim işte. Onu kaybetmiştim. Yoktu, gitmişti. Yaptığım hata, onu kaybetmeme sebep olmuştu.
Acılar insanı hataya sürüklüyordu. İnsan canı yandığında, canını yakacak başka birileri arıyordu. Ve bu da hep en masum kişinin canına mâl oluyordu.
Ne olacaktı şimdi, bilmiyordum. Geri gelecek miydi, onu da bilmiyordum. Ama ben bekleyecektim. Gerekirse sonuna, sonsuza kadar. Çünkü şimdi daha iyi anlamıştım. Mey'siz olmuyordu.
Çalan zil sesiyle kendime gelirken derin bir nefes aldım. Günlerden Cuma'ydı. Dilay grip olduğundan dünden beri yoktu. Ediz de duyduğuma göre annesine gittiğinden yoktu. Yalın'ın da sabahtan ailevi bir meselesi olduğundan öğleden sonraki derslere gelecekti.
Mey ortadan kaybolduğundan beri benim enerjim yoktu. Benimle beraber diğerlerinin de pek enerjisi yoktu. Sadece Uraz ve Arya iyiydi. Onların da birbirlerine kavuşma sevinçleri vardı.
"Oha kavga var!"
Camdan dışarı bakan Ayşe'nin bağırmasıyla sınıftakiler cama koşarken bayık gözlerle oraya baktım. Ta ki camdan dışarı göz atan Uraz'ın sözleriyle biz de dışarı koşana dek.
"Bartın ve Yalın kavga ediyor!"
Arya, Uraz ve ben son hızla merdivenleri inerken kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Özellikle o ikisi dünden beri çok moralsizdi. Ama bir anda niye kavgaya tutuşmuşlardı hiçbir fikrim yoktu.
Okulun hemen önüne geldiğimizde oluşan topluluğu aşıp o ikisine yaklaştık.
"Unut o aklındakileri Yalın! Vazgeç bu işten! Öyle bir şey olmayacak!" diye bağırıyordu Bartın. Yüzündeki izler daha geçmeden yenileri eklenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşlarıma Dokundun | Texting
Teen FictionEva: Sana yabancı bir şarkıda geçen, bir kısmın çevirisini ithaf etmek istiyorum... Eva: Sevgili günlük, Eva: Bugün bir çocukla tanıştım. Eva: O benim donuk kalbimi, neşeyle aydınlattı... Eva: Teşekkür ederim hayatıma girdiğin için :)) _____ #dostlu...