♤Ramazanın ilk günü hayırlı olsuunn :) Nasıl gitti ilk gününüz?
Ramazanı sever misiniz?
_____
Tükeniş...Her acı, bizi içten içe tüketen bir zehirdi. Yavaş yavaş işler ve vakti geldiğinde ya tamamen öldürür ya da ölmekten beter ederdi. Ve eğer kurtulmak istiyorsan panzehir de sendin. Ayağa kalmak, güçlü kalmak senin panzehirindi.
Ama yapamıyordum artık. Tükeniyordum. Yavaş yavaş bitiyordum.
Feyza ile ettiğimiz son kavga, artık birbirini anlamayan iki kalbin birbirine son vedasıydı. Anıların çırpınışlarına rağmen bir fırtına ile son bulan bir yakarış. Biz kaybetmiştik. Aramızdaki sevgi de bağlılık da üstesinden gelememişti olanların. Zamanın yıprattığı ve güçlü gibi görünen o bağ; dayanamış ve kopmuştu.
Geriye de içlerimizdeki enkazla birlikte biz kalmıştık.
Ve bir de acı bir gülümseme eşliğindeki kabulleniş...
Derin bir nefes aldım. Her şey yolundaymış gibi yalancı bir gülümseme gönderdim aynadaki yansımama. Tek derdim dağınık saçlarımmış gibi düzelttim saçlarımı. İçim buz tutmuşken ellerim üşümesin diye giydim eldivenlerimi. Ve ruhumu orada bırakmamışım gibi çıktım odamdan.
Botlarımı giyip evden çıktığımda kulaklıklarımı takıp rastgele bir şarkı açtım. Maksat, zihnimin gürültüsünü müzikle bastırmaktı.
Durağa geldiğimde başımı yerden kaldırdım. Gözlerim Bartın'ın koyu kahve gözleriyle kesiştiğinde yutkunarak bakışlarımı kaçırdım. Sorunun onunla alakalı olmadığını söyleyen bendim. Hala da öyleydi ama... Aması yoktu. Onunla konuşmak için hazır hissetmiyordum. Öncelikle zihnimi toparlamam lazımdı.
Otobüs geldiğinde beklemeden bindim ve en arkadaki tekli koltuğa geçtim. Kafamı geriye yaslayıp camdan dışarı bakarken yanı başımdaki demirden tutunan bedenini hissettim. Orada olduğu biliyor ve hissediyordum ama yine de bakmadım. Kendimi şarkıya vermeye çalıştım.
O sıra ellerimin arasındaki titreyen telefonumu açıp gelen bildirime baktım.
[@erenlendiniz] @aykuteren size mesaj gönderdi.
Bir an yutkunamadığımı zannettim. Telefonu sıkı sıkıya tutarken tereddütle mesaja girdim. Telefonun ekranı Bartın'ın görebileceği bir açıda olmadığından rahattım.
Eren Aykut: Olmuyor işte.
Eren Aykut: Her şey aşk değil ki!
Eren Aykut: Sevgi denen bir şey de var.
Eren Aykut: Özür dilerim sana aşık olmadığım için ama değerlisin işte
Eren Aykut: Beni kendine alıştırıp gittin ve
Eren Aykut: Ben artık kendimi yalnız hissediyorum.
Kalbimdeki ağırlığı hissetmemek imkansızken titrek bir nefes bıraktım dudaklarımın arasından. Bana aşık olmamasının acısıyla benim eksikliğimi hissetmesinin mutluluğu kapışırdı.
Erenlendiniz: Ne yapabilirim senin için?
Erenlendiniz: Elimden bir şey gelir mi ki?
Görüldü.
Yazıyor...
Eren Aykut: Sadece gitme işte.
Eren Aykut: Bencilse olduğunu biliyorum ama
Eren Aykut: Yine de kalsan olmaz mı?
Eren Aykut: Sen isteyene kadar seni bulmaya çalışmam,
Eren Aykut: Tahminde bile bulunmam.
Eren Aykut: Hı? Olmaz mı?
Erenlendiniz: Hassas noktama dokunuyorsun...
Erenlendiniz: Bile bile uçuruma yürümemi istiyorsun...
Eren Aykut: O uçurumdan düşmeyeceksin bilinmeyen.
Eren Aykut: Sana yemin olsun,
Eren Aykut: Elinden tutmak için orada olacağım.
Eren Aykut: Sen istemediğin sürece senden uzaklaşmam çünkü.
Erenlendiniz: Peki ya kalbim ne olacak?
Erenlendiniz: Onu yok mu sayacağız?
Eren Aykut: Vakti gelince doğru kişi onun devası olacak.
Eren Aykut: O kişinin ben olmasını istediğini biliyorum ama üzgünüm.
Eren Aykut: Tüm söyleyebileceklerim bu kadar işte.
Eren Aykut: Kararını ver. Bekliyor olacağım.
Görüldü.
Telefonu cebime koyup gözlerimi kapadım. Zihnimdeki milyonlarca soruya yenileri daha eklenmişti. Ama ben düşünmekten bıkmıştım.
Ve bu bıkışlarım, peşinde çaresiz vazgeçişlerimi getiriyordu.
Benim Eren Aykut'tan vazgeçmem gerekiyordu.
Oluru olmayacak şeyleri zorlamaya gerek yoktu. Her şey hayallerimizdeki gibi olmuyordu işte. Benimki, o hayallerdeki gibi Eren'in sevgime karşılık vermesiyle bitmiyordu. Bana değer veriyordu ama arkadaş olarak. Ve ben de ona istediğini verecektim. Onu sonsuza dek kaybetmektense arkadaşı kalmayı tercih ediyordum belki de.
Otobüsün durduğunu hissettiğimde gözlerimi açtım. Bakışlarım istemsizce Bartın'a kaydığında benden birkaç adım uzakta dikildiğini gördüm. Bakışları dışarıdaydı. Yüzündeki sert ifadeyle bakıyordu geçip giden yola.
Durup birkaç saniye ona baktım. Bartın'da garip bir şeyler vardı. Sanki orada bir yerde bir enkaz vardı. Ama pes etmek yerine bir daha yıkılmamak için ördüğü sert duvarları var gibiydi. Kendini akışına bıraksa belki daha mutlu olacaktı.
Kendime gelip otobüsün arka kapısından inmem saniyeleri alırken arkama bakmadan okulun bahçesine girdim. Ellerimi cebime soktuğumda otobüs kartımın yokluğunu hissettim.
Bıkkın bir nefes bırakırken arkama dönüp geldiğim yerlere baka baka yürümeye başladım. Ta ki bakışlarım bir çift ayakkabı ile karşılaşıncaya kadar. Başımı kaldırıp karşımdaki bedenin sahibine baktığımda Yalın'ı gördüm.
Gülümseyen gözlerle bana bakarken "Günaydın." dedi. "Günaydın." diye cevap verdiğim sıra bakışlarım Yalın'ın bir adım gerisinde, bana kartımı uzatan Bartın ile kesişti.
Ben uzanıp elindeki kartı aldığımda Yalın arkasına döndü. Birbirlerini gördüklerinde ikisinin de gözlerindeki duyguları gördüm.
Şaşkınlık, özlem ve acı...
□□□
■A-o... Neler oluyor neler yine?
Bartın ve Yalın ne alaka sizce?
Eva, Eren'e ne cevap vermeli ya da ne cevap verecek?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşlarıma Dokundun | Texting
Teen FictionEva: Sana yabancı bir şarkıda geçen, bir kısmın çevirisini ithaf etmek istiyorum... Eva: Sevgili günlük, Eva: Bugün bir çocukla tanıştım. Eva: O benim donuk kalbimi, neşeyle aydınlattı... Eva: Teşekkür ederim hayatıma girdiğin için :)) _____ #dostlu...